Öte yandan Bozoğlu, son günlerde tartışılan 'paralı poşet' uygulamasına ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Poşetin paralı olmasının çağdaş tüm ülkelerde uygulanan bir yöntem olduğunu söyleyerek, "Toplanan paraların çevreye aktarılması gerekiyor. Çevresel anlamda toplanan bu paraların vergi niteliği taşıyor aslında. Bu vergilerin de politik ayrımcılık yapılmadan çevreye yatırım yapan belediyelere aktarılması gerekiyor" diye konuştu.
Cumhuriyet'ten Ozan Çepni'nin haberine göre Bozoğlu'nun açıklamaları şöyle:
-Yasada yapılan değişikliğin ardından en çok tartışılan konu ‘poşetlerin paralı hale gelmesi’ oldu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-Çevre Yasası’ndaki değişiklik son dönemde sadece “poşet” üzerinden tartışılıyor. Biz, bu konuda çok rahatsızız. Çünkü aslında Türkiye’de çok ciddi bir sistemsel değişiklik var. Yapılan değişiklik “devrim” niteliğinde bir değişiklik. İçinde sadece poşet tartışmasını barındırmıyor. Poşetin paralı hale getirileceği 2 yıl önce bir mevzuat değişikliği ile yayımlanmıştı. Bu, bütün çağdaş ülkelerde, hatta Afrika ülkelerinde bile yapılan bir yöntem. Doğrudan yasaklamak bizim istediğimiz şey olsa da bunun için bir sürece ihtiyaç var. Öncelikle tüketimi azaltmak gerekiyor.
-Poşetlerden ve bu depozitolardan toplanan paralar ne olacak?
-Kanun içinde, “sıfır atık” uygulayacak belediyelere bir teşvik mekanizması var. Poşetten toplanan paradan veya diğer depozito uygulamayan yapıların verdiği paralardan bir bütçe oluşturulacak. Bu bütçenin de “sıfır atık” kavramını uygulayan belediyelere aktarılması hedefleniyor. Bizim aslında endişe duyduğumuz konulardan birisi de bu. Toplanan paraların çevreye aktarılması gerekiyor. Çevresel anlamda toplanan bu paraların vergi niteliği taşıyor aslında. Bu vergilerin de politik ayrımcılık yapılmadan çevreye yatırım yapan belediyelere aktarılması gerekiyor.
-Yasada eksik kalan noktalar neler?
Kanunda iklim değişikliği konularını da kapsayacak bir düzenlemeye ihtiyaç var. Fakat şu haliyle bile yönetmelik, tebliğ ve genelgeler ile bu açık kapatılabilir. Ortada bir kriz var. Biz çevre krizi yaşıyoruz, bu krizin fırsata çevirebileceğimizi düşünüyoruz.
"Musluk suyuna geçilmeli"
-İçtiğimiz sular temiz mi?
Ülkenin yüzey sularının, derelerinin ve göllerinin yüzde 79’u kirlenmiş durumda. Biz musluklarımızdan temiz su içebilmek istiyoruz. Öncelikli hedefimizin bu olması lazım. Damacana su, paket su sağlıksız sudur. Kontrolsüzdür, içerisinde ne olduğunu tespit dahi edemezsiniz. Musluklarımızdan akan suyun damacana suya göre daha sağlıklı olduğunu unutmamamız gerekiyor. Türkiye’nin dere ve göllerinin kirlenmesine karşı arıtma tesislerimiz yetersiz halde.
-Yasa başka neler getiriyor?
Türkiye’de, 2000’lerin başından beri ambalaj atıklarının (plastik, metal, cam) toplanması ile ilgili yetkilendirilmiş kuruluşların olduğu bir yöntem uygulanıyordu. Bu mekanizma işlemedi. Kanun değişikliği, depozito uygulaması getiriyor. 2021 yılından itibaren ambalaj atıklarıyla ilgili depozito sistemi kurmak zorunda bu şirketler. AVM ve süpermarketler kendi ambalajlarının toplanması için ya da her bir ürünü için devlete para ödeyecekler.
-Depozito uygulamasında Türkiye neden geç kaldı?
Büyük şirketler yıllarca buna karşı çıktı ve bu depozito uygulamasını engelledi. Çünkü ekstra bir maliyet getiriyordu. Yetkilendirilmiş kuruluşlar için de Türkiye’de toplanan atık karşılığı verilen ücretlerle, Avrupa ve ABD arasında dağlar kadar fark var. Bu, şunu gösteriyor: Yetkilendirilmiş kuruluşlara üye firmalar nasılsa “fiyat az” diye bu işi yapılmış gibi göstererek, daha az maliyetle süreci götürüyorlardı ama artık bunu yapamayacaklar. Yeni düzenleme ile teminat uygulaması da geldi.