İŞTE AK PARTİ'DEN YAPILAN O AÇIKLAMA:
Dün (19
Şubat 2010)
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın
Devlet Bahçeli tarafından yapılan yazılı bir açıklama ile ilgili olarak aşağıdaki hususları kamuoyunun dikkatine saygıyla sunarız.
1. MHP Genel Başkanı
Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünün farklılıklar ekseninde ağır tahribatlara uğratıldığını iddia etmektedir.
Halbuki
demokrasi farklılıkları zenginlik olarak kabul eder. Çoğulculuk, demokratik hayatın olmazsa olmazlarındandır. AK PARTi çokluk içinde birliği savunmaktadır. Esas kışkırtıcılığı ve bölücülüğü, farklılıkları yok sayan veya tek tipleştirme çabasında olan MHP zihniyeti yapmaktadır.
Farklı din, mezhep, etnik köken ve anadillere sahip olmak ortak paydalarda buluşmaya ve huzur içinde bir arada yaşamaya mani değildir.
2.
Habur sınır kapısından giriş yapan bir kısım
terör örgütü mensupları ile
Mahmur kampından gelen bazı vatandaşların sınır kapısında adli işlemlerinin yapılmasını, MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli, düzmece
mahkeme kurmak ve
terör örgütü mensuplarını aklamak olarak nitelendirmektedir.
Adalet Bakanlığı tarafından defalarca konu ile ilgili açıklama yapılmış olmasına rağmen muhalefet partileri meseleyi istismar etmeye devam etmektedir.
Bir defa daha ifade ediyoruz ki, Habur sınır kapısında yapılan adli işlemler ve uygulamalar 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250 ve 251. maddelerine göre yapılmış olup yasal olmayan hiçbir şey söz konusu değildir. Esasen, bundan önceki süreçte de benzer uygulamaların olduğu tüm hukuk camiası tarafından bilinmektedir.
"Düzmece mahkeme" yakıştırması, orada görev yapan tüm hukuk adamlarımıza ve işin içerisinde olan tüm kurumlarımıza yöneltilmiş bir saygısızlık ve hatta hakarettir.
3. İlgili mevzuatta
HSYK' ya verilen
yetkiler belli iken, başta T.C.
Anayasası'nın 144. maddesi olmak üzere tüm mer'i mevzuata aykırı bir biçimde adı geçen kurulun yetki gaspında bulunmasına hükümet yetkililerinin ve parti mensuplarımızın millet adına tepki göstermesi, elbette statüko adına millet üzerinde
siyaset yapan MHP'nin hoşuna gitmeyecektir.
Herkes tarafından biliniyor ki AK PARTi hükümetleri, yargının başta fiziki ve teknolojik alt yapısı olmak üzere, her türlü ihtiyacını öncelikli olarak ve ivedilikle karşılamış; yargı mensuplarının özlük haklarını geçmişle mukayese edilemeyecek derecede iyileştirmiştir. Bu, yargıya ve yargı mensuplarına verdiğimiz önemin bir göstergesidir.
Yargının bağımsız olması yetmez; yargı aynı zamanda tarafsız olmalı.
İdeolojik bir tarafgirlik içine giren yargının, saygınlığını ve güvenilirliğini kaybedeceği açıktır.
AK PARTi, Demokratik Cumhuriyet'ten yanadır. Bürokratik Cumhuriyetin devamından yana olan Sayın Bahçeli'nin hukukun üstünlüğünden yana değil, üstünlerin hukukundan yana olması da yadırganamaz.
Kurumlardaki bazı şahısların millet ve memleket aleyhine olan icraatlarını, tutum ve davranışlarını sorgulamak, kurumlarla
kavga etmek veya çatışmak anlamına gelmez; aksine ülkeye ait olan bu kurumların saygınlığına sahip çıkmaktır.
Örneğin, ordu içinde
darbe girişiminde bulunan, gayri hukuki işlere bulaşan insanları eleştirmek, onların hukuka
hesap vermelerini istemek ordu düşmanlığı değil, aksine orduya sahip çıkmaktır.
Yargıyı siyasallaştıran uygulamalara
itiraz etmek, yargıyı
baskı altına almak değil; yargının ve yargı mensuplarının itibarına sahip çıkmaktır.
