Özgür Özel, iktidarın Kürt açılımı ile amacının otoriter rejimi kalıcılaştıracak bir Anayasa değişikliği olduğunu bildirerek, “Biz bunda yokuz” dedi.
Erdoğan’ın gelişebilecek durumlara ölçme, değerlendirme amaçlı başlangıçta riskli yolu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yürüttüğüne dikkati çeken Özel, “Bahçeli verilen görevi yapıyor, Erdoğan konuşsun” ifadelerini kullandı.
Özel’in sorulara verdiği yanıtlar ana başlıkları ile şöyle:
Bir kişinin konuşması ya da iki kişinin, Abdullah Öcalan’ın konuşması ve özgür kalmasıyla Tayyip Erdoğan’ın da istediği Anayasa değişikliğini yapmasıyla bir mesele hallolmaz. Kişisel mesele değil, toplumsal bir sorun var. Kürt sorunu diye bir sorun olduğunu Devlet Bahçeli ve onu ne derse ayakta alkışlayan grubu dışında herkes kabul ediyor. Belki 1-2 aşırı sağ parti vardır. Ben daha Bahçeli konuşmadan da söyledim, biz bütün Kürtlerin sorununu çözmek ve bütün Kürtlerin kendisini eşit hissettikleri bir Türkiye istiyor, bunun için de demokrasi vaat ediyoruz. Başka hiçbir şey değil.
Bu yol yürünecekse bunun için bizim iktidarımızı beklemek yerine varsa bu konuda bir iradeleri, birlikte Meclis’te Türkiye’nin demokrasi sorunlarını çözelim, çünkü Türkiye’deki Kürtlerin kendilerine özgü sorunlarının en temelinde de demokrasi sorunları yatıyor. Bu sorunlar Meclis’te hiçbir partiyi dışarıda bırakmadan çözülebilir.
Çatışmalı süreçler, terör sorunu bütün dünyada nasıl çözülüyorsa öyle bir yöntemi izlemek ve onun dört temel unsuru şeffaflık, karşılıklı güven artırıcı adımlar, birbirine tutamayacağı sözler vermemek ve verilen sözleri tutmak, olmazsa olmazı toplumsal mutabakat. Şehit aileleri ve gazilerin yüzlerine bakamayacağımız bir çözüme razı olamayız.
Meclis’te yürümeli bu iş. Sivil toplum dahil edilmeli. Meclis odaklı bu süreci yürüttük, Meclis dedi ki ‘Çözdük Kürtlerin taleplerini”. Kürtler de dedi ki ‘Tamam’, o zaman Türkiye çok büyük bir kazanım elde etmiş oluruz.
Devlet Bey’in dediği yöntemde büyük riskler olduğu gibi dünyada bir süreci böyle çözen ülke yok. Çözemezsin. Sorunun varlığını kabul etmeden nasıl çözüm üreteceksin.
Bahçeli çözüm arayışında değil. Özal’dan beri, Türkiye’nin 40 yıl önce yaptığı bir mesele, Kürt sorununun varlığını kabul etmek. “Kürt sorunu yoktur” dersen yarım asır geri götürürsün meseleyi. Öyle yapıldığı dönemlerde terör ortaya çıktı. “Kürt sorunu vardır, çözelim yerine, Kürt sorunu yoktur” dersen, Abdullah Öcalan’ı salarsın ama adı PKK ya da başka bir terör odağı ortaya çıkar. Bu doğru bir şey değil. Sorunu kökünden çözmek lazım. Dünyada demokrasi, müzakere ve toplumsal uzlaşı olmadan çözülebilmiş bir çatışmalı süreç yok.
(Bahçeli’nin Öcalan davetinden sonra ‘Kürt sorunu yoktur’ sözlerinin amacı)
Bu soruya Bahçeli yerine Erdoğan’dan yanıt beklemek lazım. Bahçeli’nin çokça kullandığı bir ifadeyle sormak lazım: Ortağınız Bahçeli ne amaçlamakta, ne söylemeye çalışmakta, bu ne manaya gelmektedir?
Anayasa’nın ilk dört maddesinde bir mutabakat olmalı. Anayasa’nın başka maddelerinde bir itiraz olabilir ama anayasalar mutabakat metinleri. Şu anda bir Anayasa değişikliği zemini Türkiye’de çok başka tartışmaları berberinde getirebilir. O nedenle bu işin sonu dönüp dolaşıp Anayasa değişikliğine gelip de, Tayyip Bey’in bizi birkaç manevra ile çekemediği masaya bu yolla oturtmaya çalışıyorsa biz orada yokuz.
