Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, korona virüs pandemisi nedeniyle yaşananları, “yaşam hakkı ihlali” olarak değerlendiriyor. Salgının bir halk sağlığı sorunu olduğuna ve bu süreçte devlet yönetimlerinin sorumluluğuna dikkat çeken Fincancı, tıpkı savaşlar, toplu katliamlar ve işkencelerde olduğu gibi yöneticilerin uluslararası mahkemelerde yargılaması gerektiğini vurguluyor.
“HER BİRİNİN YARGILANMASI GEREKİYOR”
Fincancı, “Bu neo-liberal politikanın hayata geçirilmesinin mimarı AKP ve dolayısıyla başından itibaren AKP iktidarının tüm Sağlık Bakanları bu çöküşten sorumlu. Bugün yaşadıklarımızın sorumluları olarak her birinin anılması gerekiyor ve her birinin zaman içinde bu sorumluluk nedeniyle yargılanması gerekiyor, çünkü bunun bedeli yaşam hakkı ihlalidir” diyor.
“İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NI DA SORUMLU GÖRMEK GEREK”
Fincancı, “Bugün geldiğimiz ve durduğumuz yer insanların yaşamlarını yitirmesine neden olmuştur. Diğer yandan İçişleri Bakanlığının genelgeleriyle yönetilen bir salgın söz konusu olduğuna göre burada yalnız Sağlık Bakanının değil İçişleri Bakanının da sorumlu olduğunu görmek gerekir. Bilim Kurulunun ise bilim insanları olarak bilimsel ilkeler çerçevesinde önerilerde bulundukları muhakkaktır, ancak bu önerilere uyulup uyulmadığına dair zaman zaman kendilerinin de değişik ortamlarda ifade ettikleri bir gerçek vardı” diye belirtiyor.
“CUMHURBAŞKANI’NIN SORUMLULUĞU VAR”
Ancak Fincancı’ya göre, bu önerilere uyulması söz konusu olmuyor. “O zaman bu önerilere uyulmamasında, merkezi bir karar veriliyor olmasında başta kimin sorumluluğu vardır diye düşünecek olursak tabii ki özellikle ‘Başkanlık Sistemi’yle birlikte bir tek adam yönetimine de dönüşmüş olan Türkiye’de, Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu vardır” diyen Fincancı, bütün yaşam hakkı ihlallerine bakıldığında zincirleme bir sorumluluktan söz ediyor.
“KALICI ZARARLARDAN DA SORUMLULULAR”
Mezopotamya Haber Ajanası’ndan (MA) Zemo Ağgöz’e konuşan Fincancı, bu sürecin kalıcı hastalıklara da neden olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “Özelikle en fazla bilinenlerden biri insanların akciğerlerde kalıcı bir solunum sıkıntısıyla karşı karşıya kalması. Yalnızca ölüme yol açmaktan değil, bu kalıcı zararlardan dolayı da sorumluluklarının tanımlanmış olması gerekiyor.”
Fincancı, “Sizi aynı zamanda insan hakları mücadelesindeki kimliğinizle de tanıyoruz. Bahsettiğiniz üzere sorumluluğu bulunan devlet yöneticilerinin, yaşam hakkı ihlali çerçevesinde nasıl bir yargılama sürecine tabi tutulması gerekir?” sorusuna ise şöyle yanıt veriyor:
“BÜYÜK ULUSLARARASI CEZA MAHKEMELERİNDE YARGILANMALILAR”
“Bir bütün olarak baktığımızda hem kapitalizmin dayattığı sömürü düzeni hem de bu sömürü düzeninin yararlı bulan bütün devletlerin yönetimleri bu süreçte ortaya çıkan zararlardan sorumlu sayılmalı. Yeni bir dünya düzeni diye tanımlıyorsak, bu devlet yöneticilerini yargılayabileceğimiz büyük bir uluslararası ceza mahkemesiyle bu davaları önümüze getirmemiz ve belki bugün egemenlerin hukuku içinde yargıya yansıması olanağı olmazsa bile en azından toplum vicdanında yargılanmalarını sağlamamız gerekiyor.”
“KÂR HIRSIYLA DÜNYAYI TAHRİP EDENLER DE SORUMLU”
İnsan hakları mücadelesi içinden yakından bildiğim bir model uluslararası mahkemeler. Bu mahkemeler sadece savaşlar, toplu katliamlar, işkenceler, ağır insan hakkı ihlalleri ile sınırlı olmamalı. Uluslararası ceza mahkemeleri aynı zamanda kâr hırsıyla yönetilen bir dünyada dünyayı tahrip edenlerin sorumluluğunu da ele alan bir yandan bakmalı.”
“Dolayısıyla kimleri dahil edebiliriz. Aslında toplumun bütün bileşenlerini dahil edebiliriz. Ekosisteme dair sözü olandan ayrımcılığa dair sözü olana ve bir bütün olarak sağlık politikalarına yaşamla ilgili tüm politik süreçlere müdahil olanların bir arada olacağı devasa bir uluslararası mahkeme belki bunun ötesine geçebilir.”