(...)
Erdoğan'ın Saray'ındaki 11. Muhtarlar Toplantısı'nda MİT-Öcalan Süreci'ndeki “zafiyet” için kendi emrindeki güvenlik bürokrasisini “gelişmeleri eksik ve yanlış değerlendirmekle” suçlaması, düşmek üzere olan topacı çevirmek için umutsuz bir hamle olarak görülmeli. Belli ki devletin zirvesi “günah keçisi” aramakla meşgul. Bir ay önceki “görmezden gelmişler” ithamını on gün sonra “benim talimatımla” diye geri aldığına ve tekrar başladığı yere döndüğüne göre sıkıntı büyük olmalı. Bu kabarık faturayı ödeyecek kurbanlar lâzım.
Nitekim Erdoğan'ın bahsettiği “kamu görevlileri”nin başındaki iki isimden “Başbakanlık müsteşarı” sıfatıyla birincisi olan Efkan Ala (diğeri de MİT müsteşarı), daha umutsuz bir hamle ile faturayı askerlere çıkartmaya kalktı. Arkasına saklandığı “operasyon için validen onay almak zorunlu değil” lafı, tam bir mugalata. Mugalata, çünkü “önleyici kolluk” olarak ifa edilen görev sıradan suçlara dair değil, ülkenin bütününü ilgilendiren ve Millî Güvenlik'i ilgilendiren “terör” suçu hakkında. Bilmeyenler için açıklayalım. Hafta içi her sabah illerde bütün valiliklerde, ilçelerde de kaymakamlıklarda emniyet ve jandarmanın katılımı ile “asayiş toplantısı” yapılır. Bu toplantılar en az iki haftada bir askerin ve MİT'in katılımı ile genişletilir. “Terör” durumu bir valinin tek başına karar verebileceği bir konu da değildir. Bir güvenlik sorunu olsa ve bu toplantıda valiye arz edilmişse, sorumluluk karar mercii olan validedir. Vali de aldığı emre uygun olarak bakanlıkla ve hükümetle irtibata geçer. Böyle bir konuda sorumlu valiler de değil, doğrudan hükümettir.
(...)