Türkiye birkaç haftadır Enes Karan‘ın intiharını konuşuyor. Bu olayın arkasında intihar öncesinde büyük bir soğukkanlılıkla çekilen video ve yazılan mektuplar kaldı. Bu mektuplarda yazılan, videoda anlatılan konular herkes tarafından 'ülkenin içinde bulunduğu durumun özeti' şeklinde yorumlandı.
Enes’in yaşadıklarını ve günümüzdeki benzer hadiselerin perde arkasına değinmeden önce Enes kardeşimize Allah’dan rahmet ve mağfiret, ailesine de sabırlar dua ediyoruz. Dileriz bu tür vakalar bir daha yaşanmaz.
Enes’in geride bıraktığı elde iki mektup var. Bunlardan birincisi el yazısı ile kaleme alınmış. Bu mektuptaki en temel problem 'sevgisizlik' gibi görülüyor. Fakat kimden sevgi göremediğini açıkça belirtmiyor. Sadece “herkesten” diyor. Bu ifade ile yakın ve uzak çevresini kaydediyor olabilir. Bu ‘’sevgisizlik, sevgi açlığı’’ konusu tabii ki uzmanları ilgilendiren bir konu. Ailesinin çocuğa sevgi gösterip göstermediği konusuda bize ait değil kanaatindeyim. Herkesin sevgi gösterme şekli, anlayışı farklı farklı olabiliyor. Bunu tespit etmek zor. Fakat Enes’in yakın ve uzak çevreden kendine yapılan muameleleri ’’sevgisizlik‘’ olarak değerlendirdiği açık. Biz Enes’in ailesini suçlamak, yargılamak gibi bir niyette değiliz. O bizi aşar. Buradaki asıl mesele Enes’i bu noktaya götüren sebepler üzerinden kendi hatalarımızı görerek onlara çözümler bulabilmek.
Belli bir yaşa kadar ciddi bir problem yok.
Aslında ailedeki dini eğitimin sağlıklı olması meselesi dünden bugüne hiç gündemden düşmedi, düşmemeli de. Çocuklarımıza sağlıklı bir dini eğitim kazandırmak için ne yapılsa değer. Bilinçli müslüman aileler çocuklarına dini eğitim kazandırmak için doğumdan itibaren tatlı bir telaş içinde oluyorlar. Çocuk dört beş yaşına kadar anne babasının yanında onlardan zaten ‘taklit’e bazen de ‘telkin’e dayalı dini, şuuraltı bazı kazanımlar elde ediyor. Altı yedi yaşlarında belki Kuran-ı Kerim okumaya başlıyor bir kısım sure ve duaları ezberliyor. İbadet olarak da zaten henüz sorumluluk yaşına gelmediği için alıştırma nevinden bazen namaz kılıyor bazen de oruç tutuyor. Bir diğer taraftan da iyi ahlak, güzel bir terbiye kazanması, kötü alışkanlıklardan korunması için de elden gelen gayreti sergiliyorlar. Çocuğun mükellefiyeti -yani Allah karşısında sorumluluk- yaşına kadar çok büyük bir aksilik olmasa genellikle ciddi bir problem hissedilmiyor.
Çocuklar genellikle ergenliğe kadar yanlışda olsa anne babaların, evdeki dini veya ailevi farklı uygulamalarına çok ses çıkaramıyorlar. Asıl problem ergenlik ve sonrasında başlıyor. O güne kadar ses çıkaramayan çocuklar anne babaların evdeki uygulamalarından rahatsız olmuşsa yavaş yavaş, bazen konuşarak bazen de vücut diliyle bunu ifade etmeye başlıyorlar.
Aile ve kurumlarda dini baskı
Enes’in ikinci mektubundaki ana konulardan biri de aile ve yurttaki dini baskılardı. Bir kısım sosyal medyada maalesef bu konuyu maksadını aşan bir noktaya taşıdı ve iş cemaatler kapatılmalıya kadar uzandı. Anne babaların ergenlikle beraber kendi şahsiyetini inşa etmeye başlayan çocuklarına, çocukluk dönemindeki davranış biçimlerinden farklı davranmaları gerekiyor.
Burada Enes kardeşimizin acı olayını fırsat bilip’’çocuk terbiyesine’’ait bütün konuları okuyucunun önüne boca edecek değiliz. Fakat bu vesile ile bazı hususları hatırlamak da faydalı olacaktır. Anne, baba ve rehberler değişen şartları iyi takip etmelidirler.
