Bu sözler, iki buçuk yılı aşkın süredir, aşırı sağcılar tarafından 'NSU 2.0' imzalı faks ve e-postalarla tehdit edilen avukat Seda Başay Yıldız'a ait. Sert bir dille eleştirdiği isimler ise Hessen Eyaleti İçişleri Bakanı Peter Beuth ve Eyalet Polis Müdürü Roland Ullmann.
"Kabul edilemez"
Başay Yıldız, can güvenliği için alınan güvenlik önlemlerinin maliyetini üstlenmek istemeyen Hessen Eyaleti İçişleri Bakanlığına tepkili.
DW Türkçe'den Değer Akal'anın sorularını yanıtlayan Seda Başay Yıldız, ölüm tehditleri nedeniyle taşındığı yeni evinde polislerin incelemeler yaptığını ve konut güvenliğinin güçlendirilmesi için tavsiyelerde bulunduğunu, ancak eyalet içişleri bakanlığının bunların maliyetini üstlenmeyi reddettiğini söyledi.
Başay Yıldız, "Bizzat polisin alınmasını önerdiği bu tedbirler doğrultusunda, ailemin güvenliği için bazı tadilatları yaptırdım. 5 bin euro tutarındaki faturaları avukatımla birlikte Aralık ayı ortasında Hessen Eyaleti İçişleri Bakanına ilettim. Şubat ortasında yanıt Eyalet Polis Müdürü Ullmann'dan geldi. Bu ödemeyi yapmayacaklarını bildirdiler. Böyle bir yanıt verme cüretinde bulunmaları, hukuki yükümlülüklerini yerine getirmeyeceklerini bildirmeleri kabul edilemez" dedi.
Oysa 44 yaşındaki ağır ceza avukatı, 2018 yılından bu yana, polis kayıtlarından alındığı tespit edilen kişisel bilgileri kullanılarak ölümle tehdit ediliyor.
Sekizi Türk 11 kişiyi öldüren aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütü davasında, müdahil avukatlar arasında yer alan Seda Başay Yıldız, kamuoyunda bu cinayetlerin aydınlatılması ve sorumluların cezalandırılması konusunda verdiği mücadele ile tanınıyor. Yıllardır da Neonazilerin hedefinde.
Polis içinde aşırı sağcı şebeke
İlk, 'NSU 2.0' imzalı ölüm tehdidi, kendisine 2018 yılı Ağustos ayında faks yoluyla gönderilmişti. Annesi, babası, eşinin, çocuğunun isimleri, doğum tarihleri gibi ayrıntılı kişisel bilgilerinin yer aldığı tehdit yazısı kamuoyunda büyük yankı bulmuştu.
Yürütülen soruşturma ise büyük bir skandalın gün ışığına çıkmasını da beraberinde getirmişti. Tehdit mektubunun gönderilmesinden kısa bir süre önce Seda Başay Yıldız ve ailesi ile ilgili kişisel verilerin Frankfurt polis karakolundaki bir bilgisayardan arandığı tespit edilmiş, mektupta buradan edinilen bilgilerin kullanıldığı anlaşılmıştı.
İki buçuk yılı aşkın süredir ölüm tehditleri almaya devam eden Seda Başay Yıldız, "Fail yakalanamadığı için beni ölümle tehdit etmeye devam edebiliyor. Siyasi sorumlular ise bilgilerimin polisten alındığını kabul ediyorlar, polisten temin edilen bilgilerle ölümle tehdit edildiğimi de kabul ediyorlar, dahası inceleme yaptıkları evimde can güvenliğimiz için tedbir alınması gerektiğini söyleyenler de onlar. Ama bunun yol açtığı masrafların sorumluluğunu 'kusura bakmayın bunu ödeyemeyiz' diyerek üstlenmeyi reddediyorlar. Bir de bana yazdıkları mektupta terbiyesizce 'tehdit edilmiş hissetmemden ve güvenliğimi sağlamak için maliyet oluşmuş olmasından üzüntü duyduklarını' söylüyorlar. Bu terbiyesizce bir davranış ama daha da önemlisi de hukuka aykırı bir tutum" diye konuştu.
Dava açacak
Seda Başay Yıldız'ın talebi üzerine bilirkişi raporu hazırlayan Frankfurt Üniversitesi Kamu Hukuku Profesörü Günter Frankerberg de eyaletin güvenlik tedbirleri masraflarını ödemek zorunda olduğu görüşünde.
Başay Yıldız'ın kişisel verilerinin, "kamu çalışanları tarafından, hukuka aykırı, suç oluşturacak şekilde, bir polis karakolunda, bir polis bilgisayarından, mesai saatleri içerisinde temin edildiğine" dikkat çeken Frankenberg, bunun sonucunda ceza avukatının "can güvenliği tehlikede kişi" olarak sınıflandırıldığını, güvenlik tedbirlerinin alınmasının da polis tarafından önerildiğine dikkat çekti.
Güvenlik tedbirlerinin yol açtığı maliyetin, eyalet tarafından karşılanması gerektiğine işaret eden Frankenberg, Alman Anayasası'nın 34'üncü maddesine atıf yaptı. Bu maddede, "Kamu hizmeti ile görevlendirilmiş bir kimsenin, üçüncü bir şahsa karşı, görevinden doğan bir yükümlülüğü ihlal etmesi halinde, sorumluluk ilke olarak, devlete veya hizmetinde bulunduğu kuruluşa aittir" hükmü yer alıyor.
