Son birkaç yılda o kadar çok şey ters yüz oldu ki… Masum ile suçlu birbirine karıştı. Adaletin dağıtılmasına vesile olması gereken kişiler demir parmaklıklar ardına gönderilirken, arkalarında derin bir boşlukla birlikte boynu bükük eş ve çocuklar bıraktı. Hukuksuz operasyonlarla gözaltına alındıkları sırada kiminin eşi 3 aylık hamileydi kimininki 6 aylık.
İşte Terör ve yolsuzluğu soruşturan polislere yönelik yapılan operasyonlar kapsamında tutuklanarak cezaevine konulan emniyet mensuplarından on tanesinin geçen sürede çocukları oldu. (Sayfada dokuz kişiyi göreceksiniz. Polis eşlerinden biri ise ne konuşmak istedi ne de fotoğraf vermek... Çünkü kendisi de işinden olabilirdi!) Lakin ne onları doğru dürüst görebildiler ne de doya doya koklayabildiler. Yeni doğan evlatlarına duydukları hasreti, yarım saatlik görüşmelerle gidermeye çalıştılar. Bugün babalar günü. Ve onlar çocuklarının ilk babalar Günü'nde demir parmaklıkların ardında. Ne hissediyorlar peki? Aileleri ne halde? anneler, yeni doğan bebekleriyle eşleri olmadan nasıl ilgileniyor? Babalar bebeklerini dünya gözüyle ilk kez gördüklerinde ne hissettiler? Eşlerine neler söylediler? O bebeklerin anneleriyle konuştuk.
Leman Sena dünyaya geleli henüz bir buçuk ay oldu. Bebeğini babası yanında yokken dünyaya getirmenin nasıl bir his olduğunu soruyoruz anne Emel Yuyucu'ya. “Ateş düştüğü yeri yakıyor.” diye cevap veriyor. Eşinin son üç aydır tutuklu olduğunu ama aslında bir buçuk senedir sıkıntılı bir süreçten geçtiklerini anlatıyor. Yer değiştirilmesi, açığa alınması, ihracı vs. derken bir süredir zor zamanlardan geçtiklerini, babasının bebeğini henüz sadece bir kere görebildiğini dile getiriyor. İleride babasına gelişimini gösterebilmek için kızının sürekli fotoğrafını çekiyor. Geçen sene yine bu sürecin stresiyle Anneler Günü'nde bebeğini kaybetti Emel Yuyucu. Kendisinden dinleyelim: “Allah'a şükür bu sefer yavrumuzu yine onca strese rağmen kucağımıza alabildik. Doğum sıkıntılı oldu. Stres altında olduğum için erken doğum yaptım ve bu sebeple bebeğimin ciğerlerinde bir sıkıntı baş gösterdi. Yoğun bakımda bir hafta kaldı. Bu süreçte hep yalnız kaldım. Eşim olmadan çocuğumu kucağıma almak çok zordu benim için. Bebeği yanına ilk götürdüğümüzde kucağına nasıl alacağını bilemedi. Önce baktı bir süre, çok heyecanlıydı. O şekilde tattı babalığı.”
Ömer Naci, henüz üç aylık bir bebek. Ahmet Burak ve Mehmet Semih isimlerinde iki tane ağabeyi var. İsmini babası koymuş, Hz. Ömer gibi insanlara adaletli olsun diye. Muhammed Ali Iklı, 11 aydır cezaevinde. Bebeğini birkaç kez kapalı görüşte görmüş ve kucağına alabilmiş. Eşi Betül Iklı, ilk başlarda çocukları babalarına götürmeye tereddütlü olduğunu, eşinin acı çekmesini istemediğini söylüyor. Ama en azından camın arkasından da olsa, onların gelişimlerini az da olsa takip edebileceğini düşünmüş. Eşinin görüşmelerde çocukları gördükçe çok duygulandığını anlatıyor: “Çocuklar olunca insan bir yerde kendi acısını düşünmüyor. Onlar çok daha fazla özlem çekiyor. Bebek neyse de abilerine bu durumu anlatmak daha zor. Adalet anlayışlarının zedelenmemesi için babalarının orada çalıştıklarını söylüyoruz çocuklara. Büyük oğlum artık isyan etmeye başladı. Babasına kızıyor, ‘hiç mi izni yok bizi gelip görmeye' diyor. Çocukların, bu dönemi en az hasarla atlatmasını istiyorum. Onun için çabalıyoruz. Bebeğimizin doğumu hepimize çok iyi geldi, umut oldu bize. Hatta ortanca oğlum, babasının gelişini müjdeliyor diye algıladı kardeşinin gelişini.”
