Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazeteci Barış Pehlivan, “Kanlı fayansta yatan kadın anlatıyor” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Pehlivan, Cumhuriyet’teki yazısında, HSK'nın 'F*** Borsası' ve mal varlığındaki artış nedeniyle yer değiştirme cezası verdiği eski İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Okan Bato üzerinden evinde öldürülen AKP İzmir İl Başkanı Ahmet Kurtuluş dosyasını hatırlattı.
Yazıda, “Ev hapsine alınan AKP’li Kurtuluş, F*** soruşturmalarıyla
yıldızı parlayan savcı Okan Bato’nun mal varlığına dair bildiklerini de
itiraf etmişti. Verdiği ifadeler, vereceklerinin teminatıydı. Ve bir
gün... Tesadüf müdür: Tıpkı, suçlandığı yöntemle, kendisine ‘polis süsü’
veren birileri tarafından, beş yaşındaki oğlunun gözlerinin önünde
öldürüldü” ifadeleri kullanıldı.
İşte o yazı:
“Bu evden kürekler dolusu kan temizlendi. Gerçekten bunu anlatırken bile dehşete düşüyorum.”
Gülçin Kurtuluş söylüyordu bunu. Eşi Ahmet Kurtuluş’un öldürülmesinin ardından yaşadıklarını anlatıyordu...
Savcı Okan Bato hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) hazırladığı rapora dair haberleri okumuşsunuzdur. Bir dönemin “F*** ile kahramanca mücadele ettiği” sanılan İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili Bato’nun, aslında zengin Fetullahçıları para karşılığı akladığı gündeme geldi. Hatta Bato’nun, Ahmet Kurtuluş cinayetinde bile rolü olduğu yazıldı.
Ben şimdi gülümseyerek okuyorum o HSK raporunu. Zira yazılanlar bana hiç yabancı değil. Barış Terkoğlu ile birlikte kaleme aldığımız “Metastaz” ve “Cendere” kitaplarında Okan Bato’yu ve İzmir’deki F*** borsasını işlemiştik. Yani kimse yazamıyorken, kalemi çomak yapıp o kirli tekere sokmuştuk.
60 KİŞİLİK LİSTE
30 Mayıs 2019 akşam saatlerinde bir suikast gerçekleşti. İzmir’de Ahmet Kurtuluş öldürüldü.
Ahmet Kurtuluş, aynı soyada sahip olduğu Serkan Kurtuluş’un liderliğindeki suç örgütüne yardım etmekle suçlanıyordu. Gözaltına alınacak şüphelilerin listesini Serkan Kurtuluş’a sızdırmakta aracıydı. Çete, dönemin İzmir istihbarat şube müdürü Kudret Dikmen’den alınan 60 kişilik listedeki Fetullahçılara, cezaevi öncesi bir çıkış kapısı sağlıyordu.
Kimi Cemaat üyeleri de polis süsü verilerek çete tarafından kaçırılıyor, kamera karşısında çıplak tutuluyor, dövülüyor, para vermek zorunda bırakılıyordu. F*** borsası işletiliyordu. Bu illegal çarkın yargı ayağında ise sözde FETÖ ile mücadele eden savcı Okan Bato’nun adı geçiyordu.
CİNAYET EMRİNİ KİM VERDİ?
Ahmet Kurtuluş, aynı soyada sahip olduğu Serkan Kurtuluş’un liderliğindeki suç örgütüne yardım etmekle suçlanıyordu. Gözaltına alınacak şüphelilerin listesini Serkan Kurtuluş’a sızdırmakta aracıydı. Çete, dönemin İzmir istihbarat şube müdürü Kudret Dikmen’den alınan 60 kişilik listedeki Fetullahçılara, cezaevi öncesi bir çıkış kapısı sağlıyordu.
Kimi Cemaat üyeleri de polis süsü verilerek çete tarafından kaçırılıyor, kamera karşısında çıplak tutuluyor, dövülüyor, para vermek zorunda bırakılıyordu. F*** borsası işletiliyordu. Bu illegal çarkın yargı ayağında ise sözde FETÖ ile mücadele eden savcı Okan Bato’nun adı geçiyordu.
CİNAYET EMRİNİ KİM VERDİ?
Ahmet Kurtuluş 25 Ekim
2018’de etkin pişmanlıktan yararlanmış ve F*** borsasına dair
bildiklerinin çok az bir kısmını anlatmıştı.
Ev hapsine alınan AKP’li Kurtuluş, F*** soruşturmalarıyla yıldızı parlayan savcı Okan Bato’nun mal varlığına dair bildiklerini de itiraf etmişti.
Verdiği ifadeler, vereceklerinin teminatıydı.
Ve bir gün...
Tesadüf müdür:
Tıpkı, suçlandığı yöntemle, kendisine “polis süsü” veren birileri tarafından, beş yaşındaki oğlunun gözlerinin önünde öldürüldü.
Evet...
Cinayet sırasında devre dışı bırakılan kameralara sahip sözde güvenlikli bir siteye, polis yelekli tetikçiler girmiş, evin kapısını açan Kurtuluş’tan kimlik istenmiş, koridorda yürürken arasından altı el ateş edilmişti.
Kimdi öldüren?
Kurşunu sıkan Yener Toğa hemen “Serkan Kurtuluş” adını verdi. Neydi bu acele? Zaten firarda olan Serkan Kurtuluş ismi, topu taca atmak değil miydi? Kurtuluş’a emir verenler de var mıydı?
‘KAFASINA SIKIP GİTSEYDİ’
Ev hapsine alınan AKP’li Kurtuluş, F*** soruşturmalarıyla yıldızı parlayan savcı Okan Bato’nun mal varlığına dair bildiklerini de itiraf etmişti.
Verdiği ifadeler, vereceklerinin teminatıydı.
Ve bir gün...
Tesadüf müdür:
Tıpkı, suçlandığı yöntemle, kendisine “polis süsü” veren birileri tarafından, beş yaşındaki oğlunun gözlerinin önünde öldürüldü.
Evet...
Cinayet sırasında devre dışı bırakılan kameralara sahip sözde güvenlikli bir siteye, polis yelekli tetikçiler girmiş, evin kapısını açan Kurtuluş’tan kimlik istenmiş, koridorda yürürken arasından altı el ateş edilmişti.
Kimdi öldüren?
Kurşunu sıkan Yener Toğa hemen “Serkan Kurtuluş” adını verdi. Neydi bu acele? Zaten firarda olan Serkan Kurtuluş ismi, topu taca atmak değil miydi? Kurtuluş’a emir verenler de var mıydı?
‘KAFASINA SIKIP GİTSEYDİ’
“Cendere” kitabını yazarken, öldürülen Ahmet Kurtuluş’un eşi Gülçin Kurtuluş ile de görüştük. Beş yaşındaki oğlunun, babasının öldürülmesine tanık olduğu evde sorularımızı yanıtladı. İşte o açıklamalardan bir kesit...
- Siz eşinizin cenazesinde diyorsunuz ki “Düşmanları sevindirmeyeceğim!” Kimdi o düşmanlar?
İlk andan itibaren, bu işin tek Serkan Kurtuluş’ta olmadığını, çok affedersiniz tabirim kaba olacak ama onun zurnanın son deliği olduğunu anladım. O cümleyi de o yüzden söyledim.
- Siz aslında öne sürülen Serkan Kurtuluş’u değil, emir verenleri işaret ediyorsunuz...
Evet, kesinlikle.
- Şunu merak ediyoruz: Eşiniz Ahmet Kurtuluş AKP il başkan yardımcısıydı. Hem dava sürecinde, yani tutukluyken hem de cinayetten sonra sizinle temasa geçen AKP’den birileri oldu mu?
Asla, hayır maalesef. Benim zaten o anlamda çok büyük kırgınlıklarım, üzüntülerim var. Ahmet de soruyordu bana, “O aradı mı, bu aradı mı, o geldi mi, bu gitti mi?” diye... Partiden çevresi vardı ve aradaşlıkları sürmeye devam ediyordu. Herkes sırra kadem bastı o dönem.
- Şu an kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Neden Ahmet kapıyı açar açmaz kafasına sıkıp gitmiyorsun da bu şekilde bir vahşet yapıyorsun? Beş yaşındaki çocuğu görüyorsun. Ahmet’in nerelerinin kurşunlandığını biliyor musunuz? Bunun gerçekten insanlıkla alakası yok. Kafasına sık git, benim o kadar canım yanmazdı inanın. Bu nasıl bir vahşettir, kovalarla, küreklerle kan temizlendi bu evden. Ben aylardır çocuklarımla beraber aynı evde sürüne sürüne ıstırap çeke çeke yaşıyorum. Ben Ahmet’in yere serildiği fayansta bir hafta yattım...