FARUK MERCAN
Her yıl aralık ayının son haftası, Hizmet insanları birkaç günlüğüne de olsa, kamp için değişik mekanlarda bir araya geliyorlar. Esasında bizim geleneğimizde kamplar yaz aylarında ve tabiatın bağrında çok daha uzun süreli yapılırdı. Şimdi imkanlar bu kadarına el veriyor. İnşallah yakın bir gelecekte yeniden bu imkanlar elde edilir ve çok daha verimli kamplar icra etme imkanı olur.
Bu kamp döneminde, Mississippi Nehri’nin öteki yakasındaki Saint Louis ve nehrin bu yakasındaki Chicago’ya misafir oldum. Hemen şunu ifade edeyim ki her iki bölgede de, kamp için bir araya gelen insanlarımızda bir canlılığa şahit oldum. Kadınıyla erkeğiyle, gençleriyle…
Daha önce yazdığım bir yazıda Hizmet Hareketi’nin üçüncü safhasında olduğumuzu ifade etmiştim. Bunu ifade etmekteki maksadım şu: Belki on sene öncesine kadar Türkiye dışındaki Hizmet insanlarının sayısı herhalde on binden biraz fazlaydı… Şimdi bu rakamları kat kat aşmış bir durumdayız ve dünyanın her tarafına dağılmış bulunuyoruz. Dolayısıyla bu yeni dönemin önümüze getirdiği bazı zorluklar ve mesuliyetler var.
Zorluklar var, çünkü ülkemizi cebren terk ediyoruz ve yeni diyarlarda tekrar bir hizmet zemini oluşması için zamana ihtiyaç oluyor. Çünkü her gelen yeni ailenin toparlanması için biraz zamana ihtiyacı var. Yeni mesuliyetlerimiz var çünkü gençlerimizi korumak ve istikbale hazırlamak yeni bazı gayretler gerektiriyor.
Fethullah Gülen Hoceefendi’nin eserlerinde gördüm. Hazret-i Ali diyor ki “Çocuklarınızı sizden sonraki döneme göre yetiştirin” (Fasıldan Fasıla 2, sayfa 93). Hazret-i Ömer ise şöyle diyor: “Genç insanı olmayan bir davanın ayakta durması mümkün değildir.” (Fasıldan Fasıla 3, sayfa 77).
İşte kamp gibi programlar, gençlerimizi bugünün zor şartlarında ayakta tutmanın ve istikbale hazırlamanın yollarından biri… Elimizin altında iki muhteşem külliyat var: Risale-i Nur Külliyatı ve Fethullah Gülen Hocaefendi’nin eserlerinden oluşan külliyat. Birbirini tamamlayan ve tasdik eden mahiyette iki devasa kaynak…
En büyük mesuliyetimiz, gençlerimizin her daim bu eserlerle irtibat halinde olduğu ve bu eserlere kolayca eriştikleri ortamları hazırlamak... Galiba bunun ilk şartı evlerimizde bu eserleri ihtiva eden küçük birer kütüphane olması ve aile ortamında her fırsatta bu eserlerin gündemde olması... Eserleri alıp baştan sona okumak gerekmiyor. Müsait her zaman kollanarak bu eserlerdeki bir mesele, iki mesele yemek sofrasında veya çay içerken aile ortamında konuşulsa… Mesela “Sonsuz Nur” her sayfası ve her bölümüyle böyle bir eser…
Kamplarda birer sunum yapma imkânı buldum ve bu mevzulara değindim. Ümitsiz değiliz. Herkes imkânları ölçüsünde cansiperane bir gayret içinde… Her daim zihnimizin bir tarafında Türkiye’deki insanlarımız var. Onların dertleri var, bu dertlere çare bulma gayretleri var. Ve bunlarla beraber, dünyaya dağılmış gençlerimizi muhafaza etmek ve istikbale hazırlamak için de büyük gayretler var.
Bizler gibi yazı faaliyeti içinde olanlara da elbette düşen vazifeler var. Gençlerimizin kafalarını ve ruhlarını doyuracak faaliyetlere mümkün mertebe omuz vermek ve onları beslenme kaynaklarımızla buluşturmak… Gerek Bediüzzaman Hazretleri gerekse Hocaefendi, bu değerlere gönül veren gençlerin her zaman zirveleri hedeflemeleri gerektiğini ifade ediyorlar. Bediüzzaman Hazretleri, bir yerde bir Nur talebesi varsa oraya fethedilmiş gözüyle bakarmış. Hocaefendi, meşru dairede olmak kaydıyla her işimizde en zirveleri hedeflememiz gerektiğini ifade ediyor.
Diyelim ki Türkiye’deki 17 üniversitemiz elimizden çıktı. Şimdi binlerce üniversite talebesi gencimiz dünyanın en iyi üniversitelerine dağılmış durumdalar. Bu üniversitelerin her türlü imkânına onlar da sahipler. İnşallah, yakın bir gelecekte hemen her alanda bu neslin çok büyük muvaffakiyet hikayelerine şahit olacağız.
Günümüzün global dünyasında Hizmet değerlerini insanlara sunarken, bu simalara çok fazla ihtiyacımız olacak. Bediüzzaman Hazretleri, “Medenilere galebe ikna iledir” diyor. İnsanlara tesir etmek, onları ikna etmek için onların seviyesinde, hatta onlardan daha ileride olmak lazım. Ben böyle bir nesil hayal ediyorum. Gittiğim her yerde tanıştığım ve sohbet ettiğim gençlerimizde bu ruhu ve bu potansiyeli görüyorum.
Hemen her alanda, bilimde, sanatta, teknoloji dünyasında, sosyal alanlarda, sporda, müzikte, yeni icatlarda böyle gençleri hayal ediyorum. Enes Kanter gibi… Mesleğinde, işinde zirveye çıkınca, Allah’ın verdiği bu imkânı Hizmet mesajlarının duyulması için kullanabilmek ne kadar güzel… Allah’ın izniyle yakın bir gelecekte değişik bilim dallarında dünya çapında ödüller alacak, gelecekte insanlığın başına bela olacak yeni virüslerin çarelerini ortaya koyacak, hayatın her sahasında zirveleri yakalamış, icatlar peşinde kâşif ruhlu gençler hayal ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde Yamanlar Koleji’nin 40. Yılı sebebiyle Hocaefendi’yi ziyarete gelen Yamanlar mezunları için söylediğimi tekrar etmek istiyorum. Elimizden alınan her okul her üniversite yüreğimizde bir yara, ama Allah’ın izniyle her bir gencimiz günümüzün global dünyasında tek başına bir okul, tek başına bir üniversite kadar hizmetlere vesile olabilir. Yeter ki, Allah’ın önümüze çıkardığı yeni imkânları iyi değerlendirelim. Yeter ki gençlerimiz motivasyonlarını kaybetmesinler. Yeter ki onlara bu yolda her türlü yardımı sağlamaya amade olalım.
Nehrin her iki yakasından; bu umutlarım daha da güçlenerek döndüm.