Doğan Medya satılmadan önce, "Tazminatımı verin beni çıkarın, 20 yıllık tazminatım var." dediğini söyleyen Şirin Payzın kendisine, "Kâğıt üzerinde Demirören’e satış yapıldı, taahhüdümüze göre ekranda ön planda olan isimleri işten çıkaramıyoruz. Demirören devraldıktan sonra onlarla konuş." dendiğini aktardı.
Payzın bunun üzerine Demirören tarafından alınır alınmaz Bora Bayraktar’a talebini ilettiğini, Meltem Demirören’e söylemek için aradığını, ancak telefonlarına dahi çıkmadığını anlattı.
"BEN BİLE KENDİMDEN NEFRET EDİYORDUM"
Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyelerine programa alamadığını, kendi geliştirdiği sistemle yayınlara muhalefetten bir isim çıkarmaya çalıştığını söyleyen Payzın, "Çok eleştiriliyorum, sadece iktidar medyası değil geri kalan herkes bana eleştiri getiriyor; ‘aynı adamları çıkarıyorsun, bunlar kim…’ Hakikaten de öyleydi, ben bile kendimden nefret ediyordum tartışma programlarından çıkınca, kendi yaptığım işi sevmiyordum." sözlerini kaydetti.
Payzın sözlerinin devamında, "Bence geriye dönüp bakıldığında kara leke olarak yazılacaktır, AKP ve CHP dışındaki partileri çıkaramamamız. Bu hakikaten üzüldüğüm bir dönemdi. Zaten Allah’tan çok kısa sürdü. Bir sene kadar sürdü, sonra zaten atıldık" dedi.
Gazeteci Payzın, kanal içindeki güç savaşlarını, iktidarın yayınlara müdahalesini, “CNN Türk’e atanan kayyımları”, Ankara temsilcilerinin Saray ile Doğan grubu arasında oynadıkları rolü ve neden bütün bunlara rağmen kanaldan son ana kadar ayrılmadığını Kısa Dalga’dan Kemal Göktaş’a anlattı.
Payzın'ın açıklamalarının ikinci bölümü şöyle:
“Aydın Doğan’a sürekli ‘Yeni dalga geliyor, tutuklanacaksın’ deniliyordu”
Yayın yönetmenleri Barış Tünay ve Ferhat Boratav gerçekten olabildiğince haberci kalarak çok hassas dönemi ısrarla geçirmeyi başardı. Burada anmak isterim: Arzuhan Doğan Yalçındağ da elinden geleni yapmaya çalıştı. Başlarında çok büyük bir vergi borcu cezası vardı. Aydın Beye “Aman ha yeni bir dalga geliyor, aman ha tutuklanacaksın, aman ha senin hakkında da mahkeme kurulacak, davalar açılacak…” deniliyordu. Aydın Bey de mesela işten çıkarma konusunda çok hassas davrandı. “Başka bir göreve koyalım ama işten atmayalım diyordu. CNN Türk’te ekrana çıkarılmayanlar oldu falan ama kimseye işten atılsın diye tepeden inme çok emrivakiler yapılmadı… Biliyorum herkes farklı inanıyor ama bazen işler farklı olabiliyor.
“Programdan çıkınca ben bile kendimden nefret ediyordum”
Bir dönemden sonra ben baktım ki HDP’lileri alamıyorum, baktım ki çoklu tartışma kuramıyorum ve çok eleştiriliyorum, sadece iktidar medyası değil geri kalan herkes bana eleştiri getiriyor; ‘aynı adamları çıkarıyorsun, bunlar kim…’ Hakikaten de öyleydi, ben bile kendimden nefret ediyordum tartışma programlarından çıkınca, kendi yaptığım işi sevmiyordum.
“Madem HDP’lileri çıkaramıyorum, MHP’lileri de çıkarmamaya başladım”
Bir noktadan sonra kendi kendime şöyle bir format geliştirdim: Programın yarısına iktidardan teke tek birilerini alıyordum, diğer tarafına da muhakkak bir CHP’li koyuyordum. Ama madem HDP’li çıkaramıyordum, MHP’lileri de çıkarmamaya başladım. Kendimce böyle bir denge kurdum. Madem öyle, sadece CHP ile Ak Parti konuşsun. Hata mıydı, tabii ki… Bence geriye dönüp bakıldığında kara leke olarak yazılacaktır, AKP ve CHP dışındaki partileri çıkaramamamız. Bu hakikaten üzüldüğüm bir dönemdi. Zaten Allah’tan çok kısa sürdü. Bir sene kadar sürdü, sonra zaten atıldık.
