NURULLAH KAYA- SAMANYOLUHABER.COM
Kadınların taciz edilmeden spor yapma hakları engelleniyor. Bunun ilk nedeninin kadınları spor vasıtasıyla cinsel bir obje haline getirip para kazanma odaklı sermaya sahipleri olduğunu açıklamaya çalışmıştık. Konumuza bugün kaldığımız yerden devam edelim. Spor yapmak isteyen kadınların kıyafetleriyle ilgili öne çıkarılmaya çalışılan bir diğer konu ilahi dinlerin kurallarıdır.
Kadınlar toplumun her alanında olduğu gibi sporunda her dalında varolmak istemekteler ancak kutsal dinlerin hükümlerini yanlış yorumlayan ve cağı okuyamayan ülkeler veya insanlar bu konuda ciddi sosyolojik ve psikolojik problemler yaşıyorlar. Kadınların yapmak istediği spor dallarıyla ilgili çözüm üretip onlara gerekli zemini oluştumaktan kaçanların sığındığı liman “dinde yasak“ cümlesidir. Tamamen kolaycılığa kaçıp kadını geri planda tutarak başına iş almak istemeyen erkek egemen yerlerdeki durumdur bu. Fakat işin aslı böyle değildir.
Müslüman ülkelerin bazılarında hızlı ve olumlu gelişimler olsa da çoğunluğunda ne yazıkki bu problem çözülememiştir. Müslümanlıkta sporun yerini yazımızın sonuna bırakarak Hristiyan ile Yahudi kültüründe kadının mahremiyetini koruyan, bedenini cinsel bir obje gibi kullanmamasına dair birçok ifade ve öğüt vardır. Her iki dinin ortaya çıkış zamanlarında ve sonrasında da bu devam edegelmiştir. Bugünlerde batı toplumumda din adamlarının veya müesseselerinin dini yanlış temsil etmeleri ve tutarsız davranışları, kiliselerdeki taciz olayları…
Bireylerin edindikleri rahat ve kural tanımaz ahlaki yaşama arzusunu devam ettirmek istemeleri batıdaki insanları dinden ve dinin öğretilerinden uzaklaştıran belli başlı nedenlerden olmuştur. Burayı işin uzmanlarına bırakarak konumuza dönelim. Kadının cinsel dürtüleri uyaran mahrem yerlerini göstermemesi ne erkeğin kadın üzerindeki egemenliğini ne de kadının erkeğe boyun eğmesinin bir simgeler. Mahremiyet veya kadının cinselliği uyandıran vücudunu yarı çıplak sergilememe isteği bütün kadınları korumaya yönelik fırti bir iffetin sembolüdür. Kadınlar için güvende olmak daha sonra yaşanacak hadiselerden ötürü üzülmekten daha ön plandadır. Kur'an-ı Kerim kadınların vücutlarını ve iffetlerini korumaya büyük önem verir.
Yanlışlıkla dahi olsa bir kadını iffetsizlikle suçlayan erkeğin ağır şekilde cezalandırılmasını emreder. Ancak günümüz Batı medeniyetlerinde, kendi yakın geçmişlerinde dahi olmayan bir anlayışla kadına karşı ilginç bir yaklaşım tarzı ortaya konmaktadır. Aslında bu da bir yönüyle sermaya sahiplerinin, medyayı kontrol eden güçlerin ve bazı politikacıların toplumlara sunduklarınından ortaya çıkan temelleri çok da sağlam olman bazı düşünce akımlarıdır. Şöyleki, bu dayatmanın temel felsefesi kadını en iyi koruma yöneteminin, eğitim, medeni davranışların geliştirilmesi, hukuki yaptırımlar ve kendi nefsine hakim olmakla çevrelenir. Evet, gelişmiş ülkelerin eğitim seviyesi ve hukuku gelişmemiş ülkelere ve medeniyetlere nazaran gerçekten iyi durumdadır. Lakin bu yaklaşım tarzı piratikte çok fazla bir tesire sahip değildir. Ön son Amerika Jimnastik Takımı’nın başına gelenler buna en iyi örnektir. Gelişmiş ülkelerdeki birçok kadın sporcu tacize nasıl uğradığını sürekli medyada dillendirmektedir.
KADIN SPORCULARA SPOR YAPACAKLARI ZEMİNLER HAZIRLANMALI
Burada atılabilecek adımlar aslında çok basit. Öncelikle kadın sporcular, başta gençler olmak üzere toplumun zihnini bulandıran reklamlardan, pazarlama unsuru olmaktan uzak tutulmalıdır. Bunu önceki yazımızda detaylı ifade etmeye çalışmıştık. Bir diğeri kadınlara özel ve daha rahat spor yapabilecekleri ortamların hazırlanmasıdır. Spor salonları, yüzme havuzları, koşu pistleri… Daha fazla kadın antrenör, kadın fizyoterapist, kadın masör gibi spor için gerekli olacak kadın eğitmen ve yardımcılar hızlı bir şekilde yetiştirilmelidir. Kadınlara bu alanları yapmaları konusunda pozitif ayrımcılık tanınıp teşvik edilmelidir. Kadınlar spor yaparken veya yarışmalara katılırken iradeleri dışındaki kıyafetler zorla giydirilmemelidir. Norveç Kadın Voleybol Takımı’na yapıldığı gibi. Giydiği kıyafetler kendi ve rakibinin can güvenliğini tehlikeye atmadığı sürece serbest bırakılmalıdır.
“Sporcunun uzun kıyafeti performansını olumsuz etkiliyor, derece elde edemiyorlar“ bahanesini öne sürenler öncelikle milimetrik mesafelerle veya saliselik anlarla dünya rekorları kırabilmek için ölümüne yasak ilaçlar alarak sporun ruhunu zedeleyenlere bakmalıdırlar. Sporun gerçek gayesinden saptığını göremeyen bu kişilere, çağın beyin mimarının şu yaklaşımını hatırlatmadan edemeyeceğim, “Spor, dinin yanı sıra, farklı düşüncede, farklı inançta ve farklı çizgide olan insanları birleştiren, bir araya getiren, yer yer sevindiren, yer yer eğlendiren ve yer yer de ağlatan önemli bir unsurdur. Toplumun birleştirici, uzlaştırıcı, kaynaştırıcı yönlerini nazara verip, onları muhafaza edecek ve toplum çapında meydana gelmesi muhtemel kamplaşmalara, ideolojik çatışmalara fırsat vermeyeceklerdir. İşte sporun böyle önemli bir fonksiyonu eda edebileceğine benim inancım tamdır. Bu yönüyle insanlar arasında kardeşliğin tesis edilmesi hususunda, dinin eda ettiği misyona tam omuz verecektir. O zaman spordan beklenen şey yerine getirilmiş olacaktır. Sporcular oyun içinde gerekli performans gösterilip, tribünlerdeki seyircilere zevkli dakikalar yaşatılabilir ve kimsenin itiraz edemeyeceği, insanlık çapında bir kısım faziletler rahatlıkla sahada sergilenebilir. Hâsılı, tabakat-ı beşer çapında ideolojilerin çatıştığı bir arena hâline gelen dünyamızda, sporun her dalıyla, toplumu uzlaştırmada katalizör vazifesi göreceğine inanıyor ve bunu bekliyoruz.“ Evet, hangi spor dalının felsefesine bakarsanız bakın o spor disiplinini bulan veya o branşa katkı sağlayan tarihteki her spor bilimcinin veya sporseverin gayesinin yukardaki satırlarla ortak bir noktada birleştiğini göreceksiniz.
MARKALAR DAHA ÇOK ALTERNATİF ÜRETEBİLİRLER
Diğer bir konuda spor kıyafeti üreten markaların kadınlara özgü daha iyi tasarımlar yapabileceği gerçeğidir. Uzun yıllardır buna direnen firmalar artık bu konuda zayıfta olsa geri adım atmayı başarmıştır. Geçtiğimiz yıl Nike, örtülü sporcular için ürün yelpazesine bazı modeller koymuştur. Bunun olabileceiğini gösteren Nike firmasına diğer markaların da hızla eşlik etmesi ve birçok alternatifi kadınların beğenisine sunabilmesi gerekmektedir. Bu konuda Mısır’ın uzun yıllardır kadın sporcularına tanıdığı pozitif ayrımcılık ve sporcuların olimpiyatlarda giydiği kıyafetler güzel bir örnektir. Aslında sorunmuş gibi gösterilen ancak bilerek çözüm üretilmeyen bir konudur kadın sporcu kıyafetleri. Bilim adamları ve markalar ARGE birimlerince kadınların kendilerini rahat hissedebilecekleri kıyafetlerini çok rahatlıkla üretebilecek tekmolojiye sahiptir.
HZ MUHAMMED BİRÇOK SPOR DALINI TEŞVİK ETMİŞTİR
Gelelim İslamiyette sporun yerine. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa‘nın, yaklaşık bin dörtyüz yıl önceki spordaki ufkuna ne yazıkki bugünkü müslümanlar ulaşamamış hatta daha da geriye götürmüşlerdir. Hz. Muhammed Mustafa, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir coğrafyada kadına öyle haklar getirmişki bu hakların benzerini batı ülkeleri daha 30-40 yıl önce ancak kendi toplumlarında ancak yakalayabilmişlerdir. Müslüman ülkelerinde durum ne yazıkki çok iç açıcı değildir. Özellikle 200 yıldır üzerine örülen/ördüğü kabuğu tam çatlatıyor derken tekrar yanlış bir yolu tercih eden Türkiye, bu konuda dünyaya ve Müslüman ülkelere örnek olma fırsatını şimdilerde hepten kaçırmıştır. Birçok sosyolojik konuda olduğu gibi bu meselede de tam moderinleşme ve batıyı yakalama hedefiyle ciddi inançsal, kültürel ve karakterislik rol çatışmaları yaşayarak muhafazakar tabanın görüşlerini ve yaşama biçimini uzun yıllar hiçe sayan sol zihniyetle, İslamiyeti siyasallaştırarak ülkedeki farklı düşünceleri kutuplaştırıp kendinden olmayan herkese din düşmanı nazarıyla bakan muhafazakar kesim arasındaki sporda kadın tartışmasına hiç girmek istemiyorum. Çünkü bu iki kesiminde başta Müslüman ülkelere sonra Türkiye’ye sunabileceği bir geleceğin olduğunu artık düşünmüyorum. Bu paragrafıda burada kapatarak yazımızı Fahri Kainatın Yüce Efendisinin her konuda olduğu gibi bu konudaki nezih yaşamından örnekler vererek bitirmek istiyorum.
Hz Muhammed, kendi döneminin zor koşullarında birçok spor dalını yapmış ve teşvik etmiştir. Hz. Muhammed’in teşvik ettiği spor dallarında ne yazıkki bugün Müslüman ülkeleri ne olimpiyatlarda ne de dünya şampiyonalarında kürsünün üstünde yer alamamaktadır. Evet, yanlış okumadınız Efendimizin yaptığı ve öğrenin dediği spor dallarını müslümanlar öğrenmemekte ve yarışmalarda yeterince varolamamaktadır. Aslında Müslümanların temsil adına en başarılı olması gereken alanlardır bunlar. Örneğin gelişmiş ülkerde son derece popüler olan binicilik. Asr-ı saadette şehir halkı sık sık düzenlenen at yarışlarına giderlerdi. Rasulüllah devrinde iki çeşit at yetiştirildiği kaynaklarda belirtilmektedir. Bunlardan biri, koşu diğeri başka amaçlarla için beslenirdi. Bu arada deve, at ve hatta insan yarışlarına da rastlanmaktadır. Daha çok ticaret kervanlarının gelip konakladıkları alanlar, bu tür yarışlar için kullanılmaktaydı. Hz. Peygamber de bu alanlara zaman zaman bizzat gelip yarışları kazananlara ödül dağıttığı bilinmektedir. Üstelik bir gün Rasûlüllah (s.a.s), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile binicilikte yarışmışlardır. Bir diğer önemli spor dalı okçuluktur. Bugün neredeyse Kore’yle özdeşleşen bu spor dalıyla ilgili Efendimiz’İn şöyle bir anısı nakledilmektedir. Hz Muhammed bir gün atış yapmakta olan gruba rastlayınca, ayakkabılarını çıkarıp atış sahası içerisinde yalınayak yürümüş ve onlara katılmıştır. Yine o, okçuluk eğitiminin yapılmasını devamlı teşvik etmekle kalmamış, zaman zaman kendisi de atış poligonuna, okçuları teşvik ve seyretmeye gitmiştir, hatta atıcıları seyrederken onlardan bir tarafı tuttuğu da olmuştur. Asr-ı saadette erkeklerin kendi aralarında koşarak yarış yaptıkları, sahabilerin Hz. Peygamberin huzurunda kendi aralarında yarış düzenledikleri ve Hz. Ali`nin de çok hızlı koşan bir atlet olduğu bilinmektedir. Ayrıca Hz. Muhammed (s.a.s)`in Hz. Aişe ile müşterek hayatlarında en bizzat koşarak yarıştıkları sahih kaynaklarda ifade edilmektedir. Bu yarışların ilkini Hz. Aişe’ninde kazandığını belirtelim. Hz. Peygamber, yüzmeyi çocukluğunda annesiyle gittiği Medine`de öğrenmiştir. Müslümanlara bu sporu tavsiye ederek, bir babanın çocuğuna öğretmesi gerekenler arasında, yazı yazmanın ve atıcılığın yanında, yüzmeyi de ifade etmiştir. O dönem Mekke ve Medine gibi, yakınlarda deniz, göl gibi herhangi büyük bir su bulunmayan bir coğrafyada yüzme öğrenmeyi tavsiye etmesi de bugünlerde hepimizin ufuk açısı olarak düşünmesi gereken önemli bir noktadır.