Yaşanan hukuksuzluk ve kaos ortamında her fırsatta her tür suçu suçu Hizmet Hareketi'ne atma yarışına giren Hükümet ve yandaşlarına katılarak Hizmet Hareketine suç isnadında bulunan Ahmet Hakan'a, Nazlı Ilıcak'tan çok sert cevap geldi.
Bugün gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak 'Medya ve cadı avı' başlıklı yazısında sözlerine şu satırlarla başladı “Bazı yazılar vardır ki, ömür boyu peşinizden gelir. Maalesef bunlardan birini, sevdiğim ve beğendiğim bir gazeteci kaleme aldı. Böylece, istemeden ‘cadı avı’nın parçası haline geldi”.
İşte Ilıcak'ın o yazısı:
Bazı yazılar vardır ki, ömür boyu peşinizden gelir. Maalesef bunlardan birini, sevdiğim ve beğendiğim bir gazeteci kaleme aldı. Böylece, istemeden “cadı avının” parçası haline geldi.
Sürekli tekrarlıyorum, “suret-i haktan görünmek için”, zalim ile mazlum arasında “tarafsız” kalmayacaksınız. Bir sefer zalime, diğer sefer mazluma vurarak, hukukun askıya alındığı bu dönemde “Vazifemi yerine getirdim” diyemezsiniz. Önce, zulüm görene sahip çıkacaksınız… “Ama”sız ve “fakat”sız olarak.
Bu girizgâhın sebebi Ahmet Hakan’ın yazdıkları:
“Latif Erdoğan'ın tertemiz bir kadına, sizin üzerinizden şerefsizce iftira atması, sizi temize çıkarmaz ey Cemaat. ‘Dinleme’ ve ‘izleme’ işlerine ne denli meraklı olduğunuzu bilmeyen mi kaldı? ‘Kanıt mı?’ dediniz. Beni dinlediniz yahu! Adımı değiştirdiniz, Hizbullah örgütü üyesi yaptınız ve beni dinlediniz. Alın size kanıt. Bugün iktidarın size zulmetmesi, sizi sütten çıkmış ak kaşık yapmaz ey Cemaat! Muktedirle ittifak kurduğunuz günlerde… Muktedirle birlik olup... Balyoz'da sahte delil üreten sizsiniz. Ergenekon'u torba yapıp herkesi içine dolduran sizsiniz. Gölcük'te hasıraltına belge yerleştirme işinin şüphelisi sizsiniz. ‘Devrimci Karargâh’ diye operasyon yapıp tertemiz devrimcilere kan kusturan sizsiniz. KCK operasyonunda Kürtler’in ellerine plastik kelepçe geçiren sizsiniz. ‘Tahşiye’ operasyonunu yapan sizsiniz. ‘Selâm Tevhit’ adıyla onlarca kişiyi dinleyen sizsiniz. ‘Bülent Arınç'a suikast’ müsameresini sahneye koyan sizsiniz. Bugün iktidar için çığırtkanlık yapan şebeleklerle al takke ver külah yapan sizsiniz. O şebelekleri ekranlarda ‘Ahmet Hakan da tutuklanacak’ diye höykürten sizsiniz...” (15 Mayıs 2015)
***
*Ahmet Hakan’ı dinlemişler… Kimi dinlemediler ki? Ve acaba kim dinletti? Kaldı ki, Ahmet Hakan “dolaylı” bir dinlemeye mi takıldı? Yoksa “hedef kişi” olarak, doğrudan kendisi mi Hizbullah örgütü üyesi sıfatıyla dinlendi? Peki hangi maksatla dinlendi? Onu tehdit mi ettiler? Şantaj mı yaptılar? Bildiğim kadarıyla hayır. Öyleyse diğer ihtimalleri de düşüneceksiniz. Bu, muhtemelen bir dolaylı dinlemedir. Ya da ismi iki şüpheli arasında geçtiği için, İstihbarat Dairesi’nce kısa süreli dinlemeye alınmış, sonra aleyhte bir delil ortaya çıkmayınca dinleme sonlandırılmıştır. Bütün bu teferruatı bilmeden, nasıl Cemaat’i hedef gösteriyorsunuz? Peki dinlemeyi yapan bugün cezaevinde bulunan söz konu polislerle, Cemaat’in irtibatını ne şekilde kuruyorsunuz?
* Balyoz ve Ergenekon hâkimleri Ömer Diken, Ali Efendi Peksak, Murat Üründü, Hasan Hüseyin Özese vs. neden Cemaat tarafından atanmış oluyor? Onların bazı usul hataları, hangi gerekçeyle Fethullah Gülen’e atfediliyor? Bu hâkimler ne zaman mesleğe girdi? Nasıl 1. sınıf hâkim oldular? Hepsi hakkında Kemalist denilen eski HSYK karar verdi. Üstelik Özel Yetkili Mahkemeler’in başına da bu kişileri gene eski HSYK atadı. Balyoz kararını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin Başkanı Ekrem Ertuğrul, 2003 yılında eski HSYK tarafından Yargıtay üyeliğine seçilmişti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin üyelerinden biri (Ahmet Toker) 20 Nisan 1999’da, diğeri (Fikriye Şentürk) 22 Nisan 2003’te, Yargıtay Tetkik Hâkimliği’ne gelmişlerdi. Gene eski HSYK devredeydi. Acaba Gülen’in, 6 kişilik o küçük grupta, herkesi etki altına alabilecek gizli ajanları mı vardı?
