AK Parti'nin Ortadoğu siyasetini Ankara-Kahire-Şam üçgeninde Sünni iktidarların işbirliği hedefi üzerine kurdu. Bütün yumurtalar İhvan sepetine konunca Türkiye'nin yalnızlaşması başladı.
Bundan dört buçuk yıl önce filan, yani 2011’in Eylül ayı.
İstanbul’da Conrad Oteli'nde bir grup gazeteci olarak üst düzey hükümet yetkilileriyle “isim açıklanmamak üzere” toplantıdayız.
İçlerinde yetkisi en fazla olanı bize “En fazla altı ay dayanır” diyor, Şam’daki Beşar Esad yönetiminden söz ederek.
***
Neredeyse hep bir ağızdan itiraz ediyoruz: O kadar kolay mı? Arkasında Rusya var, İran var, neticede kırk yıldır oluşturduğu bir baskı rejimi var.
Yetkili bize gülümseyerek cevap veriyor, işte hâlâ eski Türkiye’de, eski Ortadoğu’da kalmışsınız der gibi. En fazla altı ay.
Daha sonra bu konuşmayı Milli Güvenlik Kurulu’nda yıllarca görev yapmış bir başka yetkiliye aktardığımda nevrinin döndüğüne şahit olacaktım; “Size yine altı ay demiş, bize iki-üç ay demişti” diye.
***
Bugün Esad ki bence (o zaman başbakan olan) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan onunla ailece tatillere çıkarken de zalim bir diktatördü, hâlâ görevde.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, hafta sonu çıktı, Suriye’deki savaşı bitirmek için eninde sonunda görüşmek dur7umunda kalabiliriz dedi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Kerry’ye patladı: Beş yıldır ülkesini harabeye çevirmiş, 200 bin küsur insanın öldürülmesine, milyonlarcasının ülkeden kaçmasına yol açmış birisiyle konuşacak ne olabilirdi?
***
Çavuşoğlu’nu asıl kızdıranın Türkiye’nin en önemli müttefiki ABD tarafından Suriye siyasetinde iyice yalnız bırakıldığı görüntüsü olduğunu anlamak zor değil. Neyse ki Fransa’dan “Esad çözümün parçası olamaz” açıklaması geldi, ama hükümet açısından ABD’nin ne dediğine daha çok önem veriliyor.
Üstelik bu Kerry’nin AK Parti hükümetini Ortadoğu meselelerinde son hafta içinde ikinci kızdırışı.
Daha birkaç gün önce de Kahire’de Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’yi “reformları” nedeniyle övmüştü.
***
Sisi, 2013 yılında Mısır’ın Müslüman Kardeşler grubundan gelen ilk seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi deviren Genelkurmay Başkanı idi; 2014’de kendisi seçildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Başbakan Ahmet Davutoğlu da Sisi’den nefret ediyor, her fırsatta tıpkı Esad’ı yerdikleri gibi onu da yerden yere vuruyorlar.
ABD Dışişleri Bakanı ise kalkıp birini övüyor, diğerinin de muhatap alınabileceğini söylüyor; Ankara haliyle kızıyor bu gelişmelere.
***
Üstelik tam bu sırada, geçenlerde HaberTürk’te Soli Özel güzel özetledi, ABD ve Avrupa kaynaklı olarak Türkiye’nin Batı askeri ittifakı NATO’dan uzaklaştığı yolunda yorumlar, raporlar sıklaşmaya başladı.
Konu sadece Ortadoğu değil. Mesela Ukrayna krizinde izlenen Rusya siyaseti de tepkiye neden oluyor müttefikler arasında.
Tabii iş dönüp dolaşıyor Türkiye’nin Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı terör örgütüyle daha aktif mücadelesini Suriye’de Esad’ın devrilmesi şartına bağlamasına gelip dayanıyor. Ankara’nın IŞİD’e karşı Irak cephesinde İran ve Irak hükümetleriyle aynı frekansta olmadığı çok açık.
***
Bundan birkaç yıl önce, daha 2008-2009’da bölgedeki bütün başkentlerle, gruplarla diyalog içinde olan, İsrail ile Suriye arasında, Filistin’de El Fetih ile Hamas arasında arabulucu olan, Mısır’la, Irak’la stratejik işbirliğine girip İran ile ticarette doları aradan kaldıran Türkiye bu yalnızlığa nasıl düştü?
(...)