Akademik çalışmalarla bilimsel metinlerin, roman yanında çok yavan kaldığını belirten Türköne, son yazdığı romanı basılmadan önce KHK TV’ye verdiği röportajda 4 yıldır kaleme aldığı roman hakkında şunları söylemişti: “Kafanızdakileri anlatmak için roman sınırsız imkanlar sunuyor, çağrışımları, hayal gücü çok zengin, derinliği muhteşem, zaman sınırı olmayan imkanlar sunuyor. Adeta hayal dünyanızdaki koskoca dünyayı inşa ediyorsunuz.’’
Türköne, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda yeni romanının basıldığını şu ifadelerle duyurdu:
”Romanım Kitap Yurdu’ndan çıktı. Bindokuzyüzyetmişsekiz. 1978 yılının Mart ayı. Gerçek dönüm noktasını konu alıyor.”
15 Temmuz’dan sonra Zaman gazetesinde yazıları sebebiyle tutuklanan ve 4 yıl sonra tahliye edilen Mümtaz’er Türköne’nin ‘Bindokuzyüzyetmişsekiz’ romanının arka kapağında şu ifadeler yer aldı:
“DEVLET İÇİNDE İKTİDAR SAHİPLERİNİN EN SEVDİĞİ ŞEY İSYANDIR. ÖNCE TAHRİK EDER, SONRA ALEVLENMESİ İÇİN BEKLER”
“İlk gençlik yıllarına takılıp kalan benim neslim adına, 1978 yılını ve bilhassa Mart ayını kayda geçirmek istedim. Roman kurgusu içinde olaylar, doğruluğundan çok mantığı ve duyguları ile o günlere ait gerçekleri takip ediyor. Yazdıklarımı yaşadıklarımdan, gördüklerimden, dinlediklerimden ve araştırmalarımdan çıkarttım.
Devlet şiddet kullanma tekeline sahip ölüm iktidarıdır; çarklarını-dişlilerini kanla çalıştırır. Şiddet gösterip hükmünü icra etmek için şiddet ortamına ihtiyaç duyar. Geleneksel tedavide kullanılan sülük gibi halkın kanını emer ve şişer. Kanı emilen halk da vücuttaki cerahatın azaldığını düşünüp rahatlar. Devlet içinde iktidar sahiplerinin en sevdiği şey bu yüzden isyandır, ayaklanmadır. Önce tahrik eder, sonra alevlenmesi için bekler. Arkasından olağanüstü kanunlarıyla, silahlarıyla, hapishaneleriyle balyozu tepelerine indirir. Ve hepsinde kargaşadan, azalan devlet otoritesinden ve düşmanların ne kadar kavi olduklarından şikâyet edilir.
“ÜLKE BİR KAN BANYOSUNUN İÇİNDEN GEÇTİ”
Devletin gücünü göstermek için düşmanlara ve hainlere ihtiyacı vardır.
70’li yıllarda binlerce genç devlet içindeki iktidar oyununun çarklarını çalıştırmak adına feda edildi. Ülke bir kan banyosunun içinden geçti. Soğuk Savaş’ın ideolojik rekabeti 27 Mayıs ve 12 Mart’tan sonra devletin sahiplerine kontrolü tekrar ele geçirme fırsatı verdi. 1978 yılı ve Mart ayı, darbe şartlarını olgunlaştırmak adına, devlet içinde şeytan kadrosunda iş görenlerin ölüm kusan tanrı kadrosuna atanmasının tarihidir. Bombalamaların ve toplu katliamların birdenbire tırmanması verilmiş bir kararın ve uygulamaya konan planın eseridir.
Safça iyi niyetli duyguların peşindeki gençler bu iktidar oyunun kurbanları olarak seçildi. Yeni nesillere yaşanmış bu trajediyi, özellikle takılıp kaldığımız duygu fırtınalarını romanın sunduğu imkânlarla emanet etmek niyetiyle bu romanı kaleme aldım.”