Şimdi AKP’den
İstanbul Birinci Bölge’de, Erdoğan’ın ardından ikinci sırada
aday. Mutlu mu? Mutlu... Peki hiç burukluk yok mu? Olmaz mı? Biraz hüzünlü konuşuyor: ”Tabii ki keşke
AK Parti’ye de,
CHP’ye de muhtaç olmadan gerçekten
Avrupa ölçütlerinde bir sosyal demokrat hareket olsaydı da ben de o hareket içinde yer alsaydım. Ama AK Parti içinde de sosyal
demokrasi için çalışacağım.”
Onsuz bir sosyal demokrat hareket düşünülemezdi. Ama şimdi
seçimini AKP’den yana yapmış, bu seçimi yaparken de demokrasiden yana koymuş tavrını kendince. Zira demokrat tek oluşum olarak AKP’yi görüyor, muhalefeti ise maceracı bir gaflet içinde buluyor. “CHP kendi tükenmişliğini
Türkiye’nin önüne bir tıkanma olarak getiriyor” diyor
Ertuğrul Günay. Onun duruşu bu, fena da durmuyor! Bir de
Kürt meselesi, AK Parti’nin gerginliği tırmandırması,
Abdüllatif Şener’in adaylıktan çekilmesi gibi sorularda topu taca atmasa!
Bu nasıl sol
birleşme?
Yazarı olduğunuz Karşı Siyaset’te bizzat tarafınızdan kaleme alınmış ifadelerle AKP, “Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı vahim seçeneklerden biri” olarak nitelendiriliyor. Ve sonraki seçimde de AKP’nin
iktidara gelme olasılığının Türkiye’nin başına gelebilecek en büyük talihsizliklerden biri olduğu belirtiliyor. Bu değerlendirme ve nitelendirmeyi yapan da sizsiniz, bu vahim seçeneği güçlendirmek için aday olan da...
Benim bu nitelendirmelerim ne zaman? Geçmiş süreçte; 2003’te... AKP daha yeni iktidar. 2006’da söylediklerim de şu; Bugün bir AKP iktidarı var. Karşısına bunun bir CHP ve MHP seçeneği konmaya çalışılıyor. Bu büyük bir talihsizlik diyorum. Bugün AKP’nin karşısındaki muhalefetin konumunu Türkiye için inanılmaz bir talihsizlik olarak görüyorum. Keşke CHP Türkiye’de sosyal demokrasiye gerçekten Avrupa ölçütlerinde sahip çıkan bir hareket olarak yükselseydi ve ben de onun içinde yer alsaydım. Tabii ki özlemim oydu. Ama bu hareket o kadar marjinalleşti, o kadar şövenleşti, o kadar tutuculaştı ki, AK Parti göreceli olarak bunlardan çok daha demokrat, ilerici, çok daha
halkçı bir
görünüm taşıyor. Ben hiçbir siyasi yapıyı, Türkiye’de hiçbir lideri kutsallaştırmıyorum, mükemmelleştirmiyorum. Ama göreceli bir
tercih yapmak durumundayım. Bugün Türkiye öyle bir yere geldi ki, demokratik sürecin devam etmesini AKP temsil ediyor ve güvenceye kavuşturuyor.
Maceracılığı ise muhalefet temsil ediyor. Muhalefetin haline bakar mısınız? CHP ve DSP’ye bakın, inanılmaz birşey, hiçbir yeni fikir yok. Ecevit’in korumasını, doktorunu, vesaireyi listelerine alan sol bir birleşme. Ne demekse bu! Bu neyi temsil etmekse, içinde DİSK yok, içinde 10
Aralık Hareketi yok, içinde Türkiye sosyal demokrat hareketinin tanınmış merkezi ve genel yöneticileri yok, seçkin aydınlar yok. Ben Türkiye’de aslında CHP’ye de AKP’ye muhtaç olmadan, keşke Avrupa stantartlarında evrensel sosyal demokrasiyi yücelten bir sosyal demokrat hareket olsaydı diye uğraştım. Olmadı ve tam tersine öyle bir noktaya gelindi ki bugün sol tabelalı partiler, çok tutucu bir yere geldiler. Ve AKP, içinde bulunduğumuz bu süreçte, demokrasinin,
ülke bütünlüğünün korunması için temel bir siyasal enstrüman görüntüsü kazanan parti haline geldi. Ben 25 yıldan beri parlamento dışında bir adamım. Yani delikanlı yaşta girdiğim parlamentoya,
yaşlı bir milletvekili olarak yeniden girmeye hazırlanıyorum. İki kez deneme yaptım, seçim
sistemi falan olmadı, 1995, 1999 ve 2002’de ilişkide olduğum
siyasi partiler beni çağırmadı. Çağıranlara ben gitmedim. Benim bu saatten sonra parlamentoya girmek gibi bir derdim yok. Benim derdim Türkiye’de demokrasi bir yeni kırılganlık yaşamasın. Çünkü bir
ekonomik istikrar yaşadık gibi gözüküyor. Bu sürsün. Türkiye’nin birinci meselesinin ben ekmeğin büyümesi olduğuna inanıyorum. Yani gelirin artması. Bunun olduğuna inanıyorum.
