[Murat Çetin] Fail-i meçhul!

Samanyoluhaber.com yazarı Murat Çetin'in analizi

SHABER3.COM

MURAT ÇETİN

İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde gerçekleşen terör öylemi ile birlikte Türkiye’de son bir ay içinde yaşanan cinayetler bana karanlık dönemleri hatırlattı. Fatih Camii İmamının bıçaklanması, Ermeni kilisesindeki saldırı, Diyarbakırlı Ramazan hocanın öldürülmesi! Son olarak da Çağlayan saldırısı ve saldırıyı DHKP-C’nin üslenmesi.  İşte tüm bunlar bende Türkiye’nin son 150 yıllık tarihindeki faili meçhul cinayetleri akla getirdi. Fail-i meçhul deyince cinayetler ve devamında da “beyaz Toros” tabiri akla gelir.  Nitekim “beyaz Toros” kavramı da tam anlamıyla faili meçhul cinayetleri açıklar. 1980 ihtilaline giden yolda ve 1990’ların başında kendisinden oldukça söz ettirdi faali meçhul cinayetler. Fail-i meçhul cinayetlerin tarihine ilişkin dönemsel olarak net bir şekilde bir şey ifade etmek zor. Ancak Tanzimat döneminden bu yana baktığımızda neredeyse on yıllar içinde faili meçhul cinayetlerin olduğunu görüyoruz.  Meşrutiyet döneminde gazeteciler Ahmet Samim ve Hüseyin Fehmi cinayetleri ve yine Sadrazam Mahmut Şevket Paşa cinayeti, Cumhuriyet döneminde Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey ve sonrasında yazar Sabahattin Ali cinayetleri tipik fail-i meçhul cinayet örnekleridir. 

1980 öncesi ile 1990’lı yıllara baktığımızda arka arkaya faili meçhul cinayetlerin işlendiğini görüyoruz. Nitekim ben Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da faili meçhul bir cinayetinde kurban gittiğine inanan kişilerdenim. Aynen Jandarma genel komutanı orgeneral Eşref Bitlis cinayetinde olduğu gibi. Nitekim gazeteci Ahmet Taner Kışlalı, akademisyen Bahriye Üçok, emekli generaller Hulusi Sayın,  Bahtiyar Aydın, Adnan Ersöz, emekli binbaşı Cem Ersever, dahası Behçet Cantürk, Çetin Emeç, Turan Emeksiz, Gaffar Okkan,  Hamit Fendoğlu, Abdi İpekçi, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Musa Anter, eski başbakan Nihat Erim Gün Sazak, Turan Dursun, Hrant Dink ve Necip Hablemitoğlu cinayetleri azmettiricileri açısından birer faili meçhul cinayet olarak kaldı. Faili meçhul cinayetlerde faillerin tespit edilememesi bizlere her zaman cinayetlerin devlet içindeki bir takım yapılanmalar tarafından gerçekleştirdiği düşüncesine götürmüştür. Nitekim cinayetlere ilişkin failinizi sürüldüğünde bu kuşku ve görüşün hiç de yabana atılmayacak tarzda olduğu görülmüştür. Faili meçhul cinayetleri üzerinde iz sürdüğümüzde cinayetlerin devlet içindeki Ergenekon tarzı derin yapıların elamanları tarafından bazen de bu derin yapıların denetiminde PKK, Dev-Sol, DHKP-C ve Selam Tevhit Örgütü tarafından işlendiğini görüyoruz. Nitekim Türkiye’de son bir aya içinde girişte bahsettiğim saldırı ve cinayetler bize bu defa ihalenin taşeron örgütler eliyle işlendiğine ilişkin ipuçları veriyor. Gazeteci Cevheri Güven’in şu yorumunu bu açıdan önemsiyorum; Çağlayan Adliyesine DHKPC'nin yaptığı saldırı "feda eylemi" olarak nitelenen sınıftan. Bir çeşit intihar saldırısı. Depremin yıldönümünün seçilmesinin sebebini örgüte yakın sitedeki "Öldüren Deprem Değil Faşizmdir Katillerden Hesap Soracak Yeni Bir Hayat Kuracağız" başlıklı açıklamada görüyoruz. Saldırı başarılı olsaydı ve adliye girişinde çok sayıda polis öldürülseydi; "Depremde kimse yargılanmadı, o halde halkın adaleti ile yüzleştiniz" denileceği anlaşılıyor. Lakin DHKPC'nin saldırı geçmişi ilginçtir. Bazen tutuk silah verirler elemanlarına bazen barutu azaltılmış etkisiz mermiler. Saldırının videosu da ilginç bu açıdan. İstihbaratın hayli sızdığı (Belki de sızmaktan öte) bir örgütten söz ediyoruz. Bunun üzerine kim ne inşa edecek ona bakmak lazım.”