Merve Danacı (Hasan Hüseyin Danacı'nın eşi): Görüşmelerde elini uzatıyor ama cama çarpıyor
Babası tutukluyken dünyaya gelen bir diğer bebek de on aylık Betül Yağmur. Onun da ismini babası koymuş. Babasız çocuk büyütmenin çok zor olduğunu belirtiyor Merve Danacı. Eşi, geçen gün bir mektup yazmış kendilerine. Tahliye olduğu gün kızını kendisinin uyandıracağını hayal etmiş. Onunla ilk defa beraber kahvaltı yapacaklarını, onu uyurken izlemeyi düşünmüş. Eşine kulak verelim: “Çok özlediği her halinden belli oluyor. Kapalı görüşmelerde bebeği görünce elini uzatıyor ama cama çarpıyor. Son gittiğimde bebeğin emeklediğini söyledim. Hem sevindi hem de burkuldu buna şahitlik edemediği için. İlk bebeğimiz, o yüzden benim için çok zor çocuğumu babasız büyütmek. Tek başıma çocuk yetiştireceğimi hayal etmemiştim. Her kadın doğumunu, o sırada eşinin yanında olacağını ve çocuklarını beraber büyüteceklerini hayal eder. Hiçbiri olmadı. Bir misafirliğe gittiğimizde arkadaşımın bebeğini videoda izlemiştim. Babasının kucağına atlıyor, onun boynuna sarılıyordu. Kızımın bu duygudan mahrum şekilde büyüyor olması beni çok etkiliyor.”
Gülşah Ardıç (İsa Ardıç'ın eşi): Hamileyken aşırı stresten dolayı zona hastası oldum
Gülden Hanzede, henüz iki aylık. Ne o babasını ne de babası onu doğru düzgün görebilmiş. İsa Ardıç, eşi hamileyken içeri alınmış. Gözaltına alındığı zaman henüz bebeklerinin doğmadığını, çok stresli günler geçirdiklerini söylüyor Gülşah Ardıç. Sıkıntılar ve aşırı stres, hamile olduğu dönemde birçok hastalığın kendisine musallat olmasına sebep olmuş: “Sekiz aylık hamileyken, zona hastalığına yakalandım. Evimiz barkımız belli değildi. Bir orada bir burada kalıyorduk. Bir de üç buçuk yaşında bir oğlum var. O da sürekli babasından bahsediyor. Onu arıyor. En çok da çocuklar etkileniyor aslında. Günler geçiyor ama çocuklar, babalarıyla kuracakları bağdan mahrum büyüyor.” Her ne kadar şu anda yüzleri gülmese de bu zor zamanların biteceğini ve evlatlarının babalarına kavuşacağını dile getiriyor Ardıç: “İnşallah bugünler geçecek, sabredeceğiz. Babalar evlatlarına kavuşacak.”
Semra Işık (Mehmet Işık'ın eşi): İkinci defa gördüğünde ‘çok değişmiş' dedi
Semra Işık, iki aylık bebeği Murat Bülent'i tek başına büyütüyor. Eşi tutukluyken doğum yapmış ve onsuz büyütmenin çok zor olduğunu dile getiriyor. Bebekleri doğduğunda eşinin, “Belki onu kucağına ilk babası alamayacak ama belki Peygamberimiz alır.” dediğini söylüyor: “Böyle güzel bir teselliyle kendimizi teskin ettik. İlk gördüğünde sürenin az olmasından dolayı hiçbir şey anlayamadı. Bol bol kokladı bebeğini, evlat kokusu cennet kokusu sonuçta. İkinci defa gördüğünde çok değişmiş dedi. Ne kadar büyüdüğünü anlayamıyor, gelişiminden bîhaber. Bir de kızımız var dört buçuk yaşında. Hadi biz anlayabiliyoruz yaşananları, hukuk yok. Ama onlara anlatamıyoruz. Aslında asıl özlem ve zorluğu onlar yaşıyor. Zorluklar geçecek elbette. Bunda da vardır bir hikmet.”
Merve Bolat (Şeref Bolat'ın eşi): On beş dakikada ne hissedilebilir ki?