“Cumhuriyet yazarlarını da Demirtaş’ı da KHK’ları da sordum”
Çıkardığım AKP’lilere de sorularımı soruyordum ve her seferinde de sorduğum sorular yüzünden azar yiyordum. “Niye o soruları soruyorsun?” diye. Ama ısrarla o soruları sordum. Cumhuriyet gazetesi yazarlarının neden tutuklu olduğunu sordum, KHK’lıları sordum, Selahattin Demirtaş’ı soruyordum… Madem çıkaramıyordum, sorusunu soruyordum. Arşivlerde var, herkes dönüp bakabilir. Zaten o soruları sorduğum için ondan bile memnun olmadılar ve attılar.
“Aydın Doğan’ın önündeki altı kırmızı çizili program deşifresi”
Bir gün Aydın Bey beni çağırdığında önüne bir tape konulmuş. Yani benim programımın deşifresi çıkarılmış ve bazı yerler kırmızı ile çizilmiş.
Dedi ki Aydın Bey “Ya bu lafları etmişsin ve memnun olunmamış.” “Kim size bunları getirdi?” dedim, “Söyleyemem.” dedi, hakikaten de söylemedi. Fakat orada altı kırmızı ile çizilen, sakıncalı bulunan, bence bunlar Ankara’dan geliyordu, programda konukla şakalaştığımız bölümler…
Çünkü benim konuğum o dönem bana demiş ki ‘ya çok zor sorular soruyorsunuz, biraz da dışarıdan sorular sorun.’ O dönem KHK’lılar filan vardı. Mesela bu Aydın Bey’in önüne sakıncalı bölümler olarak konulmuş, Aydın Bey’e dedim ki “Siz bu programı seyrettiniz mi?” “Hayır seyretmedim, bana sadece böyle rapor verildi” dedi.
“Nevşin Mengü’nün ağzından çıkanı kim Saray’a yetiştirdiyse onlar…”
Hayır, bence değil. Bizim orada olmamızdan memnun olmayan, o programlarda kendi oturmak isteyen ve sonrasında oturan ve bizim her sorumuzu, her konuğumuzu... Nevşin Mengü’nün de atılması böyledir. Ağzından çıkan lafları koştura koştura Cumhurbaşkanlığı sözcülüğüne yetiştiren…
Programlarımızın deşifreleri de onlar tarafından Aydın beyin önüne gönderiliyordu. Şöyle gönderiliyordu: Saray bunları sakıncalı buldu. Saray gerçekten onları sakıncalı mı buldu, biliyorlar mıydı, haberleri var mıydı, onu bilmiyorum. Ha belki zaten bulurlardı, o değil tartışma konumuz. Ama bu aracılıkları kim yaptı, enteresan bir durum. (‘Kim bunlar, isim zikretmiyorsun’ sorusuna)
Belki bir değiller çünkü, 3-5’ler. Nevşin Mengü olayına dönüp bakarlarsa isimlerin kim olduğunu anlarlar. Oradaki birtakım insanların kompleksleri, kıskançlıkları, yönetimi kapma, koltuk kapma, patronun gözünde ben daha önemli olmalıyım, uçağa binme vs. bütün bu kavgalar üst üste konulduğunda o dönemi özetliyor.
“İşten atılmamak için Saray’ı aramadım”
CNN Türk’ün içinden İbrahim Kalın’ın benim programıma çıkmasından rahatsız olan isimler oldu. Kalın gibi isimler sadece onlara çıkmalılarmış, nasıl olur da benim gibi muhalif isimlerden birinin programına çıkarmış. Sonra bu evrildi, çevrildi benim atılmamak için Kalın’ı aradığıma çevrildi. İbrahim Kalın’a yalvaracak olsam CNN’de kalmanın yollarını bulurdum.
Ben de Saray’a tezgaha açardım. ‘Aydın bey işlerinizi ben hallederim’ derdim. Doğan medya satılmadan önce ben gidip ‘tazminatımı verin beni çıkarın, 20 yıllık tazminatım var’ dedim. ‘Kâğıt üzerinde Demirören’e satış yapıldı, taahhğdümüze göre ekranda ön planda olan isimleri işten çıkaramıyoruz. Demirören devraldıktan sonra onlarla konuş’ dediler. Demirören alır almaz Bora Bayraktar’a söyledim, Meltem Demirören’e söylemek için aradım ama telefonlarıma dahi çıkmadı.
