Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Oryantalistlerin Talihsizliği - 1
M. Fethullah Gülen Hocaefendi diyor ki: “Oryantalistler ön yargı ile baktıklarından dolayı, İslâm’ı iyi bilseler de Allah onlara hidayet nasip etmiyor. İradelerini iman etmeye yetecek kadar kullanmıyorlar.”
Üstad Bediüzzaman Hazretleri ise, “İMAN, Sadeddin Taftazani'ye göre, ‘Cenab-ı Hakk'ın, istediği kulunun kalbine, cüz’î iradesini sarf ettikten sonra bırakıp yerleştirdiği bir nurdur’ denilmiştir. Öyleyse, İMAN, Şems-i Ezelî olan Cenab-ı Hak tarafından insan vicdanına ihsan edilen bir nur ve bir şua’dır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır.” (İşâratü’l-İ’caz tefsirinden)
Bu ifadelerin gerçekliğini hep müşahede ettim, gördüm ki, cüz’î iradelerini o imanı elde etmek için kullanmayanlara, ne anlatırsan anlat asla o güzel iman onlara nasip olmuyor.
* * *
Hocaefendi, “Fedâkâr ruhlar, umumî belâ ve musibetlere karşı kurban oluyorlar” demişti. Hacı Kemal Ağabeyin vefatından sonra onun gelecek belalara karşı paratöner olduğunu söylemişti.
1971’de ihtilafların Nur Cemaatı içinde çoğaldığı zamanda Manisa Karaköy Kur’an Kursu'nun değerli Hocaefendisi Abdülkadir Hocamız Cenab-ı Hakka niyaz edip bu ihtilaf belasının def olması için kendisinin kurban olmasını istedi. Bir arabanın içinde cayır cayır yanarak arkadaşlarıyla beraber feda-i can eylediler. Oğlu Hafız Memduh Ongan kardeşimiz de aynı fedakar ve cefakâr ruhla bir Kurban Bayramında Hizmet için koştururken yine bir trafik kazasında şehit olup ruhunun ufkuna yürümüştür.
Hocaefendi, “Bazı insanlar yaşlarının üstünde olurlar. Bunu çok yakın olmayanlar bilemezler. Görünmeden bilinemez. Onlar; ‘Sâbikûnu evvelûn…’ İçimde bir kasvet vardı. Demek ‘Nazım Gökçek’in vefatı içinmiş.’ diyor. Aslında Fethullah Gülen Hocaefendi İzmir’e ilk geldiği sene bizi Kestane Pazarı Caminin içine toplayıp vefat eden Atıf Ural Ağabey için tevhidler çektirip dualar ettirdi. Seneler sonra dedi ki: “Beni rüyamda ulu bir divana celbeden ‘O mesele seni alâkadar etmez!’ diye ikaz ettiler. Çünkü ben, Atıf Ural’ın o hoş edâlı güzel Risale-i Nur okuyuşunu çok severdim. Hayatını hizmete vakfedeceğini ümit ediyordum. Öyle olmayınca, çok üzülüyor, onun adına kendime kahırlanıyordum ki, böyle bir rüya gördüm.”
“Kendi estetiğinizi alıp ileri götürmeye SANAT denir. Günümüz düşünce tarzını daha da derinlere götürmelisiniz. Yıllardır NAKARAT’tan kurtulamadık. Taklid’de velûdiyet (doğurganlık) yoktur.” diyor, Hocaefendi…
“Ruhumuzun Heykelini Dikerken” isimli kitabında Hocaefendi, Yeryüzü Mirasçılarının vasıfları üzerinde dururken, sekizinci vasıf olarak SANAT DÜŞÜNCEMİZİ söylüyor. Ancak şimdilik hiçbir izaha girişmeden kısaca şöyle diyor: “Şimdilik belli mülahazalara binaen, Jülvern gibi: ‘Bir kısım çevreler BİZİM KRİTERLERİMİZ içinde henüz böyle bir yolculuğa hazır değiller.’ Deyip böylece bu mütâlâamızı da noktalıyoruz.”
Ama Hocaefendi bir başka mütalaasında bu hususta şöyle diyor: “Değişik güzellikler, araştırma merkezlerinin ürünleridir. Sanatkâr SANCILI OLUR. Bu sancı ilhamlara bir kamçı vazifesi görür. Sanat, ruhun soluklarıdır. Bizim düşüncemizin bilinmesi lâzım”.
Bir profesör arkadaşımız Hocaefendi'ye: “Hocam, bazı sempozyumlara katılıyoruz, hep bilinenleri tekrarlıyorlar… Hiçbir orijinallik bulamıyoruz. Neden?” diye sorunca Hocaefendi; “Çünkü hiç dertlenme ve sancılanma yok… Başka türlü nasıl bir ilham doğacak ki?!..” demişti.
2005 senesindeki bir sohbetinde ise şöyle diyordu: “Ruh inceliğinin tezahürleri vardır. Objektif ve sübjektife isyan nereye kadar? Sanatkâr ruhlu kimselerde edep ve incelik esas mânasını aksettirir. Mücerrede seyahati sonuna kadar götürmek lâzım… Bayraklaşmış bir milletin RUH İNCELİĞİ de onu bayraklaştıran bir başka yanı. Ne koyarsan içine sığan derin bir çerçeveyi sonsuz ufuklara taşıma… Bunu sevmede ısrarlı olmak lâzım… Bunları kendi çerçevelerinde imrendirmek ve mükâfatlandırmak lâzım.”
Hocaefendinin bilhassa yazılarında bu ruh inceliğinin tezahürleri çok ayan beyan… Bu hususta Cemal Türk Hocamızın, çok derin ve çok enfes tesbitleri ve tefahhusları mevcut… İnşaallah uzun zamandır tecessüsle yakaladığı bu güzellikleri kitap haline getirir de herkes bu keşiflere âşina olma imkânı bulur…