Altı yıl aradan sonra, şimdi Katsikas'ta yaşadıklarını kaleme aldığı ve tanıştığı mültecilerin kişisel hikayelerini paylaştığı "Şukran my friends" (Teşekkürler dostlarım) adlı kitabını yayınladı.
İspanya'nın en prestijli edebiyat ödüllerinden olan Círculo Rojo Ödüllü'ne aday gösterilen kitap, Nunez'in, kitabın asıl kahramanları olarak tanımladığı kamptaki birçok gönüllünün çalışmasına da ışık tutuyor.
Euronews Culture, kendisine Katsikas'ta geçirdiği zamanı ve bu kitabı okuyucu ile buluşturmasının neden önemli olduğunu sordu.
Bu kitabı yazmak için size ilham veren neydi?
José Nunez: Mülteci kampında geçirdiğim günler boyunca bazı şeyler bana 'bunu yazmalıyım' dedirtti. Daha sonra normal hayatıma döndüğümde Katsikas'taki günlerimi hatırlamakta zorlandım ve bir katarsis olarak yazmaya başladım. Sanırım bu benim kişisel ihtiyacım ve insanların, bana yakın insanların orada yaşadıklarımı bilmesini sağlama arzumun bir birleşimiydi. Ve sonunda bu küçük kitaba dönüştü."
Geçirdiğiniz süre gözönüne alındığında kamptaki yaşamı nasıl tanımlarsınız?
"Sanırım bunu en iyi tanımlayan kelime 'çaresizlik'. Tabii aynı zamanda zor, adaletsiz ve günlük bazda zor... Ama kişisel olarak en çok algıladığım duygunun çaresizlik olduğunu söyleyebilirim. Sadece bu koşullarda yaşamak değil, aynı zamanda bunun ne kadar süreceğini de bilmiyorsunuz. Avrupa'dan teslim tarihleri ve varış noktaları hakkında sözler alıyorsunuz, ancak zaman geçiyor ve her şey aynı kalıyor. Çaresizdi ama garip bir şekilde umut hiç kaybolmadı."
Yunanistan'daki Katsikas mülteci kampının etrafında çevrili olan tel örgülere asılan çocuk kıyafetleriJosé Núñez
Yunanistan tesislerin (kampların şartlarının) iyileştirilmesi ve göçmenlere yönelik muamele konusunda büyük bir baskı altında. Peki başarılı olabiliyor mu?
"2016'da oraya gittiğimde gözlerime inanamamıştım. Karavan ya da benzeri bir şey yoktu, sadece su geçirmez olmayan çadırlar vardı. Bu yüzden yağmur yağdığında tam bir felaket oluyordu. Zemin taşlardan yapılmıştı, yemek bağımsız gönüllüler tarafından sağlanıyordu. Gördüğüm kadarıyla, organizasyonun yürütülmesinden sorumlu kuruluşların çalışmaları arzulanan çok şey bıraktı. Eğer bağımsız gönüllüler olmasaydı, o insanlara ne olurdu bilmiyorum. Elbette durum biraz düzeldi ama o günlerde Avrupalı olmaktan utanıyordunuz."
Kamptaki insanlar ülkelerini neden terk ettiklerine dair sizinle ne tür hikayeler paylaştı?
"Bu elbette geldikleri ülkeye göre çok değişiyordu. Bazıları Esad'ın bombalarından, bazıları da IŞİD'den kaçıyordu. Size evlerinin moloz yığınına dönüştüğü videoları gösteriyorlardı. Bazı çocuklar çok açık sözlü olabiliyor ve size ülkelerini anlatırken kafa kesme hareketi yapıyorlardı. Bazıları bir katarsis olarak her şeyi anlatırken, diğerleri hiçbir şey hatırlamamayı, sadece ileriye bakmayı tercih ediyordu. Mülteci bir kadının bir gönüllüye bir gün geçmişinin değil geleceğinin anılarını yazmak istediğini söylediğini hatırlıyorum."
Kişisel olarak deneyimlerinizden neler öğrendiniz?
"Önyargılı olmamayı. Bence 'Şukran Dostlarım' kağıt üzerinde bir tür yol filmi, bir yol kitabı. Fiziksel bir yolculuk ama aynı zamanda kişisel bir yolculuk, öğrenme dolu ve sürekli gözlerinizi açan ve ağzınızı kapatan insanlar, iyi anlamda. Bir noktada bir mülteci bana şöyle dedi; 'Dostum, ben Iraklıyım, Marslı değil'. Sanırım bu cümle tüm kitabı özetliyor."
İspanya, Avrupa'nın genelinde haber olmadan çok önce göç krizinin ön saflarında yer alıyordu. Şimdi durumu nasıl görüyorsunuz? İnsanlar bu konudan bıktı mı yoksa daha fazlasını yapmak istiyorlar mı?
"Korkarım her şeyden biraz var ama ben genel olarak İspanya'nın her zaman bir örnek olduğunu düşünüyorum. İhtiyacı olanlara yardım etmeye istekli. İspanya'ya bunun için gelmeyen ama zorunluluktan gelen pek çok insan tanıyorum. Ukraynalı mültecilere verilen tepki iyi bir örnek, ancak insan Suriyelilere ya da Iraklılara verilen tepkinin neden aynı olmadığını merak ediyor. Kültürel nedenler mi? Dini nedenler mi? Cihatçılık korkusu mu? Bu konularda çok fazla yanlış bilgi ve önyargı var. Bunu ilk olarak Katsikas'ta öğrendim."
Avrupa'daki göçmenlere ve mültecilere yönelik muamele, kendimizi ve başkalarını nasıl gördüğümüz hakkında bize ne söylüyor?
"Avrupa'nın kısa bir hafızası var. Çok uzun zaman önce değil, bir ülkeden diğerine göç eden, bombalardan kaçan ve sadece çalışacak ve barış içinde yaşayabilecek bir yer arayan bizlerdik. Sanırım refah devletini hafife alıyoruz ve sınırlarımızın ötesindeki her şey, o mültecinin dediği gibi, bize Mars gibi geliyor. Katsikas'ta geçirdiğim süre boyunca öğrendiğim bir şey varsa o da yarın savaşın size de ulaşabileceğidir ve bunun örneği Ukrayna'dır. Empati eksikliği var. Ve unutmayalım ki bizim dünyamız gerçek bir dünya değil. Aslında gerçek dışı olan da bu."