* Balyoz belgeleri Gölcük’te İstihbarata Karşı Koyma Birimi gibi son derece korunaklı bir yerde, parke altına saklanmış olarak çıktı. Aynı belgeler, Eskişehir’de Hakan Büyük’ün evindeki flash bellekte de yer alıyordu. Yoksa bütün bunları oraya yerleştiren, bugün cezaevinde tutulan gazeteci Mehmet Baransu muydu? Öyle ya, madem darbe belgelerini savcılığa o teslim etti, muhtemelen diğerlerini de Gölcük’e ve Eskişehir’e o yerleştirmiştir. Komplo teorisine bir kere kapıldınız mı, işin sonu gelmez.
* Yargıtay kararını hiç okudunuz mu? Orada bakın ne diyor: Gölcük’te 5 No’lu hard diskte çıkan bilgilere göre, Poyrazköy’de bir arama yapıldı; 1200 tabanca fişeği ile 900 uzun namlulu tabanca fişeği ele geçirildi. Muhtemelen bu mühimmatı da kimsenin girmesi mümkün olmayan o askeri bölgeye Cemaatçiler yerleştirmiştir! Nokta’da yayınlanan Özden Örnek günlükleri; Sarıkız, Ayışığı planları… Islak imzalı İrtica ile Mücadele Eylem Planı… Ortaya çıkan kara propaganda siteleri ve yenilerinin kurulmasına dair İnternet Andıcı… Bunların hepsi Cemaat’in orduya kurduğu kumpas mı?
* Selâm Tevhid dosyasında çok ciddi deliller vardı. Hiçbiri cevaplandırılmadı. Mesela Hüseyin Avni Yazıcıoğlu’nun İran Devrim Muhafızları Ordusu sorumlusu olduğu belirtilen Naser Ghaferi’ye bir mavi dosya teslim etmesi. Bu dosyayı teslim etmek üzere buluşma yeri olan Okmeydanı SSK metrobüs durağına giderken, daha önceki 8 durakta inip binmesi… Bütün bunlar bir şey ifade etmiyor mu?
* “Ahmet Hakan tutuklanacak diye höyküren o şebelek”in Cemaat’le ne ilgisi var? Bugün, o kişi, hangi gazetede yazıyor? Kimin ekmeğini yiyor?
* Tahşiyeciler’i hem MİT hem Emniyet İstihbarat takip ediyordu. Bu kişilerin El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide ile ilişkilerinden şüphe ediliyordu. Nitekim yakalanınca, İstanbul Valisi Muammer Güler, olayı bir başarı öyküsü diye anlatmıştı.
Bakın MİT’in istihbarat raporunda onlar hakkında ne yazıyor: “Mehmet Doğan ve Grup mensupları, Usame Bin Ladin ve El Kaide terör örgütüne tam anlamıyla destek vermekte olup, Mehmet Doğan, El Kaide terör örgütü ile ilgili olarak “El Kaide’nin süper bir güç olduğu, El Kaide’nin içerisinde her milletten mücahidin olduğu, ümmetçi kimlikli bir İslâm ordusu oluşturduğu, bu ordunun Mehdi’nin emri ile kâfirle savaşı başlattığı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kâfir olduğu, Türkiye’nin de İslâm ordusu El Kaide’nin vereceği savaşla kurtarılacağı, kendisinin öncelikli hedefinin Türkiye’deki bütün medreseleri kontrolü altına alarak El Kaide’nin hizmetine sunmak olduğu” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur…”
* KCK operasyonlarının arkasında siyasi irade vardı. Zaten Tayyip Erdoğan, Büşra Ersanlı’nın tutuklanması üzerine “Siyaset Akademisi’nde ders vermiyor mu bu kişi” demiş, Ersanlı’nın tutuklanmasını eleştiren gazetecilere G-20 Zirvesi için Fransa’nın Cannes şehrine giderken şu uyarılarda bulunmuştu (4 Kasım 2011): “KCK’ya sahip çıkan arkadaşların kendilerini gözden geçirmeleri lazım. KCK denilen örgüt nedir? Bunun başında kim var? Kime dayanıyor? Arkadaşlarımızın bunlar üzerinde durmaksızın bu işi sahiplenmeleri gerçekten üzücüdür. KCK’nın, PKK terör örgütüyle bir ilişkisi olmadığını mı iddia ediyorlar? Bu iş İmralı’ya dayanıyor mu, dayanmıyor mu, ona bakılmalı…”
***
KCK’ya eğer bir haksızlık yapılmışsa, fail belli: AK Parti hükümeti. “Siz onlara ortaksınız” diye Cemaat’i nasıl sorumlu gösterebilirsiniz? Cemaat’e yakın medya grupları KCK’yı bir terör örgütü gibi görerek, bu operasyonları desteklemiş olabilir. Tıpkı, sizin mensup olduğunuz gazetenin 28 Şubat’ı desteklemesi gibi. Ama verilen bu destek, gazetenizi 28 Şubat’ın ortağı ya da faili yapmaz. Bugün Tayyip Erdoğan, Aydın Doğan’a karşı da bir cadı avı yürütüyor. Onu, gazetenin bir iki manşetinden dolayı, 28 Şubat’ın ortağı gibi sunmaya çalışıyor. Oysa gazete manşetlerinden suç çıkarma gayreti ancak basın özgürlüğünün ve hür düşüncenin ortadan kaldırılmasına hizmet eder.
Hükümet, sadece kendine demokrat birtakım insanların mevcudiyetine güvenerek bu cadı avını başlatabildi. Sen Cemaat’i suçlayacaksın, diğeri Aydın Doğan’ı… Böylece esas konuların (yolsuzluk ve casusluk) üzeri örtülmüş olacak. Bu yüzden hepimizin dikkatli davranması lazım.