17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe fitnesinden sonra AKP teşkilatları ve Cumhurbaşkanının Hizmet Hareketi’ne karşı ‘’F…’’ düşmanlığı çerçevesinde sergiledikleri tavır, söylemler, söylemlerin içeriği, takip ettikleri dil toplumun yapısını olumsuz yönde etkileyecek oldukça sorunlu bir üslup olarak tarihe geçecektir. Bu üslup islam kültüründeki alışılmış kâmil insan ve devlet geleneği içinde ‘’Devlet adamı/büyüğü’ saygınlığını altüst ettiği gibi topluma, bilhassa gençlere çok kötü bir resim, mesaj verdi. Son dönemlerde gençler üzerinde yapılan bilimsel araştırmalara göre dini ve ahlaki açıdan tasvip edilemeyecek bir kısım olumsuz tutum ve davranışların yaygınlaşması, toplumda nerede ise gözle görülür hale geldi. Bunun önemli sebeplerinden birinin de AKP ve RTE’nin tutum ve davranışlarının hem kendi tabanında hem de diğer katmanlarda meydana getirdiği olumsuz tablodur.
Başta RTE olmak üzere AKP teşkilatı, gençlik kolları ve lejyoner troller Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) katkıları ile kendilerince Fethullah Gülen Hocaefendi ve hizmet insanını ‘’Tadlil-sapkınlık’’la suçlayarak onlar hakkında istedikleri gibi yazıp çizmeye, konuşmaya, söylem üretmeye, algı operasyonları yapmaya hak(!) kazandı, cevaz(!) aldılar.
Sonra da meydanlarda bol bol Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet’in, Hizmet insanının gıybetini yaptılar. Arkalarından hiç de hoş olmayan pek çok şey konuştular hem de yüz binlerce insana, meydanlarda, televizyon kanallarında, küçüklü büyüklü siyaset platformlarında, sosyal medya mecralarında bangır bangır bağırdılar. Bilhassa lejyoner AKP trolleri gece gündüz durmadan yalan söylediler. Doğruları çarpıtmaya yalanları doğruymuş gibi tezgahlamaya çalıştılar. Hakkı batıl, batılı hak göstermek de üzerlerine yoktu, hâlâ yoktur.
Günah ve suç
Din-iman, millet-vatan yararına ne kadar iş, konuşma, proje varsa onu bastırmaya, susturmaya çalıştılar. Tweet ve sosyal medyada söyledikleri yalanın, attıkları iftiranın, ettikleri günyüzü görmemiş küfürlerin, alayların, yaptıkları ihbarların, yetkili mercilere hedef göstermelerin, tehditlerin, su-i zanların, insanların gizli hallerini araştırmanın, gizli mahrem bilgilerin faş etmelerinin, lakap takmaların haddi hesabı yoktur. Bu ve buna benzer dinde ‘’Günah’’ hukukta da ‘’Suç’’ olarak değerlendirilebilecek o kadar çok günaha, suça girildi ki... O kadar çok doğrular yanlış, yanlışlar doğru olarak zavallı halka sunuldu ve aldatıldılar ki… O kadar çok insan haklarında yapılan gıybet su-i zan, yalan iftira, karalama, şikayet, yalancı şahitlik, küçük düşürme ile mağduriyet yaşadı, işinden evinden yurdundan oldu ki…
Tabi ki bütün bu yanlış söylemlerin, algı yönetimlerin, yalan iftira vs ferdi ailevi, sosyal, kültürel, dini, ahlaki, milli olumsuz bir kısım neticeleri olacaktı. Oldu da maalesef. Olumsuz neticelerin müşahede edildiği alanların hepsi önemli olmakla beraber biz sadece toplumda ve gençler üzerindeki tesiri açısından daha çok konunun dini ve ahlaki yönüne zarar veren birkaç konuya temas etmek istiyoruz.
Bütün bu, ‘’Günah-Suç’’ mahiyetindeki eracifi işleyenlerin yaptıkları işler, bumerang gibi farkında olmadan öncelikle kendilerini vurdu. Din, haklı da olsanız bu kadar kötülüğü işlemenize müsaade etmez. Din cevaz vermediği halde birileri bu çirkin fiilleri fütursuzca işliyorsa, onların bu kötülüklerden tabi ki bir nasipleri olacaktır. Gece gündüz bilgisayarın başında temiz insanlara söven, gammazlayan, hakaret eden bir kimseye tabi ki yaptığı o kötülük bulaşacaktır, bir iz bırakacaktır -hele hele bunlar genç ise- onlardaki ahlak ve fazilet duyguları törpülenecek, ahlaki ve dini bir erozyona maruz kalacaklardır.
Dine güvenleri sarsılan gençler
RTE ve AKP’nin takip ettiği bu yolun iki önemli neticesi olmuştur. Birincisi; kendi taban ve gençliklerini yanlış ve yalanlarına bilerek ve isteyerek alet etmekle onları da ateşe atmış, kalp ve kafalarını ifsat etmişlerdir. İkincisi; bu dönemde kemikleşmiş AKP tabanı dışındaki büyük bir kitlenin bilhassa gençlerin İslam’a, Müslüman’a, Allah’a ve imana olan inanç, itimat ve güvenlerini sarsmışlar ve dinden uzaklaşmalarına sebebiyet vermişlerdir. Bu hakikati objektif araştırma ve anket çalışmaları ifade etmektedir.
Peki o halde toplumu esir alacak bir şekilde pervasızca işlenen bu suç ve günah olan fiillere insanlar, bu kadar cesaretle yönelebiliyorlar? Diye düşünüldüğünde akla ilk gelen sebepler olarak şunlar sıralanabilir;
Birinci sebep: En üzücü olanı bütün bu yanlışlıkların alasını RTE’nin her gün hem de defaatle kendisinin yapıyor olmasıdır.
İkinci sebep: Bu yapılanlarla ilgili hukuki bir takibin yapılmaması, yapılanların da neticesiz kalacağının teminat olarak verilmesi, hatta sırtlarının sıvazlanmasıdır.
Üçüncü sebep: RTE ve AKP tabanın, lejyoner trollerin Fethullah Gülen Hocaefendiy'e ve hizmet hareketine bakış açısındaki kin, nefret, öfke ve şartlanmışlıktır.
Dördüncü sebep: Dünyevi menfaatler ve para denilebilir. Bunlara ilaveten, az da olsa bilmeyerek samimi dini ve millî duygularla hareket edenlerde olabilir. Ayrıca bunların yanında korkutma, körü körüne tarafgirlik, gençlik damarını kullanmak ve cehalet, şantaj, bir kısım haklardan mahrum bırakma tehdidi gibi hususlar veya başka sebeplerde ilave edilebilir. Fakat biz burada kısaca önemli gördüğümüz dört nokta üzerinde durmaya çalışacağız.
1-Birinci olarak RTE her ne kadar Cumhurbaşkanı olsa da tutum ve davranışları itibarıyla konumuma uygun olan profilden daha düşük bir profil sergilemektedir. Bu artık kamuoyu önünde cereyan eden hadiselerden de görülmektedir. İletişim çağında bunları saklamanın veya inkâr etmenin imkânı yoktur. Özel hayatı ise bizi ilgilendirmez. Olaylara ve kişilere verdiği tepki, kullandığı söylem maalesef normal o konumda bulunan bir insanın sergilememesi gereken türdendir. Bir toplantıda, mitingde bir kişi veya cemaatin aleyhine konuşması, ağza alınmayacak hakaret ve sıfatlanmalarda bulunması, lakap takması, maalesef hilaf-ı vaki beyanda bulunması, başkalarına iftira atma, alay etme, nahoş sözler söyleme, küçük görme vb haller o makama olan saygı ve güveni yok etmektedir. Tabii ki bu politik bir tercih olabilir, fakat, eğer bunu bir politikacı kimliği ile yapıyorsa siyasi ve hukuki neticesine katlanır, bu da kendi bileceği bir husustur. Şayet bunu bir Müslüman, dini bir lider kimliği ile yapıyorsa apaçık ‘’Günah’’ ve ‘’Ayıp’’ olan bir davranış içinde bulunuyor demektir ki bu alenen günah işlemek anlamındadır. Yok, hayır, toplumun önünde bir kanaat önderi kimliği ile bu ‘’Günah’‘ ve ‘’Ayıp’’ addedilecek davranış ve söylemleri gerçekleştiriyorsa kötü örnek oluyor demektir ki böyle bir kanaat önderinin toplumu felakete sürüklemesi kaçınılmazdır.
Toplum ne ise idareci de onlara göredir
Hangi kimliği ile olursa olsun herhangi birinin veya bir devlet başkanının böyle davranarak toplumun ahlaki sağlığını bozmaya hakkı yoktur. Bu onun o topluma yapabileceği kalıcı en büyük kötülük ve ihanet olacaktır. Avam-ı nas toplumun ekseriyetini oluşturur, onlar da daha çok önlerinde bulunan idarecilere göre şekillenirler. Aslında idareci ne ise toplum da odur. Yine aynı şekilde toplum ne ise idareci de odur, onlara göredir.
Hz Ömer (ra) izafe edilen bir sözde, ‘’halk idarecilerin dini-ahlakı, hal, tutum ve davranışları-üzeredir’ ’buyurmuştur. İdareci doğru ve istikametli olduğu sürece halkında , toplumunda istikametli, doğruluk üzere olacağı bilinen bir gerçektir.’’ Ayrıca, “İdarecileri istikâmet üzere bulunduğu müddetçe insanlar da müstakim olurlar.” (İbnü’l-Cevzî, Menâkıb, s. 223) sözü bunu ifade etmektedir.
İbn Kesir’in Emevi sultanlarından Velid ibn Abdülmelik‘in biyografisinde onun hakkında bilgi verirken naklettiğine göre; Velid inşaata, bina yapmaya düşkünlüğü ile bilinen bir melikti. O dönem de insanlar ne zaman birbirleriyle karşılaşsalar hemen, ‘’Sen şimdi hangi inşaatı yapıyorsun? Nereyi restore ettin?” gibi konuları konuşurlardı. Bir diğer Melik’in ise kadınlara ilgisi vardı dönemdeki insanlarda birbirleriyle oturup kalktıklarında ‘sen kaçıncı evliliği yaptın vs’’ bunları konuşur oldular.
Halife Ömer b Abdülaziz ise Kuran-ı Kerim okumaya, namaza ve ibadete düşkünlüğü ile bilinirdi. Onun dönemindeki sohbetlerde de halk birbirlerine, ‘’Günde kaç sayfa Kuran okuyorsun? Dün gece kaç rekât namaz kıldın? vs ’diye sorar oldular.” der. (El Bidaye V’en Nihaye) Acaba son on yıldır Türkiye’de neler konuşuluyor diye sorulsa siz ne cevap verirdiniz?
Toplumun ahlaki değerler yapısının bozulmasındaki en önemli faktör onların başındaki yöneticilerin yanlış ve olumsuz tavırları olduğu gibi sağlık sıhhati de onların olumlu iyi davranışlara sahip olmalarına bağlıdır.
Çünkü toplumdan sorumlu olan kişiler onların yöneticileridir. Allah bu sorumluluğu onlara yüklemiştir. ’’Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur... ’’ (Buhârî, Cum’a 11)
Evet bugün AKP ve tabanında hâkim olan sözlü, fiilî yalan, iftira, kin, nefret, öfke şiddet, tenkit, gıybet, delilsiz suçlama, ötekileştirme, gurur kibir gibi olumsuz davranışların temelinde RTE'nin bilinçli/bilinçsiz temel ahlaki değerlerden uzak takip ettiği Makyavellist Method'dur.
Gelecek yazıda bu konuya devam edeceğiz nasipse.