Anne baba ve rehberler değişen şartları iyi takip etmelidirler
Günümüz şartları geçmişten çok farklıdır. Dünyanın ekseriyetinde eski kapalı toplumlar artık yerini her şeyiyle açık toplumlara bırakmıştır. İnternet, teknoloji, iletişim araçları neredeyse dünyanın en ücra köşelerine kadar ulaşmıştır. Onun için bugünün çocuklarını eskiden olduğu gibi bir eve, bir binaya veya ıssız bir yere kapatarak ister dini isterse başka konularda, birtakım dayatmalarla yetiştirmeye çalışmak doğru olmayacaktır. İçinde yaşanılan çağı, çağın getirdiklerini bilerek hareket etme zarureti vardır. Eskiden anne babaya, hocaya, neredeyse, mutlak itaat varken, internet vasıtasıyla türlü türlü bilgilere ulaşabilen çocukların, gençlerin, olaylara bakışları, değerlendirmeleri değişmiştir. Aslında her yeni nesilde böyle bir değişim olmuştur. Bu son derece normaldir. Bunun önüne geçmek de mümkün değildir. Onun için, bir kısım baskı ve zorlamalarla çocukları ancak belli bir yaşa kadar tutmak mümkün olabilir. Kaldı ki bu da doğru bir yol değildir. Anne babalar olarak bunu bilmek ve bunun bilincinde olmak gerekiyor. Onun için çocuk ister kız isterse erkek olsun ona verilecek dini eğitimde ortalama on beş yaşına kadar hassas bir dengenin kurulması icap etmektedir.
Usul metot var fakat uygulayan var mı?
Bu konuda Efendimiz'in (SAS) mübarek tavsiye ve uygulamalarından yola çıkarak farklı tecrübe ve birikimlerden de istifade ile şimdiye kadar ortaya konulmuş değerli pek çok usul ve metot içeren kitap ve eserler var. Fakat maalesef bu konu da da bir kısım problemler yaşanmaktadır. Bunları kısaca maddeler halinde belirtmeye çalışalım;
a- Bu konudaki ’doğru’ların bilinmesine rağmen anne babanın karakterlerinden taviz verememeleri ve yanlış alışkanlıklarında ısrarcı olmaları, yani doğru bilgiyi hayata taşımada zorlanmalarıdır. Tabii ki bunun için anne babalara ve anne baba adaylarına yaygın ve örgün eğitimle bu konuların iyice anlatılması gerekiyor.
b- Bazı anne babaların sosyokültürel bir kısım yanlış adet ve geleneklerden kopamamalarıdır. Bu konuda ebeveynlerin kriter olarak eğitimcileri, psikolog ve pedagog tavsiyelerini, dini, ahlaki değerleri esas almaya dikkat etmelidirler. Bu olumsuzlukları bir kenara bırakacak olursak, bilhassa ergenlik ve sonrası gençlik çağlarını yaşayan çocuklara yönelik olarak şunlar ifade edilebilir.
Dinin, kuru bir otorite aracı olarak kullanılmaması
Anne, baba ve kurumlar, çocuklar üzerinde kendi otoritelerini kurma aracı olarak dini kullanmamalıdırlar. Çocuklara ve gençlere yaptıramadıkları, anlatamadıkları bir şeyi izah etme, ikna etme yolları varken bunu yapmayan veya yapamayan ebeveyn ve rehber, gelişigüzel dini argümanları öne öne sürerek ‘’o haram, bu günah’’ gibi ifadelerle, henüz bu hakikatleri tam algılayamayan çocuklar nezdinde dini sanki bir ‘yasaklar mecmuası’ymış gibi, ürkütücü bir duruma düşürmektedirler. Tabi ki haram haramdır fakat bunların çocuğa karşı sorumsuzca kullanılması bu hakikatlere karşı onlar da nefret hissinin uyanmasına sebebiyet vereceği aşikardır.
Ergenlik çağlarında sabır ,hoşgörü ile diyalog kurulması
Uzmanlar, ergenlik yaşlarındaki anne babanın çocuklarıyla olan ilişkilerinin, otoriter bir tavırdan uzak içten ve samimi, dost ve arkadaşça, dert dinleyen ve o dertlerin çözümü için çözemese de en azından çabalayan, verdiği sözü tutan tutamayacağı sözü vermeyen, doğru ve dürüst bir çerçevede cereyan etmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar. Bunun yanında çocukların hata ve yanlışları karşısında sabırlı ve hoşgörülü davranılmasını tavsiye etmektedirler. Bu tür durumlar da onları hemen sorgulama, aşağılama yerine hatalarından ders çıkarabilecekleri bir zeminde konuşmanın daha yararlı olacağını ifade etmektedirler. Maalesef bu yaşlardaki hatalarından dolayı anne babalarından azar işiten, tartışan, kavga eden, kavga edemediğinde hep içine atan çocukların anne ve babalarının aidiyet duydukları değerlere karşı, tavırlı yetiştikleri müşahede edilmektedir. Anne babaların çocukların ergenlik yaşlarındaki problemleriyle ilgili pedagog, psikolog, eğitimci, rehber gibi uzmanlardan bilgi almaları, onların rehberliğinde, bu dönemi az arıza, az çatışma ile atlatmaya çalışmaları isabetli bir yol olacaktır.