İki aylık bebeği Yusuf Eşref Bolat ile birlikte zor bir süreçten geçtiklerinin bilincinde Merve Bolat. Fakat haklı olmanın getirdiği bir sabırla bu zorluğu aşmaya gayret ediyor. “Haklı olduğumuzu bilmesem bu kadar sabırla bekleyemezdim muhtemelen. Çok şükür geçip gidiyor zaman ve Allah'ın izniyle bunu da atlatacağız.” Anne Bolat'a göre, eşi bebeğin henüz çok da farkında değil. Hamilelik döneminde de doğum sırasında da yanında olamadığını söylüyor: “Dolayısıyla o süreçten mahrum oldu. Sadece iki kez görebildi bebeğimizi. O kısa görüşmelerde az da olsa babalığa dair bir şeyler hissedebiliyor. On beş dakikalık görüşmelerle ne kadar babalık duygusunu hissedebilir ki zaten?”
Zehra Kopar (Hikmet Kopar'ın eşi): Dokunamadığı için kapalı görüşlere götürmüyorum
Asım Yiğit on aylık. Asım'ı babası, ilk kez on üç günlükken açık görüşmelerde görebildi. Anne Zehra Kopar, babası görüp de dokunamayınca daha fazla üzüldüğü için bebeği kapalı görüşmelere götürmediğini söylüyor. İnsanların empati yapmasını istiyor: “Bütün kadınlar tek başına doğum yapmayı ve çocuk büyütmeyi düşünsün. Hakikaten çok zor ama şükür ki ikimizin de aileleri her zaman yanımızdaydı. Bu çocuklar bizlere şifa oldu. Onunla uğraşıyorsunuz, zaman geçiriyorsunuz. Hiçbir şey unutturamaz babasını ama en azından ona söyleyeceğim şeyler var evladıyla ilgili. Üç çocuğumuz var. Geçen gün her birinin hatıralarını dün gibi hatırladığını söyledi ama ‘Asım'la ilgili hiçbir şey hatırlayamayacağım.' dedi. Çok zor bir şey bu.”
Hilal Avşaroğlu (Ramazan Avşaroğlu'nun eşi): Allah tüm bebekleri babalarına kavuştursun
Ömer Zikri, daha bir aylık. Babası bir kere görebildi onu. İlk gördüğünde çok duygulanmış. Kucağına almış ve hep onunla ilgilenmiş. Anne Hilal Avşaroğlu, bebek çok küçük olduğu için babasının onu kucağına zor alabildiğini söylüyor: “Çok tedirgindi. Onu tam anlamıyla idrak edemedi. Bir saatte ne kadar hasret giderebilir ki?” Eşinin işinin zor olduğunu fakat arkada kalanların da işinin kolay olmadığını belirtiyor Hilal Avşaroğlu. Hem onların acısı var hem de çocukları tek başına yetiştirebilmenin telaşı. Çocuklar da babalarından mahrum büyüyor: “Çok şükür ailelerimiz yardım ediyor ama babanın ve eşin yerini hiçbir şey tutmuyor. Şu anda söylemek istediğim tek şey bir an önce dışarı çıkmaları, özgürlüklerine kavuşmaları. Allah tüm bebekleri babalarına kavuştursun.”
Esra Saygılı (Yakub Saygılı'nın eşi): Ahizeden sesini duymaya çalışıyor
Kenan Şamil, henüz yedi aylık. Doğduğundan beri babasından ayrı. Yakup Saygılı, sadece açık görüşlerde kucağına alıp birkaç defa koklayabilmiş bebeğini. Kapalı görüşlerde de ahizeyi kulağına götürüp babasının sesini duymasını sağlıyorlarmış Kenan bebeğin. Anne Esra Saygılı, çok neşeli ve güleç bir çocuk olduğunu söylüyor. Babalarıyla aralarında gizli bir iletişim olduğunu, birbirleriyle konuşmadan anlaşabildiklerini dile getiriyor: “Hem eğitimleri hem de gelişimleri açısından tüm yükü omuzladım gibi. Allah'a şükür annem ve babam yanımda, destek oluyorlar sonuna kadar. Eşlerimiz yanımızda olmadığı için hem annelik hem de babalık yapıyoruz. Allah başımızdan eksik etmesin onları. Gelecekler ümidiyle bekliyoruz. Adaletin tecelli etmesini bekliyoruz daha doğrusu. Türkiye'de hukuk tekrar inşa edildiği takdirde yanımıza gelirler inşallah. Çocuklarımla beraber hepimiz babamızla iftihar ediyoruz. Yaşadığımız tüm zorluklara rağmen eşim, çocuklarımız daha güzel bir Türkiye'de büyüyecek diyor. Biz de umutluyuz.”