ATV'de canlı yayınına katılan Arınç, soruları yanıtladı.
TBMM Başkanı
Bülent Arınç, ''Peki, 'bugün Gül'ün
adaylığı o zaman da geçerli olur mu' dendiğinde, bütün samimiyetimle söylüyorum, bu
adaylık da çok beğenilmiştir. Hem
Meclis içinde, hem kamuoyunda, hem dış dünyada. Çok başarılı bir
cumhurbaşkanı olacağına da kanaatim vardır. Ama önümüzü henüz göremediğimize göre
seçimler yapılacak ve nasıl bir Meclis tablosu çıkacak,
Anayasa Mahkemesi nasıl karar verecek,
referanduma gidebilecek miyiz, bu belli olmadığına göre bu adaylığı bugünden belirsiz olan geleceğimize taşımanın, söylem olarak doğru olmadığını ifade ettim'' dedi.
Arınç,
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan ve
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül ile birlikte dün
AK Parti'nin
Kayseri mitingine katıldığının anımsatılarak, ''mitinglere katılma konusunda kendi ifadenizle, 'kuduruyorum' demişsiniz. Neden gittiniz, nasıl bir özlem o? Özlemle mi gittiniz, yoksa Sayın Gül'le o dönemde adaylığının sürmesi konusunda görüş ayrılığının bir telafisi miydi?'' sorusuna şu karşılığını verdi:
''Artık seçime 3 hafta kaldı. Seçimin
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Sadece Kayseri mitinginde
arkadaşlarımla birlikte olmam ve kısa bir konuşma yapmam dikkat çekmedi.
Meclis Başkanı olarak da böyle bir toplantıya katılıp katılamayacağım konusunda bir, iki
gazetede ufak yazılar gördüm. İzin verirseniz onu da açıklamak suretiyle Kayseri konusunu görüşelim.
Meclis başkanları ve başkan vekilleri için Anayasamızda bir hüküm var. 94. maddenin son fıkralarında Meclis Başkanı ve başkan vekilleri, mensubu oldukları partinin siyasi faaliyetlerine ve grup toplantılarına katılmazlar şeklinde.Meclis Başkanı olduğum günden bu yana bunun doğru ve gerekli olduğuna inanıyorum. Ve 5 yıla yaklaşan Meclis Başkanlığı dönemimde de herkes benim görevimde, Meclis'i yönetmekte, siyasi parti gruplarına olan mesafemi korumakta ne kadar başarılı olduğumu bilirler. Yani Meclis'te çok önemli oturumları yönettim, siyasi parti gruplarıyla her defasında bir araya geldim, danışma kurullarını topladım, Başkanlık Divanımızda üç grubun temsilcileriyle birlikte çalıştım, görevimi yaparken büyük bir tarafsızlık içerisinde yaptığımı arkadaşlarım da bilirler ve
itiraf ederler.
Ancak şu anda değişik bir noktadayız. Ben artık
milletvekili adayıyım. 20 Haziran'da açıklanan
aday listeleri içerisinde
Manisa milletvekili adayı olarak görünüyorum. 20 Haziran'dan bu yana hem Anayasa'nın o hükmüne uygun olarak hem de milletvekili adayı olarak ne yapmam gerektiğini de incelemem lazım. Bu konuda Anayasa'nın ilgili maddesine ve gerekçelerine baktım, doğrusu çok fazla bir açıklık bulamadım. Geçmişte Meclis başkanlığı yapan değerli kişilerle görüştüm. Hikmet Çetin'le görüştüm, Sayın Kalemli'yle görüştüm, Sayın Akbulut'u aradım sordum, Sayın İsmet Sezgin'le bir araya geldik, konuştum. Hem onların söyledikleri hem de benden önce halef-self olduğumuz benden önceki meclis başkanının seçim kampanyalarına baktım, bir milletvekili adayı olarak benim siyasi çalışmalara ölçülü olarak katılmam mümkün. Aksi takdirde adaylığımın bir kıymeti kalmaz. Yani ben
halktan oy isteyen bir insan konumundayım şu anda ister Manisa'dan, ister Hakkari'den nereden aday olursam oradan.''
