Bold Medya'da yer alan habere göre ABD’nin önde gelen gazetelerinden New York Times’a konuşan Galatasaray ve milli takımın efsane golcüsü Hakan Şükür, AKP rejiminin korku ile demokrasiyi savunan sesleri kıstığını söyledi. Türkiye’deyken kendisiyle irtibat kurmaktan korkan kişilerin yurt dışına çıktıklarında arayıp sorduklarını söyleyen Şükür, ‘hukukun eşit şekilde uygulanması halinde eve dönebileceğini kaydetti.
Hakan Şükür ile zoom üzerinden röportaj yapan New York Times muhabiri Nick Miller, Türkiye’de adını bile söylemekten herkesin korktuğu milli futbolcu Hakan Şükür’ün röportaj verme konusunda temkinli davrandığını ve NBA yıldızı Enes Kanter Freedom’un aracılığıyla röportajın gerçekleştiğini belirtti. AKP rejiminden korkan Türk futbolu ve Galatasaray’ın Hakan Şükür’ün adını unutturmak için uğraş verdiğini New York Times muhabiri şöyle özetledi:
‘‘Galatasaray kulüp müzesinde, 2000 UEFA Kupası finalindeki zaferlerine adanmış bir film var. Bir Avrupa kupası kazanan tek Türk takımı olarak bu başarılarıyla gurur duymakta haklılar. Arsenal’e karşı oynanan final gol atılmadan bitmiş ve penaltılara gitmişti. Film, penaltı atışlarının neredeyse tamamını gösteriyor. Ergün Penbe, Ümit Davala ve Gheorghe Popescu’nun Galatasaray adına attığı golleri görüyoruz. Ray Parlour’un attığı golü görüyoruz ancak Arsenal adına Davor Suker ve Patrick Vieira’nın kaçırdığı goller de var. Ancak bir penaltı eksik. Galatasaray’ın ikinci penaltısı düzenlenmiş ve çıkarılmış. O gece Kopenhag’da Galatasaray tarihinin en çok gol atan oyuncusu tarafından kullanılan bu penaltı artık yok. Silinmiş. Yok edilmiş. Hiç var olmamış gibi. Hakan Şükür’ün Türk futbolundan ve hatta daha geniş toplumsal hayattan ne kadar dışlandığını anlamak için bu örnek belki de en iyi açıklama.
Başka bir örneği ise en son iki yıl önceki Dünya Kupası’nda duymuş olabilirsiniz. Faslı Hakim Ziyech, Kanada’ya karşı oynanan grup maçında dört dakika içinde gol attığında, TRT spikeri Alper Bakırcıgil, bu golün turnuva tarihinin en erken golü olmadığını, bu rekorun 2002’de Güney Kore’ye karşı oynanan üçüncülük maçında Hakan Şükür’ün 11 saniyede attığı golle hala ona ait olduğunu belirtti. Sadece Şükür’ün adını söylediği için Bakırcıgil, devre arasında yayından alındı.
Şükür, Türkiye’den ayrılalı neredeyse 10 yıl oldu. Eğer olaylar farklı şekilde gelişseydi, bugün Türkiye’de hükümette yüksek bir mevkiye sahip olabilirdi. Futbolculuk kariyerini sonlandırdıktan sonra, çoğunlukla İstanbul’un Galatasaray takımında oynamış, ayrıca İtalya’da üç kulüpte ve kısa bir süre de İngiltere’de Blackburn Rovers’da oynamıştı. 2011 yılında Türk parlamentosuna seçildi ve televizyonda düzenli olarak futbol yorumcusu olarak yer aldı.
Ancak onun sürgünü, iki adamla olan bağlantısından kaynaklanıyor. İkisinin de Şükür’ün 1995’teki ilk düğününden fotoğraflarda görüldüğü biliniyor. Biri, o dönemin İstanbul belediye başkanı, ulusal siyasi arenada adını yeni yeni duyurmaya başlayan eski bir amatör futbolcu olan Recep Tayyip Erdoğan. Diğeri ise Fethullah Gülen.
Şükür, röportaj vermekten kaçınmakta haklı olarak temkinli. Bu röportajı ayarlamak birkaç ay sürdü ve sonunda NBA yıldızı Enes Kanter Freedom’un aracılığıyla gerçekleşti. Enes Kanter Freedom da Hakan Şükür gibi Türkiye’ye geri dönemeyen bir başka ünlü. Türkiye doğumlu Kanter de Erdoğan’ı sert bir şekilde eleştirmiş, hatta onu Adolf Hitler’e benzetmişti. Kanter’in ailesi de hedef alınmış, babası tutuklanmıştı. Türkiye, 2017 Mayıs ayında Endonezya’da Kanter’i sınır dışı etmeye çalışmıştı. Romanya’ya kaçmış ama Türk pasaportunun iptal edildiğini öğrenmişti. Kanter, 2021’de Amerikan vatandaşlığına geçti ve bu sırada adını “Enes Kanter Freedom” olarak değiştirdi, hem kutlama hem de protesto amacıyla.
Bundan sonra, medyada Hakan Şükür hakkında zaman zaman hikayeler ortaya çıkmaya başladı. En sık karşılaşılanlardan biri ise Uber sürücülüğü yapıp Amazon’da kitap satarak geçimini sağladığıydı. Bu hikayeler doğruydu, ancak Şükür, Uber işini para kazanmaktan çok, İngilizcesini geliştirmek amacıyla yaptığını söylüyor.
