Muhammed Suresinde, nifakın insanlara neler yaptıracağını Cenab-ı Hak şöyle beyan buyuruyor:
“(Ey kalplerinde hastalık bulunan münafıklar) demek ki, siz sözünüzden dönüp Allah’ın emirlerinden yüz çevirecek, ülkede fesad ve bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını keseceksiniz öyle mi? Böyleleri Allah’ın rahmetinden bütün bütün kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir. Aksi halde, Kur’an-ı inceleyip üzerinde derin derin düşünmeli değiller mi? Yoksa kalbler üzerinde, (o kalblere mahsus, kulakları sağır, gözleri kör eden ve anlamaya mâni) üst üste kilitler mi var? Kendilerine doğru yol apaçık belli olduktan sonra gerisin geri Din’den çıkanları şeytan iğfal etmiştir. Onları uzun emellere, dünyevî beklentilere düşürmüştür. Şundan ki, onlar, Allah’ın kısım kısım indirmekte olduğu (Kur’an’dan) hoşlanmayanlara, ‘Bazı hususlarda size uyar, sizinle birlikte hareket ederiz.’ diye söz vermişlerdir. Allah, onların her türlü gizliliklerini bilmektedir. Ya ölüm melekleri, yüzlerine ve sırtlarına vura vura canlarını alırken ne yapacaklar? Canları böyle çıkacak, çünkü onlar Allah’ın gazabını çeken (bâtıl yollara) tâbî oldular, O’nun rızasını (kazanmaya vesile olacak itikat ve davranışları) ise beğenmediler. Allah da (daha önce yapmış oldukları bütün güzel) işlerini boşa çıkardı. Yoksa o kalplerinde hastalık bulunanlar, (dinine ve müminlere karşı) içlerinde besledikleri buğzu, Allah’ın açığa çıkarmayacağını mı sanıyorlardı? Eğer dilemiş olsaydık, onları tek tek sana gösterirdik de, sen de onları simalarından tanırdın. Bununla birlikte, onları konuşma tarzlarından, sözlerindeki eğip bükmelerden mutlaka tanırsın. Allah, (onları işlemekteki sebep ve niyetleriniz dâhil) bütün işlerinizi bilmektedir. İçinizde gerçekten mücahede edenleri ve (Allah yolunda) sabır ve sebat gösterenleri ortaya çıkaralım, ayrıca söz ve davranışlarınızı (niyet ve sâlih olup olmama açısından) değerlendirelim diye sizi mutlaka imtihana çekeceğiz. Kendileri küfrettikleri gibi, başkalarını da Allah’ın yolundan alıkoyanlar ve doğru yol kendilerine apaçık belli olduktan sonra Resule muhalefet edenler, Allah’a (O’nun dinine) asla zarar veremeyeceklerdir. Allah onların bütün yaptıklarını boşa çıkaracaktır.” (Muhammed Suresi, 47/22-32)
Yaşadığımız süreçle ilgili çok önemli ipuçları bulunan bu âyetlerde, yalan söyleme, sözünden dönme, Allah’ın emirlerinden yüz çevirip, rüşvet alma, çalıp çırpma, ülkede fesat ve bozgunculuk çıkarma, insanlar arasında nefret söylemler ile akrabaların bile arasını açma, konuşurken sözlerini eğip bükme, hayırlara engel olma, bugün en çok şahit olunan şeylerdendir. Buradan Bakara Suresinin baş tarafındaki ayetlere dönüp bakacak olursak, Kur’an’dan ve müminlerden bahsedildikten sonra sadece iki âyet kâfirlerden ama on üç âyetin münafıklardan bahsettiğine şâhit olacağız… Niçin? Cevabını Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle veriyor:
“Münafık gizli ve sinsidir. Düşman meçhul olduğu zaman daha zararlıdır. Kandırıcı olursa, daha habîs olur. Aldatıcı olursa, fesat ve bozgunculuğu daha şiddetli olur. İçten olursa, zararı daha çok olur. Çünkü dahîlî düşman kuvveti dağıtır, cesareti azaltır. Hârici düşman ise, aksine birlik-bütünlüğe, iriliğe-diriliğe vesiledir. Salâbeti artırır. Münafıkların nifaklarının cinayeti, İslamiyet ve Müslümanlar üzerine pek büyüktür. Âlem-i İslamı zelzeleye maruz bırakan nifaktır. Bunun içindir ki, Kur’an-ı Azimüşşan, münafıkların şenaat ve denaatlerini fazlaca kötüleyerek anlatmıştır.”
“Onlara ‘Arzda fesat çıkarmayın’ dendiği zaman, ‘Biz ancak ıslah edicileriz’ derler. Dikkat edin asıl bozguncular onlardır; fakat farkında değillerdir.” (Bakara Suresi, 2/11-12) Burada “fi’l arz” yani “arzın içinde” ifadesiyle vicdanlar heyecana getirilmek istenmiştir. Çünkü böylece: “Sizin bu fesadınız bütün insanlığa salgın bir hastalık gibi sirayet eder. Bilhassa fakirlerin ve masumların sizlere kötülüğü nedir ki, onlara karşı da böyle fenalıkta bulunuyorsunuz? Bir insan olarak insaniyete şefkatiniz yok mudur? Niçin merhamet etmiyorsunuz?” denilmek istenmektedir.
“Evet siyah bir gözlüğü takan kimse her şeyi siyah ve çirkin görür. Aynı şekilde basiret gözü de münafıklık sebebiyle perdelenirse, bütün eşya çirkin ve kötü görünür; bütün insanlara, belki kainata karşı bir buğz ve bir düşmanlığa sebep olur. Hem de küçük bir dişlinin kırılmasıyla büyük bir makine tesir altında kaldığı gibi, münafık bir şahsın nifakı ile toptan bütün insanlık bunun etkisinde kalır. Zira adalet, intizam, İslâmiyet ve itaat ile olur. Maalesef münafıkların serptikleri zehirler tabakadan tabakaya intikal ede ede bu zillet ve sefaleti netice vermiştir.
Kur’an onların esas vaziyetlerini şöyle resmetmektedir. “Summün, yani o münafıklar sağırdırlar. Bu işaretten, sanki onların kulakları kesilmiş olup, kulakları kesik hayvanların kulaklarını andıran bir remiz vardır. Bükmün, yani dilsizdirler. Bu işaretten dilleri çekilip atılmış bedbaht kimseler olduklarına bir remiz vardır. Umyün, yani kördürler. Yani şeytanlara bir yuva inşa edilmek üzere gözleri örtülmüş. Âteşî mahluklar gibi, şeytanların başlarını andıranlar bir vaziyeti hayale arz ediyorlar.” (Bakara Suresi, 2/18 İşârâtü’l-İ’caz tefsirinden)
Kur’an âyetlerini ve tefsiri Risale-i Nurları zamanın girdileriyle yani bu süreçte zamanın ızhar ettiği kayıtlarıyla yeniden ve derinden mütalaa etmemiz gerekir…
Abdullah Aymaz