Saldırının DHKP-C tarafından yapılması bize devlet içindeki derin yapıların hareketliliğine gösteriyor. Zira DHKP-C’nin tarihi sürecine baktığımız zaman derin yapılar tarafından nasıl kullanıldığını açık bir şekilde görülüyor. Kuşkusuz bu konuda sosyal medyada da çok farklı yorumlar var. Ancak bunlardan sadece twitter’da .@gaffarmudur34 tarafından yazılan bir analizi kısmen alıntılıyorum; “Ne zaman AKP köşeye sıkışsa hemen imdadına terör örgütleri yetişiyor. Erdoğan'ın Hatay'lıları "oy vermezseniz size hizmet yok" diyerek tehdit etmesine gelen tepkiler sonrasında yaşanan bu saldırı tesadüf mü? DHKP-C'yi sahaya kim sürdü? Devlet içindeki yapılar en başından beri terör örgütleri ve sol grupların içinde yer aldılar. 1980 darbesinden 2 ay Önce Öcalan gibi THKP-C Acilciler liderlerinden olan Mihraç Ural ise Temmuz 1980 sonunda Adana Cezaevi’nden firar ederek/ettirilerek Suriye’ye gitti. Öcalan'a Suriye’ye gitme talimatını veren General aynı şeyi THKPC- Acilciler grubunun lideri Mihraç Ural icinde yapmıştı. Düşünün 12 Eylül darbesinden 2 ay önce 2 isimde ülkeden elini kolunu sallayarak gittiler. Bir nevi bu yapı kendi elemanlarını korumaya almıştı.HKP-C içinde ise Dursun Karataş grubu ile Bedri Yağan grubu ile kavgalıydı. Bedri Yağan Hem THKPC acilciler grubunu (Mihraç Ural) hemde Dursun Karataş grubunu MİT ve Özel harple irtibatlı olmakla suçluyordu. Sırtını Suriye istihbaratına dayayan Mihraç Ural üzerinden yapılan MİT'e Bedri Yağan grubunun yeri ihbar edildi. Dönemin İstanbul İstihbarat müdürü Hanefi Avcı'ydı. Bedri Yağan grubu yapılan bir baskında öldürüldü ve DHKP-C'de Dursun Karataş'ın önü açıldı!!! Devletin içindeki bu kirli yapılar sağ ve Sol örgütleri etkili şekilde kullanmıştır. Çatlı ile D.Karataş iyi dosttu. Çatlı yakalandığında, "Fransa’ya DHKP-C Acilciler olarak iltica ettim" demişti. O dönemde Çatlı’ya Acilciler'den Mihraç Ural ve Kemal Bayram referans olmuştu!!

Bir dönem Dev-yol grubu Veli Küçük'ün bilgisi dahilinde kurulan Dilovasi Kooperatifi üzerinden örgütlenerek belirli bir ekonomik güce ulaşmıştı. Örgüt üyesi Emin Alkılıç Veli Küçük'ten aldığı silahları örgüte dağıtıyor, 1980 darbesine zemin hazırlanıyordu..Derin/kirli Devletin soldaki adamı Paşa Güven, sağdaki adamı A.Çatlı idi. 12 Eylül öncesinde sağ sol kavgası TSK eliyle organize edildi. Sonrada TSK "kardeş kavgasını sona erdirmek" amacıyla yönetime el koyacaktı.. Darbeden sonra olaylar bıçakla kesilir gibi kesildi..Paşa Güven de A. Çatlı'da Özel Harp dairesine bağlıydı. Ülkücülerin ellerindeki silahlarla Dev-Sol'un elindekilerin seri numaraları birbirini takip ederdi! Aynı kaynaktan silah geliyordu. Bir gün, randevular karışmış, Paşa Güven ile Çatlı karşılaşacak diye büyük panik olmuştu.