-ÖLÇÜLÜ SİYASET-
Meclis'in de kapalı olduğunu hatırlatan Arınç, bu konuda kendisinin, ''ölçülü bir siyasi çalışma yapmasının mümkün'' olduğunu ifade ederek, ''Kim ne derse desin, benim çalışmam bunu gösteriyor. Onların bana söyledikleri, 'biz de kürsüye çıkardık, halkı selamlardık, birkaç kelime konuşurduk, ama bunu bir siyasi parti lideri gibi yapmazdık' dediler'' dedi.
Bunu kendisine söyleyen eski başkanların yaptıklarının doğru ve haklı olduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti:
''Dolayısıyla 20 Haziran'a kadar mutlak bir tarafsız meclis yönetimi gösteren, aldığı kararlarla bütün partilere eşit yaklaşan benim gibi insanın artık aday listelerinde yer alan bir milletvekili adayı olarak kendi partisinin seçim çalışmalarına ve kendisiyle ilgili
propaganda çalışmalarına bir ölçüde katılması mümkün. Kaldı ki, dün herkesin de izlediği gibi sadece 10-12 dakikalık bir konuşma yaparak buraya
misafir olarak geldiğimi, Meclis Başkanı sıfatı olduğu için siyasi konuşma yapmayacağımı, bunu Sayın Gül ve Başbakan'ın yapacağını söyledim.
Niçin Kayseri'ye geldiğimi, Kayseri'nin önemini anlatarak ve bir ölçüde de
cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olan Sayın Gül'ün karşılaştığı durumla ilgili olarak bundan sonra ne yapılması gerektiğini söyledim. 'Daha çok
demokrasi, daha çok özgürlükle bu engellerin hepsi aşılacaktır. Yetki, millettedir, milletin iradesi tek başına bu konuda yeterlidir' gibi birkaç cümle söyledim.
Dolayısıyla 94. maddeyi hala anlamakta veya anlamamakta,
tartışma çıkarmakta kararlı görünenlere şunu söylemeliyim ki, bugün Meclis Başkanı olarak ve aynı zamanda bir milletvekili adayı olarak nasıl ölçülü bir siyasi çalışma yapıyorsam, beni bıraksınlar, üç tane Meclis Başkanvekilinin yaptığı siyasi çalışmalara baksınlar, başta Ankara'dan aday olan değerli arkadaşımız
Yılmaz Ateş olmak üzere, birisi Kahramanmaraş'ta birisi Kayseri'de çalışma yapan milletvekili adaylarının durumuna baksınlar. Bu, işin hukuki boyutu, burada vicdanen müsterihim, bir partinin propagandasını yaparak meydanlarda konuşmuyorum. Ama beni tanıyan, bilen insanlara karşı ben ortaya konuşuyorum ve bu seçimlerin önemini anlatmaya çalışıyorum. Bu bahsi kapatalım.''
-ABDULLAH GÜL'ÜN CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞI-
Gül'ün cumhurbaşkanı adaylığına karşı olup olmadığı yönündeki soruya ilave olarak yöneltilen, ''Dün Kayseri'de verilen tablo birlik, bütünlük mesajı gibiydi. O amaçla mı Kayseri'ye gittiniz?'' sorusuna da Arınç, şu yanıtı verdi:
''
Hayır o amaçla gitmedim, buna ihtiyacımız yok çünkü. Biz Sayın Gül'le de Sayın Erdoğan'la da bugün tanışıyor değiliz. Bugün bir siyasi çalışmaya başlamış insanlar da değiliz. Geçmişten bu yana beraberliğimiz var, arkadaşlığımız var. Siyasette anlayış birliğimiz var. Çok
şükür, kim ne derse desin, her gün gazeteler, televizyonlar bir
takım spekülasyon,
manipülasyon haberlerle bizi birbirimizden ters düştüğümüzü, farklı düşündüğümüzü söyleyebilirler. Ama bizi tanıyanlar da bilir ki, en azından üçümüz de çok iyi biliriz ki, biz temel konularda her zaman fikir birliği içinde olmaya gayret ederiz. Bazı konuları birbirimizle tartışırız, sonunda ortak bir noktaya geliriz ve
siyasetimizi o şekilde yürütürüz. Buna hem bizim ihtiyacımız var hem
Türkiye'nin ihtiyacı var. Biz sıradan insanlar olmadığımıza göre ve bizim belirlediğimiz veya bizim üzerinde karar kıldığımız siyaset anlayışı Türkiye'de önemli sayıldığına göre ülkemizi, vatanımızı, milletimizi, Türkiye'nin geleceğini düşünerek iyi adımlar atmak mecburiyetinde olduğumuza inanıyoruz.''