Ama Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. İlk dört maddeye dokunulmaksızın birçok madde daha demokratik, kapsayıcı yazılabilir. Bu Kürtlerin de kendini daha iyi hissetmesini sağlayabilir ama şu günkü aşamada bir Anayasa değişikliği yapmak gibi bir gündem yok. Biz orada yokuz. İş Anayasa değişikliğine gelecekse biz orada yokuz.
Demokratik ülkelerde bir sorunun olup olmadığına sorunu ifade edenler, otokratik ülkelerde sorunun olup olmadığına otokratlar ya da diktatörler karar verir. Bugün diktatoryal bir tavır içinde Devlet Bahçeli. Türkiye’de birçok insan “Kürt sorunu var” diyor, “Hayır yok” diyor. Bunu demekle sorun ortadan kalkmaz. Bu yüzden açılım dedikleri şey demokratik değil aksine diktatoryal-otokrat bir açılım yapıyorlar. Adı süreçse demokratik değil dayatmacı bir süreç. Sürecin bu haliyle uzlaşmamız mümkün değil. “Sorun var mı yok mu” diyenlerin sokağa çıkıp Kürtlerle konuşması lazım.
Diyarbakır’da bir çaycı, “Ne eksik ne fazla sizin kadar vatandaş olmak istiyorum dedi. Buna “Hadi canım neyin eksik” desem… “Biz neden belediye başkanı seçemiyoruz… Manisalılar, Osmaniyeliler seçerken Diyarbakırlılar seçemiyor. Seçiyor kayyım atıyorlar” der.
Selçuk Mızraklı bir yıllık milletvekili, vekil seçilirken temiz kağıdı, belediye başkanı seçilirken temiz kağıdı, seçim gecesi soruşturma, gizli tanık, sonra o yalancı çıkıyor ikinci gizli tanık, sırf kayyım atamak için.
Herkesin seçtiği belediye başkanı suç işleyebilir, Menemen Belediye Başkanı suç işledi, görevden alındı, yerine belediye meclisi başkan seçiyor. Ama Kürtlere “Sizin belediye meclisi de terörist” deniliyor. Ben bu Kürtlere “Eşitsin nasıl diyeyim”. Anayasa’da eşit oldukları yazıyor da devlet onlara eşit davranmıyor.
"Ekrem İmamoğlu hakkında siyasi yasak getirmeyi düşünüyorlarsa, biz dünyayı başlarına nasıl yıkar, buna en sert tepkiyi nasıl veririz” diye düşünüyoruz. Peki DEM’liler ne yapsın. Siyaset yasağı getirmeyi bırakın iki eş genel başkanlarını alıp hapse koydular, hâlâ hapisteler. Demirtaş içerideyken Cumhurbaşkanı adayı oldu, bu nasıl bir şey… Demirtaş’a şunu söylüyorlar, “Sen seçilsen de Cumhurbaşkanı olamazsın. Millet değil biz karar vereceğiz, salmayız…” diyorlar. Can Atalay milletvekili seçildi, içeride. “Siz milletvekili seçtiniz ama bizce olamaz” diyorlar.
Kürtler kendilerini eşit hissetmedikleri neyi söylüyorlarsa onu konuşmak lazım. Kürtlerin genel mutabakatı olduğu, çokça söylenen rahatsızlıkları konuşmak lazım. Onlar sorunu dile getirecek, Meclis çözümü dile getirecek, bir yerde anlaşılacak.
En önemli toplumsal mutabakat metni anayasadır. Erdoğan’ın anayasa yaptığı gibi Kürt sorununu çözemezsiniz. Bir parti getirecek dayatacak, “Budur” diyecek! O nedenle diyoruz ki Meclis toplansın veya görevlendirmeler yapsın, bir toplumsal mutabakatı hep beraber arayalım. Çünkü Özgür Özel’in önerilerine AK Parti ve MHP, bazı önerilerine DEM’in ya da İYİ Parti’nin itirazları olacaktır. Olmazları konuşarak masaya oturulmaz. Bu nedenle bu komisyon kurulduğunda meselenin özüne yönelik herkes önerilerini söyler. Belki ilk önce “Kürt sorunu nedir?” diye geniş bir çalışma yapar Meclis. Var mıdır, yok mudur? Bu da bir yöntem.
Devlet Bey Meclis’e gelsin desin ki, “Bir komisyon kuralım, Kürt sorunu var mı yok mu ona bakalım”. Kürtlere sorulacak. “Yok” diyorsa Abdullah Öcalan’ı neden salıyor. Onun demesi ile yok oluyorsa “Bebek katili” dediği kişiyi neden salıyor ve ev hapsine alıyor…Terör neden var, sorun olmadan terör olur mu?