“İlk geldiğimde gerçekten zorlandım” diyor Şükür. “Eğer kendinizi bir şeylerle meşgul etmezseniz Türkiye’deki tüm kötü şeyleri hatırlarsınız. Kendimi bir şeylerle meşgul etmeye çalışıyorum.”
Geçen hafta 53 yaşına basan Şükür, şimdi genç futbolculara koçluk yaparak meşgul oluyor. Zoom üzerinden yaptığımız görüşmede, arkasındaki rafta bir Şampiyonlar Ligi topu fark ettim. Heyecanla bunun futbolculuk kariyerinden kalma bir hatıra olup olmadığını sordum (çünkü Türkiye’deki çoğu hatırası kilit altındaydı). Belki de 2003’te Juventus’a karşı 2-0 kazandıkları maçta attığı golün ya da 1999’da AC Milan’a karşı 3-1 kazandıkları maçın anısı olabilirdi.
Hayır, o topu sadece koçluk seanslarında kullanmak için satın almıştı. Ayrıca sık sık YouTube canlı yayınları yapıyor, esas olarak Galatasaray ve Türk futbolu hakkında konuşuyor. Bunu, memleketiyle bir bağlantı kurma arzusu olarak yapıp yapmadığını merak ediyorum. Eski kulübü onu unutturmaya çalışırken, o da insanlara onları unutmadığını hatırlatmak istiyor olabilir mi?
“YouTube’u Türkiye’deki insanlara ulaşmak için bir araç olarak kullanıyorum,” diyor. “Ne zaman bir YouTube yayını yapsam, binlerce insan katılıyor. Onlarla sadece futbol hakkında değil, ülkenin mevcut sorunları hakkında da konuşabiliyorum. Türkiye’deyken birçok insan ulaşmaktan korkuyor. Türkiye’den ayrılıp yeni bir (telefon) numarası aldıklarında bana ulaşıyorlar, ama geri döndüklerinde yine korkuyorlar. (Hükumet ve destekçileri) insanları beyin yıkayıp korkutmaya çalışıyor, böylece demokrasiyi savunan sesleri desteklemiyorlar.”
Hakan Şükür’ün Türk toplumundan ne kadar silindiğini gösteren daha birçok örnek var.
Temel şeyler var: Örneğin, isminin Türkiye Futbol Federasyonu merkez binasından çıkarılması oldukça hızlı gerçekleşti. İstanbul’un doğusunda bulunan Sancaktepe FK stadyumunun adı Hakan Şükür Stadyumu iken değiştirildi. Daha ince ama fark etmesi çok zor olmayan örnekler de var.
Netflix’in 2022’de yayınladığı Fatih Terim belgesel serisi, Terim’in Galatasaray ve milli takımda oynadığı yüzlerce maça rağmen Hakan Şükür’ü hiç anmadı. Ancak daha distopik olan başka örnekler de var. Bu yılın başlarında Türk gazeteci Kemal Belgin, “A Spor” televizyon programında Galatasaray’ın o dönemdeki forveti Mauro Icardi’yi tartışırken, bir anlığına dalgın bir şekilde “Bir zamanlar Amerika’da yaşayan bir forvet vardı” dedi. Sunucu Onur Yıldız ise hemen durumu toparlayarak, “Türkiye’ye dönelim şimdi” dedi.
Geçen yıl Galatasaray Süper Lig şampiyonluğunu kazandığında, uzun süreli kaptan ve kaleci Fernando Muslera, kulübün en çok kupa kazanan oyuncuları arasına katılmaktan bahsediyordu. “Suat Kaya, Bülent Korkmaz… ve sanırım başka biri daha vardı” dedi.
Hakan Şükür’ün Türk toplumunda istenmeyen kişi olduğunu ve insanların onun adını bile anmaktan korktuğunu bu olaylar çok iyi özetliyor. Birkaç yıl önce eski Galatasaray oyuncusu Mustafa Kocabey, Şükür’ün attığı gollerin Hizmet Hareketi'nin bir komplosu olabileceğini bile öne sürdü. “Onun Altın Ayakkabı ödülünü kazandığı yıllarda rakip takımların kalecilerinin araştırılmasını istiyorum,” dedi. “O kaleciler F… üyesi olabilir. Bilerek bu golleri yedirmiş olabilirler.”
Enes Kanter Freedom, “Onun gördüğü muameleyi görmek iğrenç,” diyor. “Bunu hak etmiyor. Ona ‘Seni kulüpten, internetten, televizyondan ya da başka yerlerden silmeye çalışabilirler ama seni insanların kalplerinden silemeyecekler’ dedim.”
Şükür’e ve Kanter’e Türkiye’ye geri dönmek isteyip istemediklerini sormak gerekli. “Tabii ki,” diyor Şükür. “Ailemle, arkadaşlarımla ve anılarımla yeniden bir araya gelmeyi çok isterim, ama ancak hukuk devleti geri döndüğünde. Daha da önemlisi, adaletin, insan haklarının ve özgürlüklerin – ekmek, su, hava kadar temel olan şeylerin – milletim için geri dönüşü kritik. Herkesin şu önemli gerçeği anlamasını istiyorum: Ülkemle, bayrağımla ya da oradaki insanlarla hiçbir sorunum yok. Bu zor mücadeleyi vermemin sebebi, güzel ülkem için derin bir sevgi beslememdir.”
Rejimin değişmesi yeterli mi, yoksa daha derin bir sorun mu var diye soruyorum.