-''SAYIN GÜL'ÜN BENİM SÖZLERİME KARŞI ENDİŞESİ YOK''-
Arınç, bir TV programında kendisine yöneltilen ''Bundan sonra cumhurbaşkanlığı seçiminin ne olacağına'' ilişkin soru üzerine, ''Buna çare bulunacaktır. Ya halk seçecektir,
Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar bu noktada önemli veya yeni oluşacak Meclis seçecektir. Bunu görmemiz için, önümüzü görmemiz gerekiyor'' görüşünü dile getirdiğini söyledi. Arınç, şöyle devam etti:
''Peki, 'bugün Gül'ün adaylığı o zaman da geçerli olur mu' dendiğinde, bütün samimiyetimle söylüyorum, bu adaylık da çok beğenilmiştir, hem Meclis içinde hem kamuoyunda hem dış dünyada. Çok başarılı bir cumhurbaşkanı olacağına da kanaatim vardır. Ama önümüzü henüz göremediğimize göre, seçimler yapılacak ve nasıl bir Meclis tablosu çıkacak, Anayasa Mahkemesi nasıl karar verecek, referanduma gidebilecek miyiz, bu belli olmadığına göre bu adaylığı bugünden belirsiz olan geleceğimize taşımanın söylem olarak doğru olmadığını ifade ettim.Bunu ben arkadaşlarımla da görüşüyorum, Sayın Gül'ün bu konuda benim sözlerime karşı bir endişesi yok.''
-''ARKADAŞLIĞIMIZ ZARAR GÖRMEZ''-
Abdullah Gül'ün yeni dönemde de cumhurbaşkanı adaylığı konusundaki görüşünün devam edip etmediğinin sorulması üzerine de Arınç, ''Bu kısır tartışmalara girmeyelim. Bakınız, ben çekinmeden düşüncelerini ifade eden bir insanım. Bunları bir-iki gazete başlığına bakarak, 'herkes böyle düşünüyor' şeklinde anlamayalım. Biz bu konuları kendi aramızda öncesinde, sonrasında da konuşuruz. Ben yanlış bir şey söylesem bile sonra kendi aramızda bir araya geldiğimizde o bana ifade eder, ben ona ifade ederim'' dedi.
Bu konuşmalardan dolayı arkadaşlıklarının zarar görmeyeceğini dile getiren Arınç, ''Türkiye de zarar görmez. Ben burada dürüst olarak düşüncemi ifade ettim. Ve sadece Sayın Gül'ün değil, 'benim de bugünden yarına adaylığım söz konusu olamaz, Tayyip Erdoğan'ın da bugünden yarına adaylığı söz konusu olamaz' dedim. Bu çok açık bir gerçek. Bunu tekrar izah etmeye saatlerce bunun üzerinde konuşmaya gerek yok ki'' diye konuştu.
-''GÜL NE DEDİ?''-
Arınç, bu sözler üzerine Gül'ün ne dediğinin sorulması üzerine de şunları kaydetti:
''(Haklısınız) dedi. Bunu bana karşı da söylemedi, bir televizyon kanalında söyledi. 'Sayın Meclis Başkanımızın sözleri çok önemlidir, ben de çok saygı duyar ve değer veririm, sözlerinde haklılık payı olabilir' dedi. Aynen cümleyi kullanıyorum, 'ama meydanlar da olayı söylüyor' dedi. Meydanların söylediği şudur:
cumhurbaşkanı adayı olarak Sayın Gül, büyük bir onay görmüştür, milletin içinde adeta bir uhde gibi kalmıştır, sadece Kayseri'deki dün 150-200 bin kişinin söylediği değil, bugün Türkiye'de sokağa çıksanız, herkese
mikrofon uzatıp Gül'ün adaylığı konusunda bir anket çalışması yapsanız da yüzde 70'i, 'ne kadar yakışmıştı, ne kadar iyi olacaktı' diyecektir. Benim söylediğim, işin prensibiyle ilgili. Ben bir Meclis Başkanı olarak, Meclis'in 23 Temmuz'dan sonra tablosunu görmem lazım. O tablo bizim önümüze farklı seçenekler getirebilir. Sayın gül'ün adaylığı tekrar büyük bir coşkuyla gündeme gelebilir veya X şahsın adaylığı da yine aynı şekilde büyük bir tasvip görerek gündeme gelebilir. Bundan ne Sayın Gül kaybeder ne bir başkası
kazanç duyar. Siyaset yapıyoruz. Siyasetin doğasında olan bir işi söyledim. Bundan dolayı gönlüm ferah, Sayın Gül'ün gönlü de ferah. Birbirimizi anlıyor ve seviyoruz.''
