Ali Bayramoğlu’na sorularım varAli Bayramoğlu, değer verdiğim bir gazeteci. 28 Şubat’tan itibaren birçok kere yollarımız kesişti; benzer düşünceleri paylaştık. Paralel bir mücadele verdik. Bu yüzden, kendisiyle kişisel bir karalamaya dönüşmeden tartışacağımı biliyorum. Bu çok önemli… Çünkü gerçek ancak sorular sorarak,
analiz yaparak ortaya çıkabilir. Ancak bu şekilde varsayımlar üzerinden bir hükme varmaktan kendimizi kurtarabiliriz.
Mesela Bayramoğlu,
Ergenekon sürecinin özünde doğru olduğuna inanıyor ama şimdi bu sürecin
Gülen Cemaati tarafından yönetildiğini,
tasfiye ve güç oluşturma istikametinde kullanıldığını fark ettiğini söylüyor.
Ali Bayramoğlu, bir
bilim adamı. Dolayısıyla daha somut bilgilerle düşüncesini açmak zorunda. Acaba elinde,
Balyoz’u yargılayan 10. Ağır
Ceza Mahkemesi’yle Ergenekon’u yargılayan 13.
Ağır Ceza Mahkemesi’nin hâkim ve savcılarının Cemaat’le ilişkisini gösteren bir belgesi mi var? Varsa ve paylaşırsa ben de ikna olacağım ve bu davaları “Askere
kumpas” şeklinde değerlendireceğim.
* Balyoz’un hâkimleri ve savcılarının isimlerini sıralıyorum:
Savcılar: Mehmet Ergül, Murat Yönder, Süleyman Pehlivan ve Ali
Haydar.
Hâkimler:
Ömer Diken (Başkan), Ali Efendi Peksak (üye), Murat Üründü. (Üye.)
* Ergenekon’un hâkim ve savcıları:
Savcılar:
Zekeriya Öz,
Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın.
Hâkimler: Başkan Hasan
Hüseyin Özese, üyeler Hüsnü Çalmuk ve
Sedat Sami Haşıloğlu.
Ali Bayramoğlu, “bu sürecin Gülen Cemaati tarafından yönetildiğini, tasfiye ve güç oluşturma istikametinde kullanıldığını” ileri sürdüğüne göre, herhalde yukarıda isimlerini sıraladığım hâkim ve savcıların hem aralarındaki irtibatı hem de Gülen Cemaati’yle ilişkilerini, kısacası bu örgütün hiyerarşik yapısını ele veren verilere sahiptir. Eğer bunları açıklarsa ben de “Cemaat askere kumpas kurdu” iddiasının haklılığına inanacağım ama bir başka husus daha var. Bu hâkimlerin büyük çoğunluğu, eski
HSYK tarafından o mahkemelere atandılar. Zaten,
Ergenekon davası 20
Ekim 2008’de başladığına ve yeni HSYK 12
Eylül 2010 referandumundan sonra seçildiğine göre, başka türlüsü de mümkün değil. Kaldı ki, özel yetkili mahkemelerdeki hâkim ve savcıların birinci dereceye gelmiş kişiler olduğu göz önüne alınınca, hepsinin mesleğe girişleri ve terfilerinin de eski HSYK tarafından yapıldığı ortada. Onların üzerinde Cemaat’in etkisini ve ilişkisini acaba Bayramoğlu nasıl açıklıyor?
***
Bizim mesleğimizin çok önemli bir noksanı var: Bilgiye dayanmadan yorum yapmak ve kestirme sonuçlara ulaşmak.
Ali Bayramoğlu “Cemaat, büründüğü yargı, savcı, polis kisvesiyle hukuk devleti için büyük bir tehlikeyi ifade ediyordu. Bunu bir gün Nazlı Hanım da görecek” diyor. “Cemaatçi polis” derken, akla en başta gelen isimlerden biri
Ali Fuat Yılmazer. 2008 yılı başında, Ergenekon
operasyonları başlayana kadar, Ali Fuat Yılmazer’in adı “Cemaatçi polis” diye medyada hiç yer almamıştı. (Meselâ Hanefi
Avcı’nın ismi, daha önceki bir Cemaatçi polis listesinde vardı.) Operasyon başlar başlamaz Doğu Perinçek’in
Aydınlık Dergisi “İşte poliste Cemaatçi yapılanma” diye 57 kişinin adını yayınladı. Bunlardan biri Ali Fuat Yılmazer’di. Yılmazer, listede çıkmasını, Ergenekon davasının itibarsızlaştırılması çerçevesinde gördüğünü bana söylemişti. Nitekim Aydınlık’ın listeyi yayınladığı tarih de (Ocak 2008) bu iddiayı doğruluyor. Ayrıca Emniyet içi rekabette, birbirlerini “şucu bucu” diye suçlayarak, güç kazanmaya, bir cazibe merkezi oluşturmaya gayret edenler hep oldu. Bilmiyorum Ali Bayramoğlu,
Hanefi Avcı ile Kemalettin
Özdemir ilişkisinden haberdar mı? Kemalettin Özdemir, önce Gülen Cemaati’ne yakınken daha sonra
Fethullah Gülen’i tasfiye edebilmek amacıyla kullanılan bir aktör. Emniyet içinde Hanefi Avcı’yla dirsek temasında bulunmak suretiyle, kendine yakın bir
ekip oluşturmaya gayret ettiği söylenir. O sıralarda Hanefi Avcı’nın, Kemalettin Özdemir’e de dayanarak, güç dengelerini lehine değiştirmek istediği belirtiliyordu. Kemalettin Özdemir’in “ayrıksı” tavrı fark edilince Gülen Cemaati onu dışladı.
Kurum içi çekişmelerde, bazen haklı olarak, bazen de hiçbir dayanağı bulunmadan yakıştırılan “şucu bucu” sıfatları önemli bir davayı itibarsızlaştırmak üzere tedavüle sokulunca, olumsuz neticeler
doğurabiliyor. Ali Bayramoğlu’nun, “özünü doğru bulduğunu” söylediği Balyoz ya da Ergenekon davaları, işte böyle gerekçelerle kara propagandanın hedefi haline getirildi.
***
Balyoz Davası’nı ele alalım… Meselâ onunla Ali Fuat Yılmazer’in hiçbir ilgisi yok. Belgeler doğrudan doğruya Mehmet
Baransu’ya iletildi. Baransu da savcılığa teslim etti. O davayla ilgili de sözde “Cemaatçi” polisler suçlanıyor. Halbuki bu konuda istihbari bir faaliyet söz konusu değil. Hanefi Avcı’nın, Ahmet Şık’ın ya da Nedim Şener’in tutuklanmaları eleştirilebilir ama bu kişiler, Ergenekon davasının hiçbir zaman ana failleri olarak görülmedi. Kimileri, bir husumetin sonucu, onları Ergenekon
dosyası içine sokuşturmuş da olabilir. Lâkin buradan yola çıkarak, hâkim ve savcıları ya da polisleri tek bir paket içinde, “Kumpas kuran Cemaatçi yargı ve Emniyet mensupları” diye nitelendirmek ne adil ne de bilimsel. Nasıl ki Ergenekon’un çok geniş tutulması ve birçok davanın tek dosya kapsamına alınması hatalı bir tavırdı, Balyoz ve Ergenekon davalarını “kumpas” saymak ve bu davalarda rol alanları da toptancı bir bakış açısıyla “Cemaatçi” ilan etmek aynı yanlışın tekrarından ibarettir.
(...)
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