“NTV’ye, CNN Türk’e bakınca ağlayasım geliyor”
(İnsanlar ‘Bütün bunlar olurken neden orada kaldın?’ diye soruyor. Nasıl katlanabildin?’ sorusu üzerine) Bu soruyu sormakta haklılar. Ben çok linç yedim, tehdit edildim… Neden kalıyorduk? Biz CNN Türk’ü dişimizle tırnağımızla kurduk. Çiğdem Anat döneminde CNN Türk’e başladım. Hürriyet’in ve Doğan grubunun arka bahçesi olarak görülüyorduk.
Biz ise ‘televizyon haberciliği ciddi bir iştir, haber yayıncılığı konusunda uluslararası standartlarda örnek oluşturacağız’ diye uğraştık. Dişimizle tırnağımızla…. NTV’nin çok parası vardı ve onlarla rekabet ediyorduk. Şimdinin NTV’sine baktığımda ağlayasım geliyor. CNN Türk’e baktığım gibi…Böyle yarattığınız kanalı sahipleniyorsun. Diyorsun ki ‘bir dakika ya CNN Türk, Aydın Doğan’ın, Arzuhan Yalçındağ’ın, hele hele Mehmet Ali Yalçındağ’ın kanalı hiç değil.’ Mehmet Ali Yalçındağ buraya genel müdür olabilir ama buranın bütün ceremesini biz çektik. Eksi 10 derecede Davos’ta koşturdum röportaj yapabilmek için, Hillary Clinton’ı, Aliyev’i, Salih Müslim’i ilk ben çıkardım…
“Gemisini terk eden kaptan olmak istemedik”
Sen böyle bir kanal doğurmuşsun, sonra birtakım insanlar geliyor yayınlarını, programlarını elinden alıyorlar. O yüzden bir direnme oluştu. Yanlış mıydı, hayır, bir direnme, mücadele… Bunlar 2-3 adama aptal aptal programlar yaptırıyorlar, ekran yüzü yapıyorlar ama haber merkezinde biz varız hala. HDP’lilere ambargo mu uyguluyorlar, her gün HDP’yi soracağım.
Cumhuriyet gazetesi yazarları mı tutuklu, her seferinde Cumhuriyet yazarlarını sordum. Ben burada kalmalıyım ki burayı tutup belli noktaya taşıyalım. Boşa bir çabaymış belki. Kendimiz çok zarar gördük ama yine de o direnci göstermemiz gerekiyordu. Gemisini terk eden kaptan olmak istemedik galiba. Ama sonrasında her şey o kadar çirkinleşti ki, kalınacak gibi olmadı.
“En büyük hayal kırıklığım…”
Bora Bayraktar genel müdür atandı Demirören aldıktan sonra. Hayatımdaki en büyük hayal kırıklıklarından biridir. Bora CNN Türk’te yetişmiş bir muhabirdir, neslinin en parlak dış politika muhabirlerinden biriydi. Birlikte çok haber de takip ettik.
Sonrasında genel müdür olarak atandığında bambaşka bir Bora Bayraktar gördük. Yıkıldığımız an odur. O gün anladık ki biz burada kalamayız. Zaten üç gün sonra A Haber geldi. CNN Türk’e kayyım olarak Demirören geldi, Demirören’e de A Haber’den kayyım geldi.
“Tazminat ödememek için hemen atmadılar”
Demirören hemen atmadı. Çünkü şöyle bir taktik yürüttüler: Bunlar kendileri sıkılır giderlerse tazminat paralarından da yırtarız. O dönem sanki biz memnunuz da ayrılmadık diye sanıyor insanlar ama öyle değildi. Biz biraz direndik o noktada. 20 yıllık özlük haklarımız vardı içerde. CNN Türk’ün çekirdek ekibi hiçbir zaman çok para kazanmadık.
“Bizden sonra gelenler bizden 10 kat para kazanıyordu”
Bizden sonra gelen ekran yüzleri bizden 10 kat fazla para kazandılar ve kazanmaya da devam ediyorlar. Çekirdek ekip normal şartlarda küçük zamlar alıyordu. Herkes bizi çok para kazanıyor sanıyor ama öyle değildi. Doğan grubu her şeye rağmen kurumsal bir kimlikti. Bora Bayraktar o masaya oturduğu gün artık burada bir tek manşet atmanın bile değerinin kalmadığını gördük. Zaten 3 ay içinde gittik.
Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş, o zaman CNN Türk’te haber müdürüydü. Suat şöyle derdi: ‘Ben o zaman attığım bir manşetle çıkaramadığım 3 konuğa bedel haber veriyordum seyirciye.’ Manşetlerimizle biz inadımızı sürdürüyorduk. Bizden yapmamızı istemedikleri şeyi yine manşetlerimizle, sorumuzla, duruşumuzla vereceğiz diyordum… Bu gazetecilik inadıydı, yenildik.”