Sabancı cinayetinde katilleri içeriye sokan DHKP-C'li Fehriye Erdal'ı Sabancı Center'da işe, Susurluk kazasında ölen Polis Müdürü Hüseyin Kocadağ yerleştirmişti. Düşünün bir Emniyet müdürü bir cinayette rol alıyordu. Susurluk kazasında iryadan kaldırılan Sadece o polis müdürü değildi, tetikçi Mustafa Duyar'da jitemci Veli Küçük Paşa tarafından Nurin Ergin'e öldürtüldü. Nuri Ergin kendisine sahip çıkmayan Veli Küçük'e "akılı ol" demişti..Devletle her zaman iç içe olan DHKP/C,1998 yılında Almanya'da yasaklanmasından sonra yönetim merkezini Belçika'ya taşıdı. M.Ural'ın başında olduğu DHKP-C Acilciler grubu ise Suriye'de (Lazkiye kampı) faaliyetlerine devam etti. Reyhanlı saldırısında parmağı olduğu iddia edildi. Hatırlarsanız Bostancıda Devrimci Karargah terör örgütü çıkan çatışmada Semih Balaban isimli bir Emniyet Amirimizi şehit etmişti. MİT'in o grubun içinde elemanı olması ve hücre evini bilmesine rağmen emniyete tek satır yazı yazıp uyarmamıştı..!! Daha sonra bu örgüte emniyet istihbarat çok başarılı operasyonlar yapıldı,  örgüt bitme noktasına geldi.. Lakin gözaltına alınan bazı şahıslar için MİT devreye girerek "şahısları bırakın onlar bizim elemanlarımız " dediler.. Dönemin MİT İstanbul bölge müdürü İsmail Nişancı bu ihanetin baş aktörlerindendir. Kendisine defalarca "Madem elemanınız var içerde neden bize haber vermediniz,  neden bir vatan evladı şehit oldu" dedik. Cevap veremedi!! Hakan Fidan döneminde de suç işlerken yakalanan DHKP/C unsurları içindeki MİT mensupları, soruşturma kayıtlarına girmesin diye MİT devreye giriyordu. Buna karşı çıkan herkes Hakan Fidan’ın hedefi oluyordu. Bunlardan birisi dönemin İstanbul Terör müdürü Ömer Köse'ydi. MİT bölge müdürüne "Muhbirler bilgi için vardır ama sizin elemanlarınız polise kurşun sıkıyor bu ihanete sessiz kalamam" deyince önce Hakan Fidan’ın siyasilere baskısıyla görevden alınmaya çalışıldı. Görevden aldırmayı başaramayınca DHKP/C eylemleri İstanbul’da aniden artmaya başladı. (Çağlayan'da 6 Şubat salı günü yaşanan saldırı gibi)  Hatta bir keresinde bir DHKP/C eylemcisinin silahı çalışmadı. İğnesi kırık bir silah verilmiş ve barut mermilerin barut miktarını azaltmışlar..Başka bir örnek vereyim Devrimci Karargahın Türkiye sorumlusu Serdar Kaya. Yurt dışından verilen eylem talimatları önce İsviçre’deki TR vatandaşına ulaştırılıyor. İsviçre’de yaşayan TR vatandaşı (kurye) örgütün eylem talimatlarını Türkiye sorumlusuna iletiyordu. Bir Emniyet Amirini şehit eden Devrimci Karargah terör örgütü, eylem talimatlarını İsviçre'deki bir MİT elemanı aracılığıyla veriyordu. Ama MİT eylem haberini polise bildirmiyordu!!! Bu ihanete sessiz kalmadık, kalazmadık, sonunda bedel ödemek olsa bile..Bir general 80 darbesi öncesi Apo'ya haber uçurup onu darbeden 2 ay önce Suriye’ye kaçırmıştı. Hemde her yerde aranırken!! Aynı Ekip M.Ural'ı da hapisten firar ettirerek Suriye'ye yolladı! Hatta Doğu Perinçek’i Suriye’deki karargâhında Apo ile görüştüren kişi Mihraç Ural'dı!! Her yerde aranan APO ve hapisteki DHKPC'li Mihraç Ural'ın darbeden kısa süre önce Suriye’ye gitmesi tesadüf değildir!! Düşünün 12 Eylül darbesinden 2 ay önce… Şimdi her seçim döneminde bu örgütleri kullanıyorlar! 2015'te IŞİD, sonra PKK, şimdi de DHKP-C. Terör örgütlerini kendi emelleri adına kullanan ve adına Derin devlet/ Ergenekon denen yapının en kirli isimlerinden birisi Jitemci Veli Küçük'tü. Şimdi AKP ile anlaşıp hapisten çıktılar ve bütün kirli oluşumlarıyla birlikte AKP'ye hizmet ediyorlar. Suriye’ye 4 adam yollar 8 füze attırır Savaş sebebi sayarım" diyen bir dış işleri bakanımız var. 2015 seçimlerinde MİT destekli patlamalarla 800 insanımıza kıyan alçaklar var. Ankara gar patlaması sonucu " Oylarımız arttı" diyen yüzsüzler var. Verin 400 milletvekilini bu iş huzur içinde çözülsün diye tehdit edenler var. “

Bu arada AKP lideri Erdoğan’ın Çağlayan Adliyesi’ne yönelik saldırısı sonrasında şu açıklamasını çok manidar bulunuyorum; “ Bu saldırıyı yapan teröristlerin en büyük siyasi hamisi CHP'dir.” Sahi  bu saldırılar kime yarıyor ve kim bu saldırılardan kendisine siyasi malzeme çıkarıyor? Efendim !?

<< Önceki Haber [Murat Çetin] Fail-i meçhul! Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER