MURAT ÇETİN
Türkiye kritik bir süreçten geçiyor. Normal zamanında yapılacak olsa bile seçimlere 11 ay kaldı. Ancak AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın ekonomi merkezli icraatlarına bakacak olursak seçim sandığının önümüze konması uzak görünmüyor. AKP kulislerinde bile Ekim-Kasım 2022 tarihleri dile getiriliyor. Hal böyle olunca iktidar ve muhalefet bu zaman dilimine göre pozisyon alıyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin Türkiye’ye bir hediyesi oldu: İttifaklar! Türk seçmeni üç ittifak üzerinde blok oluşturdu. Cumhur İttifakı, Millet İttifakı ve HDP’nin şimdilik ismini koymadığı üçüncü ittifak.
HDP’nin yapılacak seçimlerdeki rolünü kimse inkar etmiyor. Çözüm süreci sonrasında Erdoğan’a “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hala cezaevinde bulunuyor. Erdoğan, MHP ile girdiği işbirliği sonrasında HDP ile köprüleri atmıştı. Ancak gelinen noktada şimdi ciddi şekilde Kürt oylarına ihtiyaç duyuyor. Bunu sağlamak için de PKK lideri Öcalan üzerinden Kürt oylarına talip. Kürt siyasetinde PKK ve HDP iki ana omurgayı oluşturuyor. Demirtaş ekibi açık bir şekilde PKK’yı geri çeviremese de uzun zamandır Türkiye’nin artık çatışma ortamından çıkması gerektiğini ifade ediyor. Demirtaş, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu dahası Kürt seçmenin kilit rolünü çok iyi biliyor. HDP ile CHP arasında ciddi bir makas bulunmuyor ancak Millet İttifakı içinde en ciddi ayrım HDP ile İYİ Parti arasında yaşanıyor. Demirtaş, neredeyse 6 yıldır tutuklu bulunduğu cezaevinde HDP’yi Türkiye partisi yapma girişimlerini sürdürüyor. 2018 yılında bunu denemişti Demirtaş ve yüzde 10’nun üzerinde oy almıştı. Şimdiki anketlerde de HDP’nin oy oranı yüzde 11-13 bandında.
Özgür olduğu dönemde Demirtaş ile zaman zaman görüşmelerimiz oldu. Bir dönem karşılıklı sohbette de ettik. Kendisine HDP’nin Türkiye partisi olması gerektiğini söylediğimde bana “Ben de onun için uğraşıyorum” demişti. Demirtaş, son olarak 'Türkiye açılımı' çıkışına ilişkin verdiği örnekte, “Gerçekten inandığımız şeyi daha somut ve cesurca gösterebilmeliyiz. Örneğin, Çanakkale Şehitliği'ni ziyaret ederek çiçek bırakmayı, dua etmeyi, orada yatanlar gibi yan yana durmamız gerektiğini göstermek isterim." ifadelerini kullanması önemli.
Demirtaş, T24 yazarı Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı ve dile getirdiğini açıklamalar gerçekten ciddi şekilde değerlendirilmeyi hakediyor. “Devlet de PKK de sorunu artık şiddet zemininin dışına çıkarmak zorundadır. Ben mümkünse PKK’nin Türkiye’ye karşı silahları tümden susturmasını, bırakmasını isterim. Ancak ve ne yazık ki ortada iki temel engel var, bunları da herkesin bilmesi lazım. İlki, Hükümet askeri operasyon dışında hiçbir seçeneği devreye koymuyor, tartışmıyor, silahta ısrar ediyor. Oysa biz PKK’nin ikna edilmesi gerektiğini savunuyoruz. Burada da ikinci engel çıkıyor, o da İmralı tecrididir. Çünkü PKK’yi ikna edebilecek kişi Öcalan’dır, onu da yıllardır tecritte tutuyorlar. Bu engellere rağmen PKK silahlarını susturursa bundan mutlu olurum.”
Erdoğan neden rahatsız
Demirtaş’ın bu açıklamaları en çok AKP Genel başkanı Erdoğan’ı rahatsız ediyor. Zira Erdoğan, Nisan 2022’de Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda iftarda ağırladığı Anayasa Mahkemesi üyelerine yaptığı konuşmada “HDP gibi bir partiyi Meclis’te görmek istemiyoruz” sözleri Kürt siyasetine ilişkin izleyeceği politikanın ipuçlarını da vermişti. Erdoğan’ın Kürt politikası diğer konularda olduğu gibi çıkara dayalıdır ve 7 Haziran 2015 seçimlerine kadar Kürt seçmeni iktidarını güçlendirecek bir unsur olarak gördü. Kürt siyasetini iyi takip etmek gerekiyor. Zira Kürt seçmenin oy davranışını belirleyen tek etken etnik kimlikleri değil. Tıpkı Türk seçmen gibi, solcu, sağcı, libelar, İslamcı, seküler gruplara ayrılmış durumdalar. İslamcı ve sağcı Kürt seçmen AKP’yi uzun yıllardır destekliyor. Örneğin İstanbul Bağcılar gibi Kürt seçmenlerden oluşan ve yoğun nüfuslu bir bölgede AKP birinci parti.
HDP’de toplanan ve politik bilinci yüksek, Kürt haklarını önemseyen oy kitlesinde ise durum farklı. Bu kitle seçimlerin kaderi üzerinde etkili olabiliyor. Örneğin, Mart 2019 yerel seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olabilmesi HDP seçmeninin desteğiyle olabildi. HDP’nin desteği 2023’te Erdoğan’ın ya da karşısındaki adayın kazanma ihtimalini çok güçlendirecek hatta kesin hale getirecek durumda. Mevcut durumda HDP’nin Erdoğan’a “evet” demeyeceği çok açık. Bu yolun kapalı olduğunu gören Erdoğan da B planı olarak Kürt seçmenini sandıktan küstürme ve bölmeye yönelik bir strateji izliyor.
Erdoğan, “Sadık Kürt” olarak gördüğü kitleye ulaşmak için çeşitli kanallar kullanıyor. HÜDA PAR bunlardan biri. Erdoğan’ın seçimde problem olarak gördüğü Kürtler, HDP ve PKK destekçileri. Erdoğan’ın aşırı milliyetçi MHP ile olan ittifakı devam ettiği sürece HDP’den destek alması mümkün değil. Bu sebeple HDP’ye oy verecek kitleyi sandıktan uzaklaştırmak ana strateji. PKK lideri Abdullah Öcalan ile Selahattin Demirtaş’ı karşı karşıya getirme ve politik Kürt hareketi içerisinde bölünme, iç tartışma çıkarma Erdoğan’ın stratejilerinden biri. Nitekim Erdoğan Ocak 2022’de Edirne’de tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş için (İmralı Adası’nda tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ı kastederek) “Edirne’deki İmralı’dakine hesap verecek” derken Demirtaş ile Öcalan’ı karşı karşıya getirmek istiyor.
AKP’nin sürekli eriyen oy oranı nedeniyle Kürt siyasetinde bir yumuşamaya gitmesi mümkün görünmüyor. Dahası Erdoğan, HDP ve PKK tabanına yönelik sert üslubunu koruyarak sürdürüyor. HDP’lilere yönelik periyodik olarak yıldırma hareketi, gün aşırı tutuklama dalgası hali hazırda uygulanıyor. HDP Genel Merkezi ve bazı illerdeki il başkanlıkları çeşitli gerekçelerle sürekli olarak polis denetimine alınıyor. Son olarak 5 Mayıs 2022’de yaşanan olayda HDP milletvekilleri polislerce sokak kameralar önünde tehdit edildiler.
AKP’nin ortağı MHP’ye gelecek olursak! MHP, Erdoğan’ın Kürt seçmenlerle ilgili taktiksel hamlelerini anlayışla karşılıyor. Örneğin, 2019 yerel seçimlerinde Erdoğan’ın izniyle Abdullah Öcalan’ın mektubunun kamuoyuna açıklanması, yine Öcalan’ın kardeşi Osman Öcalan’la TRT’nin röportaj yapması gibi taktiksel hamleler MHP tarafından kolaylıkla görmezden gelindi. AKP, taktiksel hamlelerin ötesine geçip Kürt politikasında stratejik değişiklikler yaparsa bu durum MHP açısından kabul edilmez ve ittifak dağılabilir.
Kapatma davası şantajı!
Demirtaş’ın çıkışları ile birlikte insan bir yandan da HDP kapatma davasının nasıl sonuçlanacağını merak ediyor. Anayasa Mahkemesi’nin mevcut yapısıyla HDP hakkında bir kapatma kararı verebilir mi? Bu sorunun cevabı için öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin üye yapısına bakmak gerekir. 2018’de yapılan Anayasa değişikliği sonrasında Anayasa Mahkemesi’nin üye yapısı yeniden düzenlendi. 11 asil üyesine karşılık 4 yedek üyeli bir yapıda olan mahkeme yeni değişiklikle üye sayısını korudu. Sadece 4 yedek üye asil üyeliğe dönüştürüldü. Üyelerin görev süreleri 12 yıl ile sınırlandırıldı ve emeklilikte 65 yaş sınırı korundu. Anayasa Mahkemesi’ne son olarak Ocak 2022 tarihinde yeni bir üye seçildi. Daha önce AKP’den milletvekili aday adayı olan Yaşar’ın mahkemeye üye seçilmesi Erdoğan açısından büyük önem taşıyor. Zira Anayasa Mahkemesi’den Başkan Zühtü Arslan'ın bulunduğu 6 muhalif üyeye karşılık, 9 kişilik iktidara yakın grup öne çıkıyordu. Yaşar’ın üye olmasıyla bu denge 5’e karşı 10 oldu. Bu da Erdoğan’ın mahkeme üzerindeki ağırlığının daha da artması anlamına gelir. Nitekim HDP hakkında açılan kapatma davası bu tablodan doğrudan etkilenebilecek. Kapatma kararı için üçte iki çoğunluk aranması nedeniyle, 10 üyenin oyu, kapatma kararı için yeterli olacak.
HDP kapatılması halinde seçim öncesinde 600 milyonluk hazine yardımını alamayacak, bütün mal varlıklarına el konacak. 843 sayfalık kapatma iddianamesinde aralarında HDP'nin eski eş başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ın yanı sıra mevcut eş başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile Sezai Temelli, Sırrı Süreyya Önder, Meral Danış Beştaş, Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü'nün de bulunduğu 451 kişi hakkında siyaset yasağı isteniyor. Siyaseten yasaklı hale gelen kişiler 5 yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve denetimcisi olamayacak. Kürt seçmeninin seçimlere katılması kadar sandığı boykot etme ihtimali az da olsa bulunuyor. PKK’nın TSK’nın sınır ötesi operasyonlarını gerekçe göstererek Türkiye içinde başlattığı saldırıların artması halinde bu doğrudan seçimleri etki edebilecek bir konu. Bugüne kadar TSK’nın PKK’ya yönelik yaptığı bütün operasyonlar ülkede milliyetçiliğin artmasına neden oldu. Operasyonlarda Türk askerinin şehit olması Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin tabanında da PKK’yı terör örgütü olarak görmeyen HDP’ye yönelik tepkiye neden olacaktır. Bu durum Millet İttifakı’nın HDP’den uzaklaşması zorunluluğunu da getirir. Yani terör saldırıları artarsa CHP dahil Millet İttifakı içerisindeki hiçbir parti, HDP ile açık bir şekilde yanyana bulunmaya cesaret edemez. TSK’nın operasyonlarının zamanlamasını da bu açıdan bakmak gerekiyor.
MHP lideri Bahçeli’nin sürekli olarak, “HDP açılmamak üzere kapatılmalıdır“ çağrısını bir sıkıştırma hamlesini olarak görmek mümkün. “HDP kadar Anayasa Mahkemesi de kapatılmalıdır” diyen Bahçeli, bu sözleriyle aslında aynı baskıyı Anayasa Mahkemesi üzerinde de kuruyor. Bahçeli, AKP’nin herhangi bir biçimde Avrupa Birliği’ne, Batı dünyasına ya da HDP’ye yaklaşmasının MHP’den uzaklaşması anlamına geleceğinin farkında. HDP’nin kapatılması, Gezi Davası’ndaki ağır mahkumiyet kararları, Osman Kavala’nın serbest bırakılması konusunda kurduğu bariyer aslında Erdoğan’ı otokrat rotada tutmak için. Erdoğan ne kadar sert olursa MHP ile ittifakı da o derece güçleniyor. Denklem bu şekilde kurulu.
Sözü uzattık, 2018 öncesinde Erdoğan’a “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı sonrasında hedef tahtasına konan ve cezaevine gönderilen Demirtaş yine yaklaşan bir seçim öncesi önemli hamleler yapıyor. Temelinde yine Erdoğan’ı yine seçtirmemek var. Anlaşılan o ki Demirtaş bir yandan da kendisini özgürlüğe taşıyacak önemli hamleler yapıyor. Demirtaş’ın varlığı Türk siyasi açısından çok önemli. Bunu en iyi Saray ve İmralı biliyor ve bu durum onları cidden rahatsız ediyor. İkili, meşru Kürt siyasetini baltalamak için bu defa Türkiye içini değiş dışını kavga alanı olarak seçti. Suriye krizine bir de bu açıdan bakın!