"Darknet'te paylaşılan benim yeni adresim"
19 Şubat'ta, dokuz göçmen kökenli kişinin öldürüldüğü Hanau'daki ırkçı katliamın birinci yıldönümümde yeni bir tehdit maili aldığını anlatan Başay Yıldız, şunları söyledi:
"Zamanlaması manidar… Aşırı sağcı tehditlere karşı sergilediğim cesaret nedeniyle Ludwig-Beck Ödülü'nün bana verileceği açıklanmıştı. Bu tehdit mesajında da buna atıfta bulunuluyor. Mektubu yazan, 'Ölüm cezasını hak ettin, çünkü ödüle ismini veren kişinin ismini bir Türk olarak lekeledin" diyor."
Bu tehdit mailini aldıktan bir gün sonra sabah saatlerinde kendisini polisin aradığını anlatan Seda Başay Yıldız, şu ilginç bilgileri paylaştı:
"Polis bana, adresimin, aile fertlerimin isimlerinin, doğum tarihlerinin Darknet'te paylaşıldığını iletti. Üstelik yeni adresim paylaşılmış. Bana ilk tehdit geldiğinde eski evimde yaşıyorduk. Daha sonra taşınmıştık. Yani polis bilgisayarında arama yapılarak edinilen ilk bilgilerde yer alan adres eski evimin adresiydi. Polis yeni adresim için gizlilik güvencesi vermişti. Ama Darknet'te paylaşılan benim yeni adresim. Bu adrese nasıl ulaşıldı, bilmiyorum. Polis gerçi 'çok kişi görmedi, gece saatlerinde paylaşıldı, hemen sildik' bilgisini verdiler. Ancak artık yeni adresim de yayıldı."
Karanlık internet olarak da adlandırılan Darknet ortamında kullanıcılar kimliklerini, konumlarını gizleyebildikleri için, birçok yasadışı oluşum ve aşırı sağcı grup buradaki platformları kullanıyor.
Başay Yıldız, endişe verici boyutlara varan tehditlere boyun eğmeyeceğini söylerken, "Ama tabii ki çocuğuma, aileme bir şey olmasını istemiyorum. Bu nedenle güvenlik tedbirleri alıyorum devlet de bu bağlamdaki yükümlülüğünü de yerine getirmek zorunda" dedi.
Alman kamuoyundan Başay Yıldız'a destek
Eyaletin masrafları üstlenmeyi reddettiğinin basına yansımasından sonra aralarında profesörlerin, sosyolog, doktorların da bulunduğu pek çok kişinin kendisi ile irtibata geçtiğini, destek olmak istediklerini ilettiklerini anlatan Seda Başay Yıldız, şunları söyledi:
"Hatta bir profesör 10 bin euro bağış yapmak istediğini aktardı. Kendilerine çok teşekkür ettim. Ama konunun para konusu değil bir prensip meselesi, hukuk meselesi olduğunu anlattım. Çünkü güvenlik tedbirlerin maliyetinin üstlenilmesi devletin tabii bir yükümlülüğüdür."
Seda Başay Yıldız, bir süre önce, 'NSU 2.0' imzalı tehditler gönderenlerin yakalanmasını sağlayacak bilgiler verecek kişilere 5 bin euro para ödülü vereceğini duyurmuş, destek mesajları üzerine bu ödülü artırabileceğini açıklamıştı. Bunun izleyen tehdit mailinde, "beni bulmak için 5 bin euro yetmez" ifadelerine yer verildiğini söyleyen ceza avukatı, "Görünen o ki çok güvende hissediyor, yakalanmayacağından emin" dedi.
Aradan iki buçuk yıl geçmesine rağmen tehditlerin arkasında kimin, kimlerin olduğunun bulunamamış olunması, Hessen Eyaleti İçişleri Bakanlığı'nın eleştiri oklarının hedefinde olmasına yol açıyor.
Soruşturmalar sonuçsuz
Hessen İçişleri Bakanlığı, en az 20 kişiyi hedef alan 107'yi aşkın tehdit mesajı hakkında halen soruşturmaların yürütüldüğünü söylüyor. 2020 yılında "NSU 2.0" konusunda özel bir soruşturma komisyonu kurulmuş, bu komisyon kapsamında uzman birimler görevlendirilmişti.
Eyalet polisi "AG 211" olarak isimlendirilen 20 kişilik özel bir ekiple soruşturmayı yürütürken, Frankfurt savcılığı da iki uzman hukukçu ile araştırmaları koordine ediyor.
Eyalet hükümeti ve İçişleri Bakanlığı, failin ya da faillerin yakalanması için yoğun çaba gösterildiğini savunsa da, son haftalarda 'NSU 2.0' imzalı tehditlerin devam ediyor olması kamuoyunda soru işaretlerine yol açıyor.
29 Ocak'ta, Kassel'de, aşırı sağcılar tarafından öldürülmüş olan vali Walter Lübcke'nın adının verildiği okula mektup gönderildi, bombalı saldırı tehdidinde bulunuldu.
11 Şubat'ta ise eş zamanlı olarak iki mahkemeye tehdit mesajları gönderildi. Bu mahkemelerde Nazi döneminde toplama kamplarında görev almış iki kişi yargılanıyor.
Bunu izleyen günlerde 'NSU 0.2' imzalı bir diğer tehdit mektubu da Yahudi gazetesi Jüdische Allgemeine'ye gönderildi.
Hukuk devletine güven sarsılıyor
Ancak iki yıldan fazla süredir devam eden soruşturmada bugüne kadar hiçbir somut sonuca ulaşılamamış olması, bu tehditler altında hayatlarına devam etmek zorunda kalanların hukuk devletine güvenini ciddi ölçüde gölgeliyor.