-''UÇ NOKTADAKİ ÜÇ İNSAN''-
Dün Kayseri'de bulunmasının iki nedeni olduğunu anlatan Arınç, Kayseri'ye, ''akrabalarının bu ilde bulunduğu, ayrıca Türkiye'nin en büyük ikinci meydanına sahip olan Kayseri'de düzenlenen mitingde arkadaşlarıyla birlikte olmak ve onları selamlamayı arzu ettiği için gittiğini'' ifade etti. Arınç, ''seçilmiş özel bir gündemimiz yok yani'' dedi.
TBMM Başkanı Arınç, şöyle devam etti:
''Kayseri mitingi daha önce olabilirdi, yine gitmeyi arzu ederdim ama 20 Haziran'ı özellikle bekledim, meydana çıkabilmek için birtakım spekülasyonları önlemek adına. Yani bir endişemiz var da, el ele gelelim, kol kola gelelim, böyle bir endişemiz yok. Biz üç, beş, on arkadaş, AK Parti'yi sadece 3 kişi kurmadık. Pek çok insanın emeği var, ama bugün uç noktadaki üç insan olarak bizim, bu beraber verdiğimiz görüntünün
Anadolu insanı için çok önemli olduğunu düşünüyorum.''
Arınç, Anayasa'ya göre Cumhurbaşkanı'nın nasıl seçileceğini ilkokul çocuklarının bile bileceğini belirterek, ''Bunu engellemenin bir takım yollarını bazı kurumları devreye sokmak, bazı mercileri ortaya sokmak suretiyle, bir sıkıntı, gerginlik meydana getirilmeye çalışıldığının hepimiz farkındayız'' dedi.
Arınç, ''
Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarında, Cumhurbaşkanı uzlaşmayla seçilemedi deniyor, siz bu uzlaşmanın önünü kapayan kişi miydiniz?'' sorusuna karşılık, ''Ben niçin böyle bir şeyin önünü tıkamış olayım?'' dedi. Arınç, Meclis Başkanı olarak, Cumhurbaşkanını seçmekle görevli Meclis'te seçimin Anayasaya uygun yapılması için gayret gösterdiğini belirtti.
''Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde son günde düşüncemin alınmasından farklı olarak bir etkide bulunmadım'' diyen Arınç, kendisiyle ilgili bir sene öncesinden başlayan adaylıkla ilgili sorulara, ''adaylık müracaatı gününe kadar beklemeniz gerekli'' yanıtını verdiğini anımsattı.
Arınç, ''Bu sözümden mana üstüne mana çıkaranlar biraz fukara insanlardır, çünkü ben anayasal bir gerçeği ifade ediyorum. Eğer bir insana cumhurbaşkanı adayı olma hakkı imkanı verilmişse kullanılacağı gün bellidir'' diye konuştu.
