Başka bir şey değil, çılgınlık. Aklî melekelerini kaybetmiş, hacir altına alınması gereken birinden ancak böyle bir tasarruf sadır olabilir.
Pazar günü iktidarla birlikte her şeyini kaybetme korkusuna kapılmış biri, kendini her şeye muktedir sanan bir
diktatör "nasıl olsa âsâ halâ benim elimde, iş işten geçmeden son kozlarımı oynayayım" diye böyle bir kararı verebilir.
Geri dönüşü yok: İpek- Koza Grubu'na kayyum atadıktan sonra diktatör elinde kalan bütün gücü seferber etmeli,
seçimleri iptal etmeli, muhalefet partilerini tek tek kapatmalı. Bütün holdinglere
yönetim kurulu üyeleri atamalı. Dışarda kendisine
itiraz edecek tek kişi kalmamalı. Stadyumlar yüzbinlerce kişiyle doldurulmalı, idam cezası geri gelmeli, anayasa rafa kaldırılmalı, kanunlar ilga edilmeli, Saray'ın ışıkları dışında memlekette tek bir
lamba yanmamalı... Aksi takdirde bu kararın şu veya bir şekilde arkasında yer alan
SPK bürokratından savcısına, yargıcına kadar kim varsa hepsi yüzlerce yıl
hapis yatacak.
Türkiye'nin büyük şirketlerinden birine kayyum
tayin ediyorsunuz, milyarlarca doların altına
imza atıyorsunuz. Ya Türkiye dikta yönetimine geçecek, himaye göreceksiniz, taltif edileceksiniz; ya da hukuk önünde
hesap vereceksiniz. İlk çıkan haberler kayyum kararının
CMK 133'e göre verildiğini gösteriyor. Bu maddenin uygulanmasının gerekçesi ise muhtemelen
TCK'da 328-337 arasında yer alan "Devlet sırlarına karşı suçlar ve
casusluk" suçları olmalı.
133'ün önemli bir özelliği var. "Makul şüphe" TCK'ya dönmesine rağmen, bu madde ancak "kuvvetli şüphe" ile uygulanıyor. Madde açıkça uygulanabilmesi için bir suçun tespitini şart koşuyor. "Kuvvetli şüphe", tespit edilen suçla şirket arasındaki ilişkiye dair, suça dair değil. Ve üstelik "kayyum tayini"nin "maddi gerçeğin" ortaya çıkartılması için "gerekli" olması gerekiyor. Kararda ne suçla ilgili bir tespit, ne şirketle bir bağlantı ne de "kayyum ataması"nun "maddi gerçeğin ortaya çıkatılabilmesi için gerekli" olması söz konusu.
Mahkeme kararı SPK'dan ilgili devlet kurumlarına kadar bir dizi
hazırlık gerektiriyor. Kayyum tayinine mesned teşkil eden bütün tasarru?ar ayrı ayrı suç ve tamamı çok ağır suçlar. Bu kararı hiç bir yere koyamazsınız, hukukun hiç bir yerine sığdıramazsınız, hiç bir yerde savunamazsınız. Dünya ile irtibatınız devam ettiği sürece bu işten çok fazla adamın başı yanacak demektir. Belli ki
Mustafa Varank'ın yedi kanalın Türksat'tan çıkartılması konusundaki rolünden "gurur duyması" gibi, bu işi dikta için bir mücadele olarak sürdürenler var. Bu "mücadele" tarzının esaslı bir sorunu var: Pazar günü seçim yapılacak ve milletin bu hukuksuzluktan mazoşistler gibi haz duymasını beklememiz gerekiyor. Yoksa gerçekten seçimi ertelemek veya sonuçlarını tanımamak gibi bir hesap mı var? Öyle olsa bile seçim arafesinde milletin gözüne
parmak sokulmaz.
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