Ölüm için hazırlık yapıyor muyuz?

Dr. Ali Demirel, konusunu samanyoluhaber.com okurlarının belirlediği aylık yazı dizilerine devam ediyor. Bu ayın konusu: Hayatın en büyük gerçeği ölüm ve ötesi. Bugün 5. bölümü yayınlıyoruz. Bu bölümde de Demirel okuyucudan gelen soruları cevaplıyor

SHABER3.COM

ALİ DEMİREL- SAMANYOLUHABER.COM 

Ölüm için hazırlık yapıyor muyuz?

Her insanın dönüp mazisine baktığında bazen buruk bir tebessüm, bazen gözyaşı çeşmesini açan bir hüzün, bazen kaçırılan fırsatlar için gönülden kopan bir pişmanlık ifadesi “keşke”, bir başka zaman da manasını bulmuş dakikaların içte hasıl ettiği neşe ile anacağı “hey gidi günler”i vardır.
Evet, yıllar su gibi akıp gidiyor ve her an büyük hesap gününe bir adım daha yaklaşıyoruz. Adım adım yaklaştığımız bu büyük güne acaba ne kadar hazırız? Yaş hanesine eklenen her rakam, günlük hayatın içindeki koşturmaca, sosyal alanda edinilen çevre, makam, şan-şöhret ve her türüyle büyüme, insandaki pek çok his ve düşünceyi değiştirebiliyor. 
Belli bir müddet cennet beratını alacağımız bir imtihan salonu olarak gördüğümüz bu dünya, zamanla cazibe oklarıyla gönlümüzü yaralayabiliyor bizi kendine mahkum ediyor.. zevk, şatahat, lüks, itibar görme, sayılan ve hürmet edilen biri olma, daha iyi yaşama, daha yukarılara çıkma arzularının esiri köleler haline getirebiliyor. 
Oysa Bediüzzaman Hazretleri’nin çok güzel ifade ettiği bir gerçek var: “Ölüm, o kadar kati ve zâhirdir ki, bu günün gecesi ve bu güzün kışı gelmesi gibi ölüm başımıza gelecek. Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor, elbette bu ecel celladının elinden ve kabir haps-i münferidinden kurtulmak çaresi varsa, insanın en büyük ve her şeyin fevkinde bir endişesi, bir meselesi bu olmalıdır.” (Âsâ-yı Mûsa, s. 15)
İşte aldanmamış bir insan olarak ölümle yüz yüze gelebilmek için ara sıra maziye dönme, dünün hatıralarını yâd etme, ölümü tefekkür etme ve böylece bugünün bağrında gelişen nefsani ve şeytani tuzaklara karşı tetikte olma bir yoldur. Fakat bundan daha emin bir yol vardır ki o da, sürekli her şeyin sahibi Cenab-ı Hakk’ın rahmetine sığınma ve O’na el açıp merhamet dilenmektir. 
Böyle bir insan ölümü aklından çıkarmaz, ona hazırlanır. Âhireti önemser, orada kendi işine yarayacak amellere bakar. Ölümü hatırlayan kimse, dünyanın varlığına da darlığına da aldırmaz.
Hz. Ebû Bekir, “Kabre azıksız giren, denize gemisiz girmiş gibidir.” buyuruyor. Ölüme hazırlık, kötülüklerden uzaklaşıp günahları terk etmekle, gasbedilen hakları sahiplerine vermekle, kalplerden kini, nefreti ve düşmanlığı silmekle; anne-babaya iyilik ve akrabalık bağlarını gözetmekle olur. 
Mana büyükleri derler ki, ölümü çokça hatırlayana üç şey ikram edilir: Günahından hemen tövbe etmek, kalbi kanaatkâr olmak ve ibadette gayretli olmak.. Ölümü unutana da üç şey verilir: Tövbeyi hep ertelemek, kendisine yetene râzı olmamak ve ibadette tembellik.
Hep hazırlıklı bulunmalı ve öteler için azık biriktirmeli. Hiç kimsenin ne zaman öleceği belli değil. Dolayısıyla hayatını şuurlu ve her an ölüme hazırlıklı yaşayanlar olduğu gibi, yer yer gaflete düşenler de olabilir. Bununla beraber, ölenlerden ibret almasını bilen ve bütün müminler için dua ve istiğfar, hayır ve hasenatlarla onların arkasından yardımlarına koşmak isteyenler de vardır.