Sayın Bahçeli, bilmelidir ki millet adına devlet nezdinde siyaset yapan AK PARTi'nin ve hükümetlerinin, müvekkilimiz olan milletin haklarını savunurken,
mevzi kaybetmek istemeyen statükocu anlayışla ters düşmesi işin tabiatı gereğidir.
Partimizi kurumlarla kavgalı olmakla suçlayan Sayın Bahçeli'nin sürekli bir biçimde AK PARTi'ye, hükümete, bazı basın ve yayın organlarına ve onların patronlarına, bu ülkedeki birçok gazeteci,
bilim adamı ve yazarçizere yönelik en bayağı ve kaba tehditleri savurduğu kamuoyu tarafından bilinmektedir.
Tüm bu fiillerin sahibi olan Sayın Bahçeli'nin, AK PARTi'yi,
iktidarı kendinden olmayanlar üzerinde bir tehdit ve baskı aracı olarak kullanmakla suçlaması tam anlamıyla bir pişkinliğin ifadesidir. Esasen kendinden olmayanları tehdit etmek, onlara baskı yapmak, kaba kuvvet ve şiddete başvurmak MHP'nin genetik kodlarında mevcuttur.
4.
Anayasa değişikliği yapmanın gerekliliğine inanan Sayın Bahçeli, bunu yapacak olanın AK PARTi olması halinde çark etmektedir.
AK PARTi'nin meşruiyetini kaybettiğini ifade edecek kadar kabalaşan Sayın Genel Başkan, çok iyi bilmelidir ki, iktidar ve meşruiyet kendisinin lütfuyla değil, milletin iradesiyle AK PARTi'ye verilmiştir. Onu alacak olan yine milletin kendisidir.
Bu statükocu zihniyet, bu haklıyı kuvvetli değil; kuvvetliyi haklı kabul eden zihniyet, AK PARTi'nin öncülüğünde yapılacak Anayasa değişikliğine karşı çıkarken ara rejimlerin anayasalarına hep
boyun kırmıştır.
5. Korku, kutuplaşma, kavga ve daha birçok "k" ile başlayan ürpertici kelimenin, Sayın Bahçeli'nin başında bulunduğu parti ve bu parti gibi çatışmadan beslenen, varlığını çatışmalara borçlu olan siyasi hareketlerin sözlüğünden alınma kelimeler olduğunu tarih hafızası olan herkes bilmektedir.
6. Sayın Bahçeli'nin iddia ettiği gibi ülkede "devlet krizi" yoktur. Bugünkü mücadele, devleti kutsal kabul ederek, milletin hakkını, hukukunu kafalarındaki antidemokratik devlet anlayışına feda eden zihniyetle; devleti millet için var kabul eden, insanı ve insanın hakkını yönetimin aslı, özü kabul eden zihniyetin mücadelesidir. Türkiye, medeni ve kalkınmış dünyanın bir parçası olacaksa, tekerleği yeniden
icat etmenin anlamı yoktur. Demokratik standardı yüksek toplumlar bu işi nasıl yapıyorsa biz de öyle yapmak durumundayız.
AK PARTi yanlışta birleşmeyi uzlaşma kabul eden tarafta olmaktansa; milletin ve hukukun doğrularını savunan aykırı tarafta olmayı
tercih eder. Sayın Bahçeli ile aramızdaki temel farklardan biri de bu olsa gerek.
7. Erken
seçim çağrısı artık muhalefetin klasiği haline gelmiştir. Mahalli seçimler dahil Türkiye iki yılda bir seçime gitmektedir. AK PARTi döneminde Türkiye zamanında seçim yapmayı öğrenmiştir ve buna devam edecektir. AK PARTi, Sayın Bahçeli gibi milletin kendisine verdiği iktidar yetkisini tamamlamadan adeta "ben bu işi beceremiyorum" dercesine görevden kaçmayı, kendisine yönetme sorumluluğu yükleyen
halka karşı saygısızlık olarak kabul etmektedir.
CHP ve MHP iktidara gelmek için başka bir halk bulamayacaklarına göre, bu halkın, bugünkü anlayışlarıyla, onları asla iktidar yapmayacağını çok iyi bilmelidirler. "Ya tutarsa" bir züğürt tesellisidir. O da siyasette geçer akçe değildir.