Ekmek büyüdü öyle mi?
Evet. Büyüyecek ve
adaletle dağıtılmalı. Ekmeğin büyümesi ve adaletle dağıtılması için de demokrasinin yaşaması gerekiyor. Artık bugünkü dünyada demokrasinin olmadığı ülkelerin
kalkınması bir sahteciliktir. Yalandır. Baskı rejimleriyle toplumsal kalkınma olmaz.
Ekmeği AKP’nin, CHP’den daha adil mi bölüştereceğine inanıyorsunuz?
Bölüştürmesi gerektiğine inanıyorum. Ve bu düşüncemi birinci günden itibaren Sayın
Başbakan’a ısrarla söyledim. Bölüştürebilmesi için ben de önümüzdeki süreçte katkı yapacağım. Birinci günden itibaren, hatta ve hatta AKP’yle böyle bir siyasal
diyalog kurmadan önce de tanıdığım bildiğim bütün AKP’li
arkadaşlarıma siz yoksullardan oy alıyorsunuz. Türkiye’nin dar gelirli çevrelerinden oy alıyorsunuz. Türkiye’nin mütedeyyin insanlarından oy alıyorsunuz. Bu insanların adalet duygusu çok derindir ve adalet duygusuna çok ihtiyaç hissederler. O zaman sosyal adaletçi olmak zorundasınız. Hukuk devletini korumalısınız elbette cumhuriyetin temel ilkesi olarak. Ama bu yetmez. Sosyal devleti de savunmak zorundasınız diye anlatıyordum. İlk görüşmemizde de de bunu Sayın Başbakan’a söyledim ve buna çok alıcı olduğunu gördüm.
CHP’nin üst yönetimi tıkandı, şimdi de Türkiye’nin önünü tıkıyor!
Zamanında “CHP ara rejimlerden besleniyor” dediği için partiden
ihraç edilen Günay, son gerginliklerde CHP’nin AKP’ye tuzak kurduğunu iddia ediyor. Üstelik demokrasiyi tehlikeye atarak... “CHP kendi tükenmişliğini Türkiye’nin önüne bir tıkanma olarak getiriyor!” diyor.
CHP halkçı değil, tuzakçı bir parti oldu
Neden AKP?
Bu son aylarda
Cumhurbaşkanlığı seçimi konjonktüründe inanılmaz bir anayasa, inanılmaz bir hukuk yorumu ve zorlamasıyla, bir yandan muhalefetin, bir yandan devlet kurumlarının zorlamasıyla siyasal sistem içinde AKP’ye bir tuzak kurulmaya çalışıldı. Türkiye coğrafyasının her tarafından oy almış bir parti marjinalleşmeye, köşeye itilmeye çalışıldı. Halbuki Türkiye coğrafyasının her tarafından oy almış bir partinin varlığı hem demokrasi için, hem ülke bütünlüğü için son derece önemli. Bu görmezden gelindi. AKP marjinalleştirilmeye, köşeye itilmeye çalışıldı. Bunun yanlış olduğunu gördüm ve bunu söyledim. Benim yaptığım budur. Bu yanlıştır, haksızlıktır.
CHP tıkandı
AKP’yi tuzağa düşürmek isteyenler kimler?
2002 seçimlerinden bu yana AKP’yi izliyoruz. Türkiye’de cumhuriyet aleyhine, rejim aleyhine, demokrasi aleyhine hükümetten kaynaklanan herhangi bir davranış bilmiyorum. Türkiye çapında 15 milyon oy almış bir partinin içinde marjinal grupçuklar yok mudur? Vardır. Türkiye çapında binlerce belediyesi olan bir partinin içinde marjinal birtakım davranışlara, işlere kalkışan belediyeler yok mudur, herhalde vardır. Bu büyük kitle partilerinin kaçınılmaz kaderidir. Ama bunları cımbızla seçip ortaya
teker teker çıkartıp da sanki rejim aleyhine, demokrasi aleyhine,
laiklik aleyhine, Türkiye aleyhine göstermeye çalışmak bir haksızlık bence.
Peki bu haksızlık nereden kaynaklanıyor?
Bence bu haksızlık CHP’nin başarısızlığından kaynaklanıyor. CHP, 2002’de ana muhalefet olarak meclise girdi. Yüzde 20’ye yakın kendi oyu vardı, yüzde 45 de parlamento dışı oy vardı. Bu yüzde 65’in içinden, yüzde 30’lara varan bir halk desteği yakalamış olsaydı, bugün güçlü bir iktidar ve güçlü bir muhalefetle daha sağlıklı bir demokrasi yürüyüşü yaşayacaktı. CHP bunu sağlayamadı. Ne yazık ki CHP bunu politikalarıyla, bana sorarsanız politikasızlıklarıyla, iktidarı sağdan, tepkisel milliyetçilikten kuşatmaya çalışan birtakım söylemlerle, AB konusunda duraksamalı tavırlarla, düşünce özgürlüğü konusundaki tutucu tavırlarıyla, dışardan kuşatmaya kalktı. Oysa Türkiye toplumu geriye gitmiyor. Türkiye toplumu geriyi özlemiyor. Türkiye toplumu bugünkünden daha eski, daha geri birşeyi özlemiyor. Türkiye’nin özlemleriyle CHP çakışamadı. Ve CHP muhalefette küçüldü. Ve muhalefette küçülmesinin hırçınlığıyla başka birtakım meseleleri gündeme getirdi. Ve burada AKP’ye dönük bir tuzak kurmaya çalışıldı. Ben bunu söylüyorum. Bu yanlış bir şeydi.
CHP kurdu bu tuzağı öyle mi?
Maalesef CHP’nin üst yönetimi kendi tıkanmışlığını, Türkiye’nin tıkanmışlığı haline getirmeye çalıştı. Kendi tükenmişliğini hatta. CHP’yi tıkayan bir
üretim tükenmişliği yaşanıyor partide. Dikkatli terimler seçmeye çalışıyorum. CHP için tıkanmış, yönetim için tükenmiş kelimelerinin altını çiziyorum. Parti yönetimi kendi tükenmişliğini ne yazık ki Türkiye’nin önüne bir tıkanma olarak koymaya çalıştı. Şimdi seçimlerin gündeme geldiği bir ortamda Türkiye’ye çıkılması gerekirken, halkla diyalog kurulması gerekirken, başka mekanizmalar mahkemeler, ordular, yargılar işin içine sokulmaya çalışıldı ve bir anlamda Türkiye ustalıklı, sofistike, biraz
sanal, internet düzeyinde falan bir müdahale süreciyle karşı karşıya bırakılmak istendi.
Tayyip Bey’e müteşekkirim sağ ve sol demiyor
Tayyip Bey terimleri çok özenle seçiyor. ‘Gelişmeci bir yeni toplumsal merkez oluşturmak’ diyor. Yani durağan değil, statik değil... Gelişen bir toplumsal hareket. Ona çok müteşekkirim. Ve bizi rahat ettirecek bir
siyaset dili kullanıyor. Sol ve sağ demiyor. Yani ‘Arkadaşlar sağ bir partiye geçiyor’ demedi. ‘Arkadaşlar bütün toplumu kucaklayan yeni bir gelişmeci büyük merkez harekete katkı yapmaya çalışıyorlar’ dedi. Bizi başkalarıyla karıştırmayın. CHP’ninki canhavliyle barajı geçemeyeceği için DYP’de durmaktan hoşlanmayan birkaç arkadaş son dakikada geldi CHP’ye geçti. DYP barajı geçiyor olsaydı isimlerini saymayayım, severim ben o arkadaşları, CHP’de olmayacaklardı. Bunu bütün Türkiye biliyor. Burada başka birşey oluyor. AKP Türkiye’nin partisi olmaya çalışıyor. Öteki tarafta can havliyle oradan buradan oy kapma telaşı var. Türkiye’de yeni fikirlerle bir
açılım yapmaya çalışıyor Tayyip Bey. Bakın AKP herşeye rağmen yeni bir parti. MSP geleneği vardı, Milli Görüş geleneği vardı. O tıkandı. Bunu okudu Genel Başkan. Şimdi yeni fikirlere, yeni açılımlara yeni kucaklaşmalara ihtiyacı var. Bu yüzden de bizi kucakladı.
Abdüllatif Şener bana ‘Artık yoruldum’ dedi
16 yıl milletvekilliği yapınca bir insan yorulmuş olabilir. Bu kadar...Öyle söylüyor kendisi çünkü. Aşağı yukarı bana söylediği bu. “16 yıl milletvekilliği yapınca insan yoruluyor, dinleneyim” dedi. Dinlenip devam edecek yaşta henüz. Umarım böyle birşeydir. Abdüllatif Şener’in şu anda parlamentoda olmaması, onun partiye kattığı ortalamayla barışık vizyonun ortadan kalkmasına kesinlikle yol açmaz, açmayacaktır. Kendisi de zaten partinin günlük faaliyetleri içinde çalışıyor.
VATAN