Onun yetişkin bir kişi gibi muhatap alınması
Ergenlik ve sonrası gençlik çağlarında çocukla ilgili mümkün olduğu kadar her konuda onu muhatap alarak, sanki karşımızda büyük bir kişi varmış gibi enine boyuna görüşmede büyük fayda vardır. Bu onlara hem şahsiyet kazandıracak hem de alınan kararlara uymasını kolaylaştıracaktır.
Herşeye rağmen problem çıkarsa
İnançlı her anne baba, doğal olarak çocuklarının iki cihan saadetini temin etme hususunda hassastırlar. Bunun içinde onlara Allah’ı, peygamberi ve dinini öğretmeyi önemli bir vazife olarak görürler. Öncelikle, on beş yaşına kadar ilgililerin çocuğun temel dini terbiyesi alması için, usulüne uygun bir şekilde yapılması gereken her şeyi yapmaya çalışmalıdırlar. Diyelim ki her şey usulüne uygun yapıldı fakat çocuk ister ergenlik problemleri nedeniyle isterse de de canı istemediğinden veya sıkıldığından veya başka nedenlerle bunları yapmak istemedi. İşte böyle bir durumda anne baba ve rehberlerin, aşağıdaki hususlara dikkat ederek hareket etmelerinde yarar vardır.
1- Acele etmemek: Çocuğun yaşı gereği ,dalgalı bir dönemden geçtiğini, bundan dolayı da bizim bildiğimiz bilemediğimiz onun söylediği söyleyemediği bazı problemler yaşıyor olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurmak da yarar vardır. Onun yaşadığı bu problem bize göre çok basit bir konu da olabilir. Ama o problem, onun için, o an, çok önemlidir. Onun için dini bir vazifeyi ihmal ettiğinde veya başka bir konuda söz dinlemediğinde anlayışla yaklaşarak, hemen yüklenmemek, sorgulamamak, onun o halet-i ruhiyesinin teskin olmasını beklemek daha sağlıklı olacaktır. Bu tür durumlarda tartışarak, sorgulayarak perdeyi yırtmamaya özen göstermelidir. Problemin üzerine hemen, o an gitmek, çocuğu, kendini müdafaa etme zorunda bırakacağından, tartışma, ses yükseltme gibi, anne baba-çocuk ilişkilerini zedeleyen durumlar ortaya çıkma ihtimali oldukça yüksektir. Bu da çocuktaki anne babaya karşı haya, hürmet ve saygı hislerinin zedelenmesine vesile olacaktır. Onun için acil, hayati bir durum söz konusu değilse, ona zaman tanımalı, içinde bulunduğu fırtınalı atmosferin geçmesini beklemelidir.
2- Dinlemek, dertleşmek: Asıl problem nedir? Bunu anlamaya gayret etmelidir. Onun içinde anne baba veya rehberlerin, sadece ona ‘odaklı’ bir ilgi ile, özel olarak o çocukla ilgilenmeleri iyi olacaktır. Tabi ki anne babalar tüm aile fertleri ile beraber toplu özel programalar da yapabilirler, yapmalıdırlar da. Fakat ergenlik ve sonrası yaşlarda, bazen babanın, bazen de annenin, teke tek -kaç çocuğu varsa-belli periyotlarla birlikte olmaya özen göstermeleri, ‘’Gel, seninle dolaşalım, gel seninle bir dondurma yiyelim vs’’gibi ona özel bir vakti ve aktivesi olmalıdır. Belli aralıklarla gerçekleştirilen bu birliktelikler de çocuğun anne babasına açılmasına zemin hazırlanmalıdır. Bu özel birliktelikte anne baba, içten ve samimi bir şekilde sadece ona ait konuları (nasılsın, nasıl gidiyor hayatın, mutlu musun? Canını sıkan bir şey var mı? , Bugünlerde benden özel bir şey istiyor musun? Canını sıkan bir şey varsa benimle paylaşmana çok sevinirim vs vs) konuşmayı hedeflemeli onun duygu düşünce dünyasındaki dert ve problemlerini paylaşmasına yardımcı olmaya çalışmalıdırlar. Hatta bu samimi ortamlarda “evladım şundan hiç şüphen olmasın, ben seni çok seviyorum hep senin iyiliğini düşünüyorum fakat ben de insanım, benim de, sana karşı veya başka konularda, hata olarak gördüğün bir kısım davranışlarım olabilir, bunları özel olarak mutlaka benimle paylaş, buna çok memnun olurum’’ demesinde de bir mahzur olmasa gerektir. Bu, çocuğun ‘’anne babam neden böyle yapıyor? ’’diye düşünüp de soramadığı pek çok meselenin arka planını öğrenmesine bir fırsat oluşturacaktır. Çocuğun bu tür samimi ortamlarda herhangi bir problemini şeffaf bir şekilde anne babası veya rehber ile paylaşacak olursa ilgililer bu problemi çözme hususunda gayret göstermelidirler. Eğer problem çözümsüzse veya çözümü zaman alacaksa bunun sebebini çocuklara makul bir şekilde izah etmeleri güven tazeleyici bir unsur olacaktır.
