Taraf Yazarı Emre
Uslu, bugünkü yazısında ilginç bir iddiaya yer verdi. Seçimlerden önce
Mahmut Alınak'ın 'Altı ay içinde AKP hükümeti
istifa etmek zorunda kalacak' dediğine dikkat çeken Uslu,
seçimlerden sonra
BDP ve
PKK'nın yaptıklarını bu minvalde değerlendirdi. İşte o
köşe yazısı...
'Altı ay içinde AKP hükümeti istifa etmek zorunda kalacak'
Baştan söyleyeyim yukarıdaki sözler bana ait değil. Benim öngörüm de değil. Bu sözler uzun süredir beynime kaçmış bir
sivrisinek gibi kafamın çeperlerine çarpıp duruyor. Bu sözler seçimlerden önce Mahmut Alınak tarafından söylenmişti. Doğrusu uzun süredir tereddütlüydüm o programı hatırlatıp hatırlamama konusunda. Geçen yeniden dinledim Alınak'ın o sözlerini. Amerika'da olduğumdan dolayı da Alınak'a ulaşamadım. Artık yazmaya karar verdim. Eğer Alınak'ın bir açıklaması olursa buradan seve seve yayımlarım.
8 mayısta
Habertürk televizyonunda Mahmut Alınak ile birlikte bir programa katılmıştım. Konu yine
Kürt sorunuydu. Alınak işte o programda paylaştı "Öyle şeyler yapılacak ki seçimlerden sonra AKP
iktidarı altı ay içinde istifa etmek zorunda bıraktırılacak" öngörüsünü. Şimdi BDP ve PKK'nın yaptıklarına bakınca acaba Alınak bunları mı kastetmişti demekten kendimi alamıyorum.
Mahmut Alınak o programda şöyle konuşmuştu:
"Keşke kör olsaydım da görmeseydim. 12 hazirandan sonra korkunç bir savaş patlak verecek. Çünkü devlet ve hükümet bu meseleyi çözmek istemiyor. PKK seçimden sonra bu gidişatla eylemsizliği bitirecek. Eylemsizlik bitince çocuklarımızın tabutları gelmeye başlayacak.."
Alınak şöyle devam etmişti: "İmralı'ya gidip
Öcalan'ın çözüme katkıda bulunmasını isteyeceğim. DTK
demokrasiden ve özgürlükten yana olan bütün çevrelerle görüşüp demokratik çözüm konferansı düzenleyecek. Bir çözüm paketi oluşturacağız. Teorik ve pratik. Başbakan'a çözüm
önerisi götüreceğiz. Ben Başbakan'ın bu öneriyi kabul edeceğini sanmıyorum. Bu nedenle o çözüm paketini hayata geçirmek için önümüze altı aylık bir süre koyacağız. İddia ediyorum altı ay içinde AKP iktidarı istifa etmek zorunda bıraktırılır. Bıraktırılabilir demiyorum bıraktırılır diyorum..."
"AKP'yi iktidardan indirmek için ne yapacaksınız" sorusuna da şu cevabı vermişti Alınak: "Demokratik çözüm diyeceğiz. Sivil itaatsizlik eylemleri yapacağız. Örneğin teneke çalma eylemi... Başbakan'ın kulağının dibinde patlayan teneke gümbürtüleri Başbakan'ın sinirlerini koparır. Ekonomik boyut telefonları kullanmıyoruz,
ekonomik kurumlaşmalara gidiyorsunuz. Gandi'nin yaptığı gibi.. Düzeni işlemez hale getirmek. Yani hayatın her alanında kurumlaşmak. Örneğin milyonlarca kimliksiz insanlarla sokağa çıkmak. Bizi de tutuklayın kampanyaları yapmak. Ankara'yı muhatap almayacağız.
Kürtler mevcut siyaseti muhatap olmaktan çıkarmalı kendi kurumlarını kurmalı."
"Erdoğan'ı indirip yerine kimi getireceksiniz" sorusuna da şu cevabı vermişti Alınak: "Halk temsilcilerini getireceğiz. Ezilenleri getireceğiz. Ezilen kadını genci işçiyi getireceğiz." O program video paylaşım sitelerinde mevcut. İsteyen izleyebilir.
BDP
demokratik özerklik ilan edip "Mevcut siyaseti muhatap almıyoruz, kendi
vergimizi toplayıp Ankara'ya vergi vermeyeceğiz" deyince ister istemez Mahmut Alınak'ın seçimler öncesinde ifade ettiği bu öngörüler takılıyor aklıma.
