Buna karşılık bir çok yorumcu ile birlikte muhalefet partileri enflasyonda düşüşün ve
büyümenin halka yansımadığını, büyümenin
sanal olduğunu iddia ediyorlar ve “bu durumda
AK Parti’nin oyları nasıl olur da artar?” diye soruyorlar.
Bu soruya kısmen de olsa
yanıt veren bilimsel bir
makale hayli popüler oldu.
Illinois Üniversitesi’nden Ali T. Akarca ile
Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden (
ODTÜ) Aysıt
Tansel, Public Choice adlı dergide
Ekim 2006’da çıkardıkları “Ekonomik performans ve siyasal sonuçlar:
Türkiye’de 1950-2004 döneminde parlamento ve yerel seçimlerin bir analizi” başlıklı makalelerinde,
iktidar olmanın neden olduğu yıpranma ile kişi başına gelir artışı (büyüme) ve enflasyonun oy davranışlarına etkilerini nicel olarak tahmin ediyorlar.
Hasan Ersel perşembe günkü yazısında (12 Temmuz Referans) makalenin sonuçlardan yola çıkarak Ali Akarca’nın yaptığı projeksiyona göre kasım 2002 parlamento seçimleri mihenk taşı olarak alındığında 22 Temmuz’da AK Parti’nin oy oranının yüzde 32,
Mart 2004 İl Genel Meclisi oyları mihenk taşı kabul edildiğinde ise yüzde 39 oy olabileceğini belirtmişti. Akarca’nın projeksiyonuna bakarak ve en yakın seçimin daha etkili olduğunu kabul ederek, büyüme ve enflasyon performansı nedeniyle AK Parti’nin
Kasım 2002’deki yüzde 34,4’lük oy oranını artırma ihtimalinin sanıldığı kadar şaşırtıcı olmayacağını öne sürebiliriz.
Ama dahası var. Bence makalenin en önemli eksikliği umudu dikkate almaması. Seçmenler iktidar partisine oy verip vermeme kararını alırken sadece yakın geçmişin
ekonomik performansına bakmazlar. Aynı zamanda iktidar partisinin tekrar iktidara geldiğinde durumlarını iyileştirme umudunu muhalefet partilerinin olası iktidarındaki umutla kıyaslarlar. Umudu nicel bir analize dahil etmek kolay olmasa da bazı göstergeler kullanılabilir.
Buna en iyi örnek
Avrupa Birliği’nin (AB)resmi araştırma kurumu olan
Eurobarometre’nin gerçekleştirdiği kamuoyu yoklamalarıdır. Bu yoklamalarda konumuzu ilgilendiren şöyle bir soru var: “Mevcut ekonomik durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok iyi, nispeten iyi, nispeten kötü, çok kötü”.
Bahar aylarında yapılan ve sonuçları haziranda açıklanan son yoklamada bu soruya Türklerin yüzde 10’u çok iyi, yüzde 29’u nispeten iyi, yüzde 39’u nispeten kötü, yüzde 17’si çok kötü yanıtını vermişler. Demek ki vatandaşların yüzde 39’u ekonomik durumu iyi, yüzde 56’sı kötü buluyor. Tamamen rastlantı ama yine de bu yüzde 39’un Akarca‘nın yüzde 39’u ile tamamen örtüşmesi ilginç.
Ama daha önemlisi, Eurobarometre’nin sonbaharda yaptığı ankete bakıldığında, gelişmenin iyileşme yönünde olduğunun ortaya çıkmasıdır. Son altı ayda ekonomik durumu iyi bulunlar 5 puan artarken, kötü bulanlar 6 puan gerilemiş. Demek ki büyüme o kadar da sanal değilmiş! Bu iyimserlik artışına bakarak, mevcut durumu beğenmeyen seçmenlerin en azından bir bölümünün AK Parti iktidarı devam ederse gelecekte durumlarının iyileşeceğini umut ettiklerini düşünebiliriz.
Eğer
oy verme davranışını sadece ve sadece mevcut ekonomik durumun öznel algılaması ile beklentiler belirliyor olsaydı, yukarıdaki değerlendirmelerden AK Parti’nin yüzde 40’ın da üzerine çıkabileceğini iddia edebilirdik. Ekonominin oy davranışlarında çok etkili olsa da, tek belirleyici olmadığını biliyoruz. Bunun en iyi kanıtı, bir yandan
CHP ekonomiyi batırır diye endişe eden, ama diğer yandan
laiklik konusunda AK Parti’ye güvenmediklerinden yine de CHP’ye oy vermeye hazırlanan “Beyaz Türklerin” varlığıdır.
SEYFETTİN GÜRSEL - REFERANS