Ak Parti neyin öz eleştirisini yapmalı?

Demokratik tercihlerin önüne set çeken ve başörtüsü kararıyla Meclis'in yetkisini gasp eden Anayasa Mahkemesi yine tartışmaların odağında.

Ak Parti neyin öz eleştirisini yapmalı?

AK Parti'ye gerekçeli ders! Mahkemenin, Köşk krizi sürecinde verdiği 367 kararı, bir yargı darbesi niteliği taşıyordu. Çünkü Anayasa'nın açık hükmü ve önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde uygulanan teamülü göz ardı ederek yeni kural ihdas etmişti. Birçok ankete göre halkın en az yüzde 75'inin doğru bulmadığı üniversitedeki başörtüsü yasağını kaldırmak için Meclis harekete geçince Mahkeme yine ortaya çıktı. 411 vekilin onayıyla çıkan kanunun iptali, hukuka ve demokrasiye indirilmiş bir darbe gibiydi. 22 Temmuz'da her iki kişiden birinin desteğiyle iktidara gelen AK Parti aleyhine açılan dava da bir hukuk skandalıydı. Türkiye'nin bağlı olduğu Avrupa hukukuna göre hemen reddedilmesi gereken davayı kabul ederek, Mahkeme toplumu gerilimin kucağına itti. Aylarca bu davanın yol açması muhtemel krizlerle yatıp kalktık. Çok şükür, içeriden ve dışarıdan yükselen seslerin de etkisiyle kapatma kararı çıkmadı. Ama başörtüsü ve kapatma kararlarıyla ilgili öyle gerekçeler açıklandı ki Mahkeme mevcut ve gelecek iktidarlar için dokunmamaları gereken geniş bir harita çizdi. Bizzat Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç, başörtüsü kararında Mahkeme'nin yetkisini aştığı uyarısında bulundu. Sadece şekil denetimi yapması gereken Mahkeme'nin 'yetki türeterek' konuyu esastan görüştüğünü söyledi. Sonuçta, AK Parti ve başörtüsü kararlarından sonra hükümetlerin ve Meclis'in önemli birçok konuda bundan böyle nasıl adım atacağı muammaya dönüştü. Artık anayasa değişikliği, Mahkeme'den dönebilir. Ancak kapatma gerekçesinde ortaya çıkan birçok yanlışın yanında doğru bir tespit yer alıyor. O da Avrupa Birliği sürecinin kapatma davasında oynadığı rol. Gerçekten de Mahkeme'nin AK Parti'yi odak olarak tanımlamasına rağmen Refah ve Fazilet örneklerinde olduğu gibi kapatma kararı al(a)mamasında AB sürecinin rolü inkar edilemez. Bunun iki yönü var: Birinci yönü, AB süreci sayesinde demokratik standartlarımızın yükselmiş olması. İkinci yönü ise AK Parti'nin bu sürece kendinden önceki birçok hükümetten de daha fazla önem vererek içeride ve dışarıda aleyhine yürütülen 'mürteci' karalamasından kurtulması. Bütün aksaklıklarına rağmen AB süreci, sadece AK Parti'yi değil, ülkemizdeki demokratik süreci kurtaran can simidi rolü oynadı. AK Parti'nin ilk 3 yılında izlediği kararlı AB siyaseti ve bu çerçevede kurduğu temaslar olmasaydı, AB Genişleme Komiseri Olli Rehn'den Avrupalı Yeşiller'in lideri Kızıl Deny'ye; Alman eski Dışişleri Bakanı Fischer'den Avrupalı Sosyalist lider Swoboda'ya birçok ismin kapatma girişimine karşı sesi bu kadar gür çıkar mıydı? Gerçekten de son dönemde Türkiye'yi önemli kırılmalara karşı koruyan; Batı'da ve Doğu'da saygınlığını artırarak BM Güvenlik Konseyi kapısını aralayan faktörler arasında bu reformların payı büyük. Şayet AK Parti hükümeti, bu reformlara imza atmamış; AB ile müzakereler bu dönemde başlamamış ve ülkemizdeki değişimi temsil eden çevreler demokratik dünya ile temas kurmamış olsaydı, şu anda daha kötü bir noktada olabilirdik. AB süreci ve bu yöndeki reformlar, Köşk krizinde de terörle mücadelede de işe yaradı. Cumhuriyet mitinglerinde, "Türkiye İranlaşıyor, laiklik elden gidiyor" sesleri yükselirken ve 27 Nisan'da gece yarısı bildirisi yayımlanırken, Avrupalı liderler gazetelere ilan vererek demokrasiye destek verdi. AK Parti aleyhine yapılan ithamlara katılmadıklarını duyurdu. Reformlar sayesinde ilk kez sınır ötesi operasyona Avrupa'dan destek geldi. Şimdi AK Parti'nin dönüp kendine sorması gereken soru şu: Türk demokrasisi ve kendi geleceği için bu kadar hayati rol oynayan AB sürecinde neden ivme kaybettik? Yargı reformundan asker-sivil ilişkilerine, temel haklarla ilgili sorunlardan Kürt meselesine birçok problemin çözümünde, AB sürecinin sunduğu imkanlar işletilmeyi bekliyor. Türkiye'nin iç dinamikleriyle demokratik dönüşümünü sağlamasını kim istemez. Ama yaşanan bunca tecrübe, bu dönüşüm için hâlâ dış dinamiğe ihtiyaç olduğunu gösteriyor. ABDULHAMİT BİLİCİ- ZAMAN
<< Önceki Haber Ak Parti neyin öz eleştirisini yapmalı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER