Masum yargı mensubu arkadaşlarını tutuklayan Hakimden mektup!
Merhaba. Size …. Adliyesi’nden yazıyorum. Bunu 1 haftadır yazdım ama gönderip göndermeme konusunda oldukça kararsızdım. Lütfen bunu ‘hakimden itiraflar’ gibi bir ifadeyle yayınlamayın. Bu, çektiğim vicdan azabının çok ufak bir dışa vurumudur.
17 yıllık hakimim. Bugünleri göreceğimi bilsem çoktan istifa ederdim yada hukuk okumazdım.
Hayatımın en zor günlerini yaşıyorum.
Sosyal demokrat biri olmama rağmen korkuyorum. Tanıyan herkes de benim geçmişimi, öğrencilik yıllarımı ve yaşantımı bilir. Ama bazı yaşanan örneklerden dolayı artık kendi çevremden bile korkuyorum. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası medyada yazılıp çizilenleri okuduğumuzda, tutuklanan bazı meslektaşlarımız ve çok yakın arkadaşlarımız için, “hain, kendisini nasıl da gizlemiş” “nasıl olur o da mı? Bunca zaman bizi de mi kandırdı” gibi şok geçirdiğimiz ifadelerle tepkimizi dile getiriyorduk.
Adliyede o sıralarda bu yapının mensuplarının kendini çok iyi gizlediğini düşünüp konuştuğumuzdan, çok rahat bir şekilde tutuklama kararları alabiliyorduk. Şimdiye kadar 20’ye yakın meslektaşımı tutuklamak zorunda kaldım. Birisi samimi olduğum okul arkadaşımdı. Tutukladıktan sonra göz göze geldiğimizde tek bir söz etmedi. Bana baktı, gözü dolmuş, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. O gün gözünün yaşına dahi bakmadım. İçimde bir nefret vardı. Kaç yıllık arkadaşımı tanımamışım. “Hain, bana hiç bir kez olsun Fettullahın adamı olduğunu söylemedi” dedim içimden.
Şimdi ise tutuklananlara bakınca o gün arkadaşımın o durumu gözümün önünden gitmiyor. Ben de aynı durumda olabilirdim. Ve keşke diyorum bir kelime etseydi bana. Küfür bile etseydi razıydım. Ama o sessizliği beni bugün yıkıyor.
Gözleri dolduğunda benim verdiğim karara mı ağladı, yoksa bana mı ağladı… Arkadaşımdı, dostumdu. Onun için de ben öyleydim. Şimdi ise ben onu tutuklamıştım. 2 çocuğundan ayırdım…
Ailesinin durumunu çok kez öğrenmeye çalıştım ama kimseye soramadım. Eşi, çocuklarıyla beraber annesinin evine yerleşmiş diye duydum. İki kez oturdukları evin önünden geçtim, kapıyı çalmaya cesaret edemedim. İkinci gidişimde kapı açıldığında daha hızlı adımlarla ilerledim. Eşi çıkarsa beni görsün istemedim. Çocuklarını görmek istemedim. Gidip konuşayım diye vicdanımı rahatlatmaya çalışırken kötü olduklarını görürsem daha ağır ıstıraplara mahkum edebilirdiler beni. Hızla uzaklaştım.
Diğer tutuklamak zorunda kaldığım meslektaşlarım peki… Onların ailesi ne durumda bilemiyorum bile. Af dilemeye bir gün yüzüm olmayacak.
Artık her gün lanet ederek uyanıyorum güne. Adliyeye gelmek bile istemiyorum. Verdiğim kararları her gün sorgulamaya başladım. Atandığım yeni mahkemede neyseki artık bu davalar önüme gelmiyor. Tutukla baskısından kurtuldum, tutuklamazsam başıma gelecekleri düşünmekten de kurtuldum. Ama bu vicdan azabından hiç bir zaman kurtulamayacağım…
Kendimi düşündüm. İstedikleri kararları almazsam bana da ‘Fetöcü’ dediklerinde kime derdimi anlatabilirdim. Herkes beni biliyor, tanıyanlar öyle değil der miydi? Belki de benim için bu itirazı yapacağına emin olduğum tek kişi okul arkadaşım, can yoldaşım dediğim Savcı …. idi. Onu da ben tutukladım. Kendi çocuklarıma sarılamıyorum. Onların varlığı intihar etmeme engel oldu. Örnek bir baba iken onlar için, bugün alkolik bir babaya dönüştüm.
Tutuklu olan onlar değil, benim. Kaybetmekten korktuğum şu küçük dünyama hapsettiler beni..