3-Panik yapmamak: Bütün bunlara rağmen istenilen sonuç alınamayabilir. Panik ve telaş yaparak başka hatalara sebebiyet vermemek gerekir. Anne baba ve rehberler elden geldiği kadar çocuğun bu gelgitli dönemlerinde, dine dair bir konu ile karşı gelmemeye dikkat etmeleri gerekmektedir. Anne baba sık sık bu konulara girerek çocukları dinden soğutmamalıdırlar. ’Yaptın, yapmadın ‘’gibi bir tartışmada, gururuna düşkün olan bu yaşlardaki bir genç meseleyi gurur, enaniyet meselesi haline getirebilir. Bu zamanlarda anne, baba ve rehber, çocukla olan normal ilişkilerini (dostluk, arkadaşlık, muhabbet, dertleşme, ikram, arama sorma, programlara davet etme, odaklanmış ilgiye devam etme, sevgi ve alaka düzeyini düşürmeme, anne babalık hukukunu, harçlık, öpme vs) seviyeyi düşürmeden devam ettirmelidirler. Bu, her şey akışına bırakılsın manasında algılanmamalıdır. Anne baba bir taraftan bu problemleri yaşayan çocuğuna güzel muameleye devam ederken diğer yandan da dertlenmeli, Allah’a dua dua yalvarmalı ve mutlaka bu yaşlardaki çocuklar için aynı duygu düşünceye sahip başında rehberi olan güzel bir arkadaş grubu bulmalıdır.
4- Dini bir bütün halinde yaşamak: Bazı anne babalar çocukların gönüllerinde vakar, ciddiyet ve şefkat denklemine dayalı bir otorite kurmak yerine kuru bir hâkimiyet kaygısı ile hareket etmektedirler. Bundan dolayı da eften püften dünyevi sebeplerden dolayı çocukları ile yerli yersiz polemiklere, tartışmalara girmektedirler. Çocuğu ile arası bu tür nedenlerle tartışmalı ve açık olan anne babalar, tam da lazım olacak yerde, çocukları ile karşı karşıya gelmiş olduklarını fark etmektedirler. Çocuklar, bir tepki hareketi olarak, anne babası ile arasındaki meselelerden dolayı, faturayı dine kesebilmektedirler. Bazı anne babaların- her ne kadar namazında abdestinde olsalar da -aile içi iletişim ve beşerî münasebetler açısından maalesef ciddi hataları olmaktadır. Bu tabii ki çocuklarda anne babaya karşı hürmet ve saygı hislerini zayıflatmakta. Evde dini konuları, dindarlıklarını ön plana çıkararak bu boşluğu doldurma çabasına girmeye çalışan anne baba, sevimsiz bir örnek oluşturmaktadırlar. İman ve ibadetin yanında güzel ahlak olmayınca, kendine herhangi bir konudan dolayı öfkelenen, bağırıp çağıran, aşağılayan ebeveynin bu durumu, çocuğun içinde dine karşı bir nefret oluşturabiliyor.
5-İstifhamlara baştan cevap vermek: Allah’a iman ve dini vazifelere dair konularda çocukların yaş ve seviyelerine göre bilhassa ‘’neden, niçin’’ sorularını sormaya başladığı andan itibaren, ikna edici bir şekilde cevaplanarak tereddüt ve şüphelerinin giderilmesi gerekmektedir. Sorularına cevap alamadığından dolayı tatmin olamayan gençler imana ve ibadete dair meseleleri manasız lüzumsuz algılayabilirler. Gençler faydasına ve gerekliliğine inanmadıkları şeylerin kendilerine dayatılmasından fıtraten rahatsız olurlar. O yaşlarda kendilerini güçlü ve gururlu hisseden gençler için içtenlikle kabul ettikleri şeyleri yapmak bir zevk olduğu kadar kabul etmedikleri şeylerin dayatılmasını da bir şahsiyet törpüsü bir gurur incitmesi olarak görebilir ve o baskıyı kuran kişilerin şahsında dinden ve dini hayattan nefret edebilirler.
Bu ve benzeri konularda ifade edilmesi gereken başka hususlarda mutlaka vardır. Acı bir olayın hatırlattığı birkaç noktayı hatırlatmak istedik.