Allah, insanlara bu dünyada çeşitli sorumluluklar yüklemiş ve onlara gözetmeleri gereken sınırları bildirmiştir. İnsan, bu sınırları göz ettiği, emredilenleri yerine getirip yasaklardan sakındığı ölçüde ruhen olgunlaşır, aklı ve şuuru gelişir, kendisini mânen/maddeten eğitir. 
Başına gelen olaylara sabretmesini, her durum karşısında Allah’a yönelmeyi, yalnız O’ndan yardım istemeyi, O’na karşı içli bir sevgi ve saygı dolu bir korku duymayı öğrenir, Allah’a karşı sağlam bir iman ve tam bir teslimiyet kazanır. 
Allah’ın yarattığı nimetlerin değerini anlar ve bu sayede Allah’a karşı olan şükrü/sevgisi/yakınlığı ve hayranlığı artar. Sonuçta, Allah’ın beğendiği, akıllı ve ahlâklı ideal bir mümin haline gelir, cennete lâyık olur.
Allah’ın özel olarak yarattığı bu hikmetli olay, dünyadaki eğitimin bir parçası olan imtihan ortamının sırrını içerir. İnsan, bu dünyada başına gelen sayısız olaylarla sınanır ve bu imtihandaki başarısı oranında ebedî hayatında ceza veya mükâfata kavuşur. Hiç kimse, kendi imtihanının ne zaman son bulacağını bilemez. Bu süre bazen uzun, bazen de kısadır.
Bu sebeple, uzun yaşama hesapları yapma yerine insan, Allah’a karşı sorumlu olduğunu ve hayatının hesabını vereceğini bilerek, Kur’an’ın rehberliğinde yaşamalıdır.
Aksi halde sonsuz hayat için bir hazırlık yapmaması, bunun için kendisine tanınan bu biricik fırsatı kaçırması ve ebediyen cennetten mahrum kalması gerçekten de çok acı bir durum olur. Böyle biri, azap mekanı olan cehenneme gidecek bir ahlâk gösteriyor, demektir. Bu nedenle dünyada boşa geçen her saniye hem çok büyük bir kayıp hem de çok acı bir sonuca doğru atılan yeni bir adımdır.
Madem gerçek budur, öyleyse bu gerçeğin dünyadaki her şeyden daha önemli olması gerekir. Hayatımızda karşımıza çıkacak muhtemel olaylar için önceden hazırlık yaptığımız gibi, ölüm ve sonrası için de hazırlık yapmamız elzemdir. Zira ölecek olan biziz. Ölümden sonra karşımıza gelecek olaylarla da tek başımıza biz muhatap olacağız. 
Ebedî kurtuluşu isteyen insanlara Allah şöyle emreder: “Ey iman edenler, Allah’tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine bir baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşir, 59/18).
Bahsedilen bu hazırlık, panik ve stres içinde ölümü beklemek değil; onun Allah tarafından gelen bir gerçek olduğunun bilinci içerisinde kadere teslim olmaktır. Önemli olan da uzun ya da kısa yaşamak değil; bu süre içinde tüm yaşamın Kur’an ve sünnet rehberliğinde değerlendirilmiş olmasıdır. 
Allah’ın verdiği süreyi kendi heva ve heveslerinin doğrultusunda, değersiz işler peşinde koşarak sorumsuzca tüketenler ise ölümle karşılaşmayı elbette ki hiç istemeyeceklerdir: “Size dünyada öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi?” (Fâtır, 35/37) âyetinde, insana tanınan sürenin gerçek değeri ve amacı açıkça tarif edilmiştir.
Madem ki durum böyle; “Her nefis ölümü tadacaktır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ, 21/35); “Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.” (Kehf, 18/7) gibi gerçekleri unutmadan imtihanımızı en güzel şekilde vermeye çalışmalıyız. “Geleceği kesin olan her şey aslında yakındır.” (İbn-i Mâce, Mukaddime 7) 
Her gün o bize, biz de ona biraz daha yaklaşıyoruz...


TWİTTER : @aliihsandemirel


<< Önceki Haber Ölüm için hazırlık yapıyor muyuz? Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER