Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, SÖZCÜ Televizyonu'nda İpek Özbey'in sunduğu Özel Röportaj programında soruları yanıtlıyor.
"BİLİP DE GEREKENİ YAPMADILAR"
Görür, şunları söyledi:
* "Bilimsel açıdan olaylara bakılırsa, bu depremde hepimiz sınıfta kaldık. Hiçbirimiz, üzerimize düşen görevi ve işin gereğini, yapılması gerekeni yapamadık. Üstelik de bu bize sürpriz olmadığı halde yapamadık. Bu depremin geleceği çok daha önceden öngörülebiliyordu. Bu öngörü, bütün yetkili organlara bildirildi. Diyelim ki, merkezi hükümeti bir tarafa bırakırsam, onlar da biliyordu ama yerel yönetimlerde olan bizzat o kentleri yöneten insanlar, bilim insanlarının buraya deprem geleceğini senelerce önceden biliyorlardı. Bilip gerekeni demek ki yapmadılar. Onu da verdiğimiz kayıplardan anlıyorum.
* Biz, bilim dünyasının uyarılarını, benim şahsi uyarılarımı, yıllarca uyarılar yaptım orada, ciddiye alsalardı onun gereği olan önlemleri yapmaya başlasalardı, biz bugün belki çok sayıda insanı kurtarmış olacaktık. Bir kişiyi dahi kurtarmak için bütün özverili davranmayı, bütün gücümüzle çalışmayı gerektirmez mi? Bırakın o zaman bir kişiyi, belki biz bilim dünyasına kulak verseydik binleri, on binleri kurtarabilirdik.
"DEPREMİN GELMEYECEĞİNİ DUYMAYAN KİMSE KALMAMIŞTI"
* Ciddiye almıyorlar. Bizim hepimiz sınıfta kaldık dedik ya, insani olarak bütün kederli ailelerin, depremzedelerin acısını paylaşmakla birlikte onlara saygı duymakla birlikte onları da bu sınıfta kalmanın içerisine alıyorum. Çünkü, onlar da bir şey yapmadılar. Adıyaman'dan Hatay'a kadar olan o çizgi içerisinde depremin gelmeyeceğini duymayan kimse kalmamıştı. Ancak kendini çok dünyadan tecrit etmiş insanlar belki duymadılar ama biz yıllarca yazdık. Sosyal medyadan duyurduk, tweetler attık.
* Her depremde, 3'lü, 4'lü, 5'li depremde bütün basın bize sorduğu zaman, özellikle 2020'deki Elazığ depreminden sonra da bize 'Hocam nerede deprem bekliyorsunuz?' dedikleri zaman parmağının birini yumup Maraş diyorduk, Hatay diyorduk. Oradan benim aldığım tweetlerden biliyorum. Bu depremin geleceği söylenildiği, duyulduğu, edildiği halde hiçbir yetkili bir şey yapmak için kımıldamıyor. Bunun gerekçesi ne olabilir? Demek ki işi ciddiye almıyorlar.
"KADERİ KENDİ ÇIKARLARI İÇİN KULLANIYORLAR"
* 'Kadere bağlıyor' dediğiniz zaman yine bilim insanı olarak olayı bilimsel olabildiğince değerlendirmek isterim. Bizler hepimiz müslümanız. Müslüman bir ailede doğduk, müslüman olarak büyüdük ve ülkemizde müslümanlığı temsil eden, gereğini yapıyor yapmıyor ama gönlümüzde olan insanlarız. Bizim okuduklarımızdan, duyduklarımızdan, ailemizden aldığımız görgü ve terbiye kaderi böyle tanımlamıyor. Kaderi bu haliyle tanımlayanlar, kaderi kendi çıkarları için kullanıyor. Kendi çıkarları, egemenlikleri ve kendi sistemlerini sürdürebilmek için bu kader lafını kullanıyorlar. Dolayısıyla dinimize de iftira ediyorlar. İnandığımız, yüce Allah'a da iftira ediyorlar.
"HÜKÜMET ASLA IŞIK YAKMAK İÇİN BİZİM YANIMIZDA YER ALMADI"
* Türk milletinin çok iyi bilmesi lazım. Bilmesi lazım ki, yöneticilerinin de bilmesi lazım ve yöneticilerin bildiğini sanıyorum ama nedense uzak duruluyor. Türkiye Cumhuriyeti'nde 99 depremleri olduğu zaman bizler yer bilimciler, özellikle uluslararası da yer bilimciler bağırdık. Dedik ki 'Marmara tehdit altına girdi'. Neden? Çünkü, kuzey anadolu fayı nerede bir deprem üretiyorsa onun batısı bir sonraki deprem için hedef haline geliyor. Hep öyle olmuş. 39 Erzincan ile başlamış depremle batıya doğru göç ederek gelmiş. 39, 42, 43, 44, 57, 67, 99. Doğudan batıya doğru.
* 99'da Gölcük'te deprem olunca 'Marmara tehlikeye girdi' diye bağırdık. Öyle olunca o zaman TÜBİTAK'ta bir yetkiliyim. Biz Celal Şengör ile, Namık Çağatay ile öyle bir avuç adam oturduk. Madem Marmara tehdit altına girdi, halkı da uyardık, hükümeti de uyardık. Şimdi çalışmak lazım. Tehdit altına girdi ama tehlike nedir? Hangi büyüklükte, nerede, nasıl olacak? Marmara'nın altında faylar nedir? Bu fayların eni, boyu, derinliği nedir? Deprem üretme periyodu, kapasitesi nedir? Hiçbir şey bilinmiyor. Bir binaya girmişsin, elektrik yok diyelim, el yordamıyla düşmemek için yer arıyorsun. Marmara aynen öyleydi. Dünyanın hiç bilinmeyen bir deniziydi. Bu iş sadece dördümüzün sırtındaydı. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, asla ışık yakmak için bizim yanımızda yer almadı. Hiç haberleri bile olmadı.
* Başladık, önce NATO'ya başvurduk, Avrupa Birliği'ne başvurduk, uluslararası kendi arkadaşlarımıza başvurduk. Özellikle Celal'in etkisi, kişisel ilişkileri nedeniyle Fransızlara başvurduk. Sonuçta NATO'ya müracaat ettik TÜBİTAK olarak. Arkamızda hükümet yok."