MURAT ÇETİN
Andıç deyince 28 Şubat süreci, 28 Şubat süreci deyince de dönemin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) komuta kademesinin uygulamaları akla gelir. 1000 yıl sürecek denen 28 Şubat gerçekten 1000 yıl sürmedi ama ona rahmet okutturacak bir başka süreç yaşıyor Türkiye. 28 Şubat’ta başörtüsü ile simgeleşen baskıların fazlasını yaşıyor Türkiye. Zira 28 Şubatçılar hiçbir zaman binlerce insanın tutuklanmasına, bebeklerin cezaevinde olmasına, yüzbinlerce insanın ülkeyi terk etmek zorunda kalmasına binlerce kişinin görevinden ihraç edilmesine ve yine binlerce şirkete el konularak malvarlıklarının yağma edilmesine neden olmadı. Evet 28 Şubat’ın kudretli generalleri ve yönetimi bunu yapmadı. Tüm bunları yapmak kendisini siyasal İslamcı doktrinin savunucu olarak gören AKP iktidarı ve onun lideri Erdoğan yaptı. Ancak konumuz burada 28 Şubat zulmü ile Erdoğan zulmünü kıyaslamak değil. “Andıç” dedik ve hem de 28 Şubat sürecinin 27’nci yılında.
Andıçlar eski dönemlerle Genelkurmay Karargahı’nda hazırlanırdı. 28 Şubat sürecinin andıçlarını burada tek tek açıklayacak değilim. Ancak sadece medya ile ilgili olanları bile bugün yüzlerce sayfayı bulunuyor. Andıçlanan yazarlar bugün hala hayatta. Onları andıçlayan komutanların bir kısmı da öyle. 28 Şubat süreci ile askeri dönemlerin andıçlama görevini buğu Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı almış durumda. Artık yeni sisteme göre hangi kurum, kişi ve kişilerle ilgili bir eylem süreci yürütülecekse bunun planları Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nda hazırlanıyor. Yazının başlığı olan “yargı andıcı” da bunların başında geliyor. Zira AKP lideri Erdoğan için yerel seçimler sonrası yapılması en elzem şey yapılacak bir anayasa değişikliği ile yargının tamımı ile kontrol altına alınması. Zira sağlık sorunları giderek zora giren Erdoğan kendisinden sonra aileden bir ismi yerine getirmek istiyor. Yani Hanedan-ı Ali Erdoğan’ın kurulması için öncelikli olarak Anayasa değişikliği, Anayasa değişikliği ile birlikte ise yargının ve özellikle yüksek yargının yani Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) tamamı ile kontrol altına alınması gerekiyor. Anayasa değişikliği ile bu kurumların üye yapısı ve görev süreleri de değiştirilecek. Erdoğan bu değişiklikle kendisinden sonraki dönemde başa geçirmeyi düşündüğü aile bireylerinin rahat hareket etmesini istiyor. İşte bu nedenle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanan “yargı andıcı” adım adım uygulamaya sokuluyor. Yargı adnıcının temelini “yüksek yargı kurumları demokrasi ve insan hakları adı altında terör örgütleri ve teröristler lehine kararlar veriliyor. Bu kabul edilemez bir uygulamadır” Bu andıç çerçevesinde bakıldığında AKP ve Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay, Yargıtay’ın 400’ün üzerindeki hakim ve savcının görevlerine döndürülmesine ilişkin kararı ve son olarak Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk kararnamelerini iptal etmesi Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan “Yargı andıcına” göre değerlendiriliyor. Bu andıcın amacı her ne olursa olsun AKP’ye ve sözde milli duruşu sergileyen Erdoğan’a karşı olan bir yüksek yargının varlığı algısını oluşturmak. Erdoğan’ın bu konudaki en büyük destekçisi MHP lideri Bahçeli. MHP lideri’nin Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerini Kandil ile eşleştirmesinin başka izah edilecek bir yanı yok. Son dönemde bu ikiliye yancı olarak İYİ Parti lideri Meral Akşener’in de eklendiğini veya eklemlendirildiğini söylemek gerekiyor. Öyle anlaşılıyor ki gerekçesi ne olursa olsun yerel seçim sonrasında gündeme gelecek olan Anayasa değişikliğinde Akşener “milli devlet” adı altında Cumhur ittifakına yanaşacak. Zaten bunun siyasi sinyallerini bu yerel seçim öncesinde fazlasıyla görüyoruz. Akşener’in desteği karşısında Cumhur ittifakı İYİ Parti lideri ne verecek işte o henüz belirsiz. Bu birliktelikte bir “kazan kazan” formülünün olduğu kesin. Kim bilir belki sağlık durumu iyice kötüye giden Bahçeli yerine ülkücü lider olarak Akşener hazırlanıyordur. Ya da kimbilir yine Mayıs 2023 seçimleri öncesinde yaşanan bazı parasal olaylar MİT’in ağına takılmıştır da Akşener Cumhur ittifakı ile beraber hareket etmekten başka çıkar yol bulamıyordur. Zira bu ikinci şıkkın daha güçlü bir ihtimal olduğu yönündeki iddialar çok fazla. Bu arada Akşener’in seçim meydanlarında vatandaşlara karşı bu kadar tahammülsüz olması da bize Akşener’in bir baskı ile karşı karşıya olduğuna ilişkin işaretler veriyor. Öyle anlaşılıyor ki Akşener, kimyasını bozacak büyük bir olay ve bunun akabinde büyük bir şantaj ile karşı karşıya. Öyle anlaşılıyor ki Yargı Andıcına göre Erdoğan tabiri uygunsa Akşener’i “çantada keklik” olarak görüyor.
Peki DEM Parti’nin durumu ne? Anayasa’ya göre TBMM’de anayasa değişikliğinin kabul edilebilmesi için 400 milletvekilinin oyu gerekiyor. AKP (264), MHP (49) ve İYİ Parti’nin (38) milletvekili sayısı ancak 351’de kalıyor. Cumhur İttifakı ile birlikte hareket eden Hüda-par (4), DSP’nin (1) sayısı ile Erdoğan ancak 356 milletvekiline ulaşıyor. Bu sayı Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulması için gerekli olan 360 milletvekili sayısına da ulaşmıyor. Yerel seçimler öncesi AKP ile Yeniden Refah Partisi arasında esen soğuk rüzgarlar dikkate alınırsa Yeniden Refah Partisi’nin Anayasa değişikliğine desteği zor gibi görünüyor. Erdoğan’ın 360 sayısına ulaşması için 7 bağımsız milletvekilinin desteğini alması şart gibi görünüyor. CHP ile birlikte DEVA, SP ve DP’nin de Anayasa değişikliğine destek vermesi de oldukça zor. Son dönemde Cumhur ittifakına yaklaşma çabaları sarf eden Gelecek partisi lideri Davutoğlu’nun 10 milletvekili ile destek olması Erdoğan için yeterli olmayabilir. Zira Erdoğan, Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulmadan 400 oy ile TBMM’de kabul edilmesini istiyor. Bu nedenle TBMM’de 57 milletvekili bulunan DEM Parti’nin desteği büyük önem kazanıyor. AKP’nin DEM Parti’nin desteğine karşı elindeki en büyük koz belediyelere kayyım atamasının son bulması ve Selahattin Demirtaş gibi Kürt siyasetçilerin cezaevinden çıkarılması. Erdoğan’ın teklifi net ancak DEM Parti’nin buna nasıl bir karşılık vereceğini hem bu yerel seçim süreci hem de AKP’nin Kürt siyasetinde yeniden Çözüm Süreci evresine dönmesi belirleyici olacak. Partilerin Anayasa değişikliği üzerindeki tavırları ve görüşleri kuşkusuz çok konuşulacak. Ama şunu kesinlikle aklınızdan çıkarmayın Yüksek Yargı’da yaşanan her kriz, yaşanan bu kriz sonrası AKP ve MHP’nin tavırlarını, Erdoğan’ın yargıyı bir hayali düşman durumuna düşürme algısı tamamı ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanan “yargı andıcı”nın bir ürünüdür