Bu Meclis’te grup vesayeti var. Anayasa yapmak daha özgür bir sürecin işidir. Burada yapılacak Anayasa’nın bir öncekinden de berbat olabileceği endişeleri var. Her doğana değil, Erdoğan’a Anayasa, kendisi için meri (geçerli) ama meşru olmayan, artık kendisinin de uymadığı anayasa ile top gibi oynayan birinin vesayet altında tuttuğu iki grubun, yasama ve yargının olduğu bir dönemde yeni bir Anayasa… Bunlarla Anayasa yapılmaz.
(Yeni rejim inşası) Bu haklı bir endişe. Bu endişeyi ortadan kaldıracak bir emare yok. ‘Anayasa’nın mevcut haline tam uyalım ve ayrıca demokratik adımlar atalım…’ Böyle bir şey yok. ‘Bir yolunu bulalım anayasayı değiştirelim’ var. Neyi değiştireceksiniz, o da yok. Kuvvetli ihtimal rejimi kalıcılaştırmak için bir şeyler isteyecekler. Neden onlarla bunu konuşalım, otoriter bu rejimi kalıcılaştıralım.
(Kötü kokular geliyor) Ben Erdoğan’ın niyeti ile ilgili söyledim. Benim kötü koku dediğim Erdoğan değil Bahçeli konuşuyor, olmayacak laflar ediyor. Dönüp dolaşıp, plağı geri sararsak, Meclis Başkanı’nın “İlk dört madde değişebilir” çıkışı boşuna mıymış? Veya ‘İsrail bize saldıracak’ lafı boşuna mıymış? Savunma sanayi teklifi boşuna mıymış? TUSAŞ’a yapılan saldırı tesadüf müymüş? Düşünsenize, son 10 günde neyi sıkıştırmışlar gündeme. Belli ki bir plan program var…
Bahçeli’nin Öcalan’ı çağırdığı kürsü kendi kürsüsü. Grupta kullandığı kürsü. Aralarında 1 saat var. Öcalan’ı kendi kürsüsüne çağırıyor yani. Burada konuşsun diyor.
Erdoğan konuşmadan suya yazı yazıyor gibiyiz.
Yüzde 90 ihtimalle Bahçeli’ye bunları söylettiriyor. Çünkü kendi söylese MHP’den itirazlar gelebilir, milliyetçi tabandan gelebilir. Bahçeli bunları bir söylesin, hatta en ileriden söylesin toplumda ne olacak bitecek bakalım, ölçtürelip, biçtirelim… Çünkü Erdoğan’ın pratiğinde şu var, Habur görüntüleri toplumda infial yarattıktan sonra geri vites yapmıştı. O yüzden böyle bir şey yaptığına yüzde 90 ihtimalle böyle düşünüyorum. Bir de yüzde 10 da rezervim var; Bir diğer ihtimal olarak da Erdoğan’ın SETA’nın Kürt seçmen tamamen koptu diye bir raporu var. AK Parti Kürtlerin bir, bazı yerlerde ikinci partisiyken, kentlerde birinci günüydeoğuda ikinciyken, şu anda AK Parti ile Kürtler gönül bağını kopardı, Kürt milletvekilleri rahatsız falan gibi şeylerden sonra, Erdoğan’ın Bahçeli ile yaptığı bir görüşmede, -bu bilgi değil ama sezgi olarak söylüyorum ve yüzde 10 ihtimal veriyorum- ”ben Kürtlerle ilgili bazı adımlar atmak ve onları yeniden kazanmak için yeni bir süreç tarif etmeyi düşünüyorum sizin de bu konuda olumlu katkınızı bekliyorum demesi ve Bahçeli’nin de kendi yöntemiyle “al sana katkı” deyip, aslında süreci işin içinden çıkılmayacak bir şekle soktuğuyla ilgili de bir yüzde 10’luk bir rezervim var.
Ama diğer yanı şöyle, bunlar bu işi birlikte pişirdiler, Öcalan’la da kendiliklerinden anlaştılar, şimdi de riskli yolu Bahçeli’ye yürütüyorlar. Bu işlerin ilk başı biraz risklidir. Riskli yolu Devlet Bey katediyor. İlk duygusal tepkiler veya oluşacak reaksiyonlardan sonra Tayyip Bey takip edecek veya çok reaksiyon varsa belki de vazgeçecek. Tabii çoktan çok gider, azdan az gider. Devlet Bey'in son ankette oyu 5,5’ti. Ne kadar kaybedebilir. AK Parti’nin oyu yüzde 28 miydi neydi, o yüzden Devlet Bey'in siyaset alanını riske edip, kendilerini güvenli alanda ölçme değerlendirmeyle takip ediyor olabilirler."