Alınak o öngörüsünü Erdoğan'ın çözüme yanaşmayacağı varsayımı üzerine oturtuyordu. Oysa hemen seçim akşamı ve daha sonraki dönemlerde Erdoğan ısrarla yeni anayasadan söz ediyor ve daha demokratik bir
Türkiye için ve tabii ki Kürt sorununun demokrasi içinde çözümü için bir demokratik anayasa yapılması çağırısı yapıyor.
Alınak veya BDP bilebildiğim kadarıyla Erdoğan'a bir çözüm paketi de sunmadılar. Tek çözüm önerisini de Öcalan sundu ve "Devletle anlaştık" dediği hafta PKK asker kaçırmaya ve askerlere saldırmaya başladı.
Bu durumda sanırım şunu söylemek yanlış olmaz. Alınak'ın "AKP'yi iktidardan etmek için girişilecek eylemler öngörüsü tuttu" ama gerekçeleri pek de Alınak'ın o programda ifade ettiği gerekçeler değil. Örneğin Erdoğan'a BDP veya DTK'dan bir öneri paketi sunulmuş ve Erdoğan da reddetmiş değil.
Buna rağmen tıpkı Alınak gibi
Cemil Bayık da AKP'nin bitirilmesinden söz ediyor ve savaşı bunun için başlattıklarını ima ediyor. Dolayısıyla seçimlerden sonra oluşan onca olumlu havaya rağmen gerilen "Kürt siyaseti aslında ‘Ne olursa olsun AKP'den kurtulmak için bir dizi hamleler yapacağız' şeklinde seçimler öncesi alınmış bir kararın uygulamaya konması mı" demeden edemiyoruz.
Bu durumda AKP de bu oyunu görüp reste rest mi demek istiyor? Eğer böyle bir durum varsa BDP ve PKK çevreleri AKP'yi iktidardan edecek formülü Kürt sorununa demokratik çözüm getirecek yeni anayasa çalışmalarını baltalamak pahasına neden uygulamaya koydu? Eğer BDP ve çevrelerinin seçimlerden önce verilmiş böylesi bir kararı varsa Hatip
Dicle ve diğer KCK sanıklarının
aday gösterilmesi de bu kararın bir parçası mı oluyor? Öcalan'ın BDP'nin desteklediği bağımsız blok adaylarının bir kısmından memnun olmadığı, bunlar için "Bu, bana yapılmış bir ulusal komplodur" dediğini biliyoruz. O halde Öcalan'a rağmen aday çıkaran BDP baştan beri bir
kaos planının yürütücüsü mü?
Bu ve benzeri sorular ne yalan söyleyeyim kafamı kurcalıyor. Mahmut Alınak'ın "AKP altı ay içinde istifa edecek" öngörüsü o programda sıraladığı nedenleri ortada olmadan gerçekleşiyorsa bu soruları sormak zorundayız diye düşünüyorum.
Kürt ulusalcılarının seçimlerden sonra sürdürdüğü stratejinin sadece milletvekillerinin serbest bırakılması ile ilgili bir strateji olmadığı apaçık ortada. Eğer bu strateji sadece milletvekillerinin sorununu gündeme taşımakla ilgili ise PKK'nın asker kaçırarak, yok keserek,
araç yakarak, sokakta insan
infaz ederek, devreye girmesine ne gerek var. Sivil itaatsizlik eylemleriyle bu talepler daha yüksek sesle dile getirilebilirdi... BDP'liler de biliyor ki
sivil itaatsizlik eylemleriyle AKP'yi iktidardan götüremezler. Bu nedenle de PKK devreye sokuldu gibi görünüyor... İşin daha da kötüsü bu sadece Kürt ulusalcılarının bir planı gibi görünmüyor. Bu bir
ihale işi gibi geliyor. Kürt ulusalcılarına, özellikle PKK'nın şahin kanadına bu ihaleyi kimin verdiği de sanırım Suriye'de olanlara bakılarak anlaşılabilir...
Bunları yazarken amacım iktidarın sorumluluğunu hafifletmek değil. Bu iktidarın
açılım bakanının beceriksiz olduğunu yazan biriyim. İktidar elbette birinci dereceden sorumlu ama bir de madalyonun BDP yüzü var ki sadece BDP veya Kürt ulusalcıları yok o yüzde. Çok daha karanlık, kanlı ve karmaşık bir yüz; oraya dikkat çekmek istedim...
EMRE USLU - TARAF