“Kime oy verelim?” sorusu, her zaman bizi karanlık labirentlere sürükler. Doğru soru: “Kim”e değil, “ne”ye oy vereceğiz? “Kim” dediğimiz fanî yaratıklar, çiğ süt emmiş insan evlatları.
Beşer, şaşar. Dün doğru yolda yürüyenler gücün ifsadına uğrar; sadece kendilerini değil bizleri de günaha sokar. Falanca veya filanca kişinin hangi kumaştan yapılırsa yapılsın giyeceği kefen aynı boyda, üzerine hangi taşı koyarlarsa koysunlar yerin altında kaplayacağı yer de belli. Burnundan tutar hizaya getirir, hiç olmazsa o kadar güce rağmen taşıyamadığı egosu altında pestil gibi ezilmesine engel olmazsınız. Güçten şımaranların, kibre kapılanların, firavunlaşanların, halkın parası ile edindiği zenginlik ve şatafat içinde kaybolanların, halktan aldığı gücü halkı ezmek için kullananların bir sıkımlık canları var. İçlerine girip onları ele geçiren cini sandıktan çıkartırsınız, olur biter. Saraylarının yaldızları dökülür, ellerindeki güç alınınca sudan çıkmış kurbağaya dönerler.
“Kim” dediğiniz “parti” ise, onun ne hükmü var? Amblemleri ile, anlı-şanlı isimleri ile kişiler gibi bir zamanların iktidar partileri de tarihin çöp sepetinde değil mi? Parti mensubiyetini din mertebesine yükseltenler, partilere kudsiyet atfedenler hesabı iki cihanda verecek. “Parti”, “kısım”, “parça” demek. Gerçeğin bütünü bir partiye mal edip inancını siyasî kavgalar arasında tüketenleri Allah ıslah etsin.
(...)