-''GÜL, SEVİMLİ, GÜLERYÜZLÜ...''-
Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yanı sıra Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan ile konuyla ilgili yaptığı görüşmelerin ne olduğunu daha önce söylediğini aktaran Arınç, süreçte yaşananları şöyle anlattı:
''Bana geldiği gün 23
Nisan günüydü. Gül ile de 21 veya 22 Nisan günü konuşmuştuk. Ben onu özellikle Erdoğan ile görüşmem eğer neticeye müessir olduysa, bir kendisinin adaylığı söz konusuysa 'yolunuz açık olsun, siz bu işe layıksınız, gönlüm sizi destekleyecek' dedim. 'Eğer siz aday olmayacaksanız, ben ona buna girmem ama Sayın Abdullah Gül, Meclis içinde de Meclis dışında da bütünleştirici bir aday olabilir, başarılı bir insan. Baş
bakanlık, bakanlık yaptı,
yurt dışını tanır, yurt içini bilir, sevimli, güleryüzlü, akıllı, başarılı bir insandır, bence onun aday olması mümkündür ve faydalıdır' diye söyledim. Sayın Başbakan, kendi kararı içerisine bunu koymuş olabilir ama çok basit olarak söylenen ya ben ya sen ya o lafını sarf etmedik. Bunu sarf edecek kadar düşük insanlar değiliz, kendimize bunu yakıştıramayız. AK Parti içerisinde Cumhurbaşkanlığı yapabilecek 50'den fazla insan var. Cumhurbaşkanlığını yapmak özel bir insan yaratmakla ilgili bir şey değil. Bu Meclis'in içinde
CHP içinde de ANAVATAN içinde de onlarca cumhurbaşkanlığı yapabilecek insan var. AK Parti kendi içinden aday tespit ediyorsa en az 25 tane birbirinden kıymetli Cumhurbaşkanı adayı var. Bunlardan birisini parti grubu üzerinde
ittifak sağlayabileceği insan gözüyle bakıyorsa, başbakan bunu tespit etmeye çalıştı. Ben de küçücük fikrimi söyledim.''
-''GÖNÜL DE, ATALAY DA ŞENER DE ADAYLIĞA LAYIK''-
Milli Savunma Bakanı Vecdi
Gönül'ün Cumhurbaşkanlığı için adının geçtiğinin hatırlatılması ve ''Buna siz
itiraz ettiniz mi?'' diye sorulması üzerine, Arınç, ''Hayır. Ben Vecdi Gönül'ün adaylığa layık bir insan olduğuna yürekten inanıyorum. Beşir
Atalay ise yürekten inanıyorum,
Abdüllatif Şener ise yürekten inanıyorum. Bunların her biri Cumhurbaşkanı adayı olabilir ama birisine karar verilecek, o birisin bazı özellikleri nedeniyle parti grubu tarafından daha önde görülmesi lazım. Demek ki sayın Gül oldu bu'' diye konuştu.
Bülent Arınç, birilerinin, ''Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinin önünde veya arkasında tıkayıcı olmak, o süreci etkilemek, sıkıntı meydana getirmek'' gibi gayretleri olduğunu ifade ederek, bir gazetenin köşe yazarının, ''Göreceksiniz Arınç tıkayacaktır'' gibi keramette bulunduğunu, bütün senaryoların bunun üzerine yapıldığını kaydetti.
Bunun nedeninin ''biraz kendi şahsından kaynaklandığını'' anlatan Arınç, ''Biraz da o kişilerin kendi sistemleri içerisinde benimle iş görmenin daha kolay olduğu kanaatlerinden...'' dedi.
-''BEN BU FATURAYI ÖDERİM''-
Arınç, ''Bu sürecin faturasının size kesildiğini düşünüyor musunuz?'' sorusuna, ''Yani bir takım çevreler işin kolayını buldular, böyle bir gayretkeşliğin içine düştüler. Ben bu faturayı öderim. Güçlü bir insanım. Başkaları ödeyemez, ben öderim'' karşılığını verdi.
''Nasıl ödeyeceksiniz bu faturayı? (Başka bir isim olsaydı tüm bu süreç yaşanmazdı), görüşü de var'' denilmesine üzerine, Arınç, ''Başka bir isim de olsaydı AK Parti'den, onun için de aynı şey yapılır, aynı şeyler söylenirdi. Bu Meclis'te, AK Parti grubundan birini seçtirmeme, sistemli bir engelleme ve karartma çabasının olduğunu adım gibi biliyorum'' diye konuştu.
-''İLKOKUL ÇOCUKLARI BİLE BİLİR''-
''Demokrasi dışı şeyler mi var diyorsunuz?'' sorusu üzerine, Arınç, şunları söyledi:
''Şüphesiz. Çünkü demokrasi içerisinde Anayasal kuralların geçerli olması lazım. Anayasal kuralların da 101, 102. maddelerinden başlayarak Anayasa'ya göre Cumhurbaşkanı'nın nasıl seçileceğini ilkokul çocukları bile bilir. Bunu engellemenin bir takım yollarını bazı kurumları devreye sokmak, bazı mercileri ortaya sokmak suretiyle, bir sıkıntı, gerginlik meydana getirilmeye çalışıldığının hepimiz farkındayız ve burada bütün endişe cumhurbaşkanlığını bu gruptan birisine, özellikle güçlü birisine vermemek onun kazanmasını engellemek çabası olduğunu biliyoruz. Buna o kadar sarıldılar ki, bu meseleyi bir var olma ya da yok olma noktasına, ya istiklal ya
ölüm noktasına getirdi birileri. Biz de onların bu çabalarını izledik.''
-''HEPSİNİN ŞECERESİ ELİMİZDE''-
''Gizli toplantıları mı oldu diyorsunuz?'' sorusu üzerine, Arınç, ''Gizli ve açık. Mitingler neden yapıldı, mitinglerde kimler görevlendirildi, arkasından hangi siyasi partinin içinde oldular? Kimin ne söyleyeceği, ne zaman neyi söyleyeceği hesaplandı. Bunların hepsinin şeceresi elimizde var'' karşılığını verdi.
Bu konularla ilgili ne zaman açıklama yapacağının sorulması üzerine, Arınç, ''Zamanı geldiğinde'' dedi.
Anayasa Mahkemesi'nin ''367 kararının'' ardından, TBMM'de Cumhurbaşkanı seçimi krizi yaşanıp yaşanmayacağının sorulmasına karşılık Arınç, ''367'' kararıyla Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılamadığını ve o sürecin bittiğini söyledi.
-''40 DEFA TARTIŞILABİLİR''-
Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesine ilişkin
Anayasa değişikliği paketiyle ilgili de Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer ile CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne başvurduğunu anımsatan Arınç, ''Anayasa mahkemesinin bu konuda bir karar vermesi lazım'' dedi.
Anayasa Mahkemesi'nin 367 ile ilgili kararının gerekçesinin yazıldığını ve ''367''nin açıklığa kavuştuğunu anlatan Arınç, ''Yani en azından neden 367 olduğu ortaya çıktı. 'Uzlaşma veya başka bir sebeple 367'yi arayacaksınız' dedi. 'Başka hiç bir şey de aramayacaksınız ama Cumhurbaşkanlığı seçimde arayacaksınız' diyor. 40 defa tartışılabilir. Bu da ikna edici ve tatminkar bir gerekçe değil'' diye konuştu.
Bülent Arınç, Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa değişikliği paketiyle ilgili iki karar vereceğini belirterek, Yüksek Mahkeme'nin ya bu düzenlemeleri iptal edeceğini, ''o zaman halk tarafından seçmenin gündemden kalkacağını'' ya da iptal talebini reddedeceğini kaydetti.
-SEÇİM SONRASI MECLİS-
İlgili
kanun gereğince, genel seçimlerden sonra referandum için 120 gün süre bulunduğunu ifade eden Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Dolayısıyla 22 Temmuz'a kadar Anayasa Mahkemesi'nin kararının belirli olmasına ihtiyacımız var. Onlar da işin nezaketini bildikleri için bu süreç içerisinde kararlarını açıklayacaklardır. Diyelim ki, karar şöyle açıklandı; 'yapılan Anayasa değişiklikleri yerindedir'. O zaman yeni Meclis toplanacak, Meclis başkanlığı, Divan seçilecek; yeni hükümet kurulacak, güven oylaması programı okunacak ve biz 21
Ekim 2007'de Anayasa değişiklikleri konusunda halk oylamasına gideceğiz. Bu çok açık.
Diyelim ki, iptal etti. Artık bu değişiklikler geçersiz. Meclis'in yeniden bir yasama çalışması lazım. O zaman mevcut Anayasa geçerlidir. Meclis yeniden toplanacak.
Diyelim ki, 5
Ağustos'ta, 3 Ağustos'ta başkanını seçecek, kurullarını oluşturacak ve yeni bir takvim içinde Cumhurbaşkanını yeni Meclis seçecek. Yeni Meclis'te yeni Cumhurbaşkanı nasıl seçilecek? Diyelim ki, bir parti tek başına 400'ün veya 400'e yakın bir çoğunlukta 370'in üzerinde bir çoğunlukla iktidara gelmişse... İsterse kendi içerisinden birisini, kendi oylarıyla Cumhurbaşkanı seçebilir veya bir kaç parti bir araya gelmek suretiyle müşterek bir adayla anlaşılır ve uzlaşma denilen sihirli formül orada devreye girer. Ortaya yeni bir isimle veya mevcut isimler ile
anlaşma sağlanmak suretiyle, Ağustos ayı içerisinde cumhurbