15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası çıkarılan iki KHK, kuvvet komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı’na, Jandarma’nın İçişleri Bakanlığı’na, tüm askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na bağlanmasını, devlet memurlarının ihracını içeriyordu.
BU AYM BİLE KARARNAMELERİN ARKASINDA DURAMADI
AYM, 1991 kararındaki içtihada uygun davranıp “olağanüstü halin gerekli kıldığı konular dışında ve kanunlarda değişiklik yapıldığı” değerlendirmesiyle esasa geçebilirdi. Bunu yapıp talebi yine reddetseydi, KHK’ları göreceli olarak güçlendirirdi. Hukuki eleştiriler sürmekle birlikte anayasal yargı denetiminden geçmiş metinler haline gelirdi.
Bu AYM bile bu KHK’ların arkasında duramayacağı için yetkisizlik kararı verdi. Esasa girip “anayasaya ve uluslararası sözleşmelere uygundur” diyemedi. Kolayına kaçtı. Zira kararını sadece anayasaya göre değil Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) de dayandırması gerekiyordu. AKP’nin çoğunluğuna ve koltuk değneği MHP’nin desteğine rağmen Meclis’e getiremediği KHK’ları konuşmak kolay değil tabi.
AİHS, istisnai şartlarda hakların “geçici, kısıtlı ve denetimli” şekilde askıya alınabileceğini emrediyor. Devletler, sadece “durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde” ve “uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmeden” bunu uygulayabiliyor.
Ayrıca AİHS’de öngörülen belirli haklar tamamen kapsam dışında. Yaşam hakkıyla ilgili 2’nci, işkence ve kötü muamelenin önlenmesiyle ilgili 3’üncü, kölelik ve zorla çalıştırılma yasağıyla ilgili 4’üncü ve kanunsuz ceza olmayacağı kuralına ilişkin 7’nci maddeleri askıya alınamıyor. Benzer şekilde ölüm cezasının getirilmesi ve aynı suçtan iki kez yargılanmama hakkı gibi protokollere aykırı tedbirler alınması da mümkün değil. AİHM 90’lı yıllardaki OHAL uygulamalarından dolayı onlarca ihlal kararı verdi.
AYM esasa girseydi, AİHS açısından da değerlendirme yapmak zorunda kalacaktı. O zaman KHK’ları savunup komik duruma düşecekti ya da hukukun gereğini yerine getirmek zorunda kalacaktı. İkinci şıkkın yaptırımı belli; iki üyesi hâlâ tutuklu. AYM’nin kendi üyeleri Alpaslan Altan ve Erdal Tercan hakkında verdiği karar ortadayken CHP’nin talebine onay veremezdi. (Birisi hayrına ihraç gerekçesini tercüme etse AYM üyeleri Kapıkule’nin ötesine çıkamaz.)
AYM’DEN BEKLENTİYE GİRMEYİN DİYE
En can alıcı maddeleri özetleyeyim, yüksek mahkemenin içler acısı halini görün ve herhangi bir iyi niyetli beklentiye girmeyin. Bir hukuk kurulu değil de yandaş medya yazarı tarafından kaleme alınmış gibi duran metin şu cümlelerle tarihe geçiyor:
35. Tedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle Anayasa Mahkemesi Üyeleri arasında bağ kurulması aranmamış… (Darbeden atıyoruz ama darbeye karışmış olması şart değil!)
36. (…) söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba “üyelik” veya “mensubiyet” şeklinde olması zorunlu olmayıp “iltisak” ya da “irtibat” şeklinde olması da yeterlidir. (Cemaate herhangi bir şekilde selam vermesi yeterli! Peki, böyle olmayan Başkan Zühtü Aslan dâhil kaç üye var?)
37. (…) bağın “sübut” derecesinde ortaya konulması aranmamıştır. (Osmanlıca sübut tercih edilmiş kısacası suçun ispatlanması gerekmiyormuş!)
38. (…) belli bir tür delile dayanma zorunluluğu öngörülmemiştir. (Buna yazacak yorum bulamadım, delile de gerek yok, at dediler atıyoruz!)
OHAL’DE KİM YETKİLİ
Anayasa Mahkemesinin ‘OHAL’de yetkili ben değilim’ kararı şu soruyu haklı kıldı: o halde kim yetkili? Kaçınılmaz ve tek cevap: AİHM. Kanun Hükmünde Kararnamenin anayasaya uygunluğunu denetleyemeyen bir kurul, söz konusu kararnameden kaynaklanan eylem ve icraatların evrensel insan hakları sözleşmelerine uygunluğunu da denetleyemeyeceğini ilan etmiş oldu.
Böylece 100 bini aşkın mağdurun her birinin ayrı ayrı iç hukuku tüketme zorunluluğu ortadan kalktı. AYM iç hukuku bizzat kendisi tüketmiş oldu. Bu mağdurlar için müjdeli bir haber. Artık sonuca daha kolay gidilebilir. Ancak AİHM usul kurallarına azami dikkat gösterdiği için AYM başvurularını ihmal etmemek lazım. Ret kararlarının büyük çoğunluğunun bu gerekçeyle verildiğini unutulmamalı.
AKP İLÇE BAŞKANI: TUTUKLA DEDİK TUTUKLADILAR, BIRAK DEDİK BIRAKTILAR
‘Yüksek Mahkeme’ bu halde (pardon OHAL’de!). Peki yerel mahkemelerin durumu farklı mı? Bir AKP ilçe başkanının şecaat arz ederken söyledikleri perişan hali özetliyor:
“17 Temmuz gecesi İçişleri Bakanımız Efkan Ala’yla görüştüm, bilgilerini istedi. Ve İç İşleri Bakanımız Kırşehir Milletvekili Hacı Turan beyi görevlendirdi. Ben istişareyi Kırşehir milletvekiliyle sürdürdüm. Bir hafta sonra kaymakamımız B.B tutuklandı. Sonra İHH Zonguldak İl Başkanı, İHH Genel Başkan Yardımcısı geldiler. Asla B.B’in bu yapıyla hiçbir ilgisinin olmadığını kendilerinin sonuna kadar kefil olduklarını söylediler.
“Bu gelişmeler neticesinde hata olabileceğini düşünerek konuyu İl Başkanımızla paylaşarak değerlendirdik. Sonuç olarak Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar, kendisine minnettarım çok teşekkür ediyorum bir gününü bu konuya ayırdı. Birlikte İç İşleri Bakanlığına gittik. İç İşleri Bakan müsteşarı Selami Altınok’la yaptığımız görüşmede, vekilimizin referansının önemli olduğunu, konunun tekrar incelenmesini, eğer realist bir bilgi-belge yoksa derhal görevine iade edilmesi talimatını verdi ve üç gün sonra Kaymakamımız görevine iade edildi. Konu bundan ibarettir.”
Hukuk devleti masalı da burada bitti. Şayet İHH veya AKP teşkilatlarından bir tanıdığınız varsa işiniz kolay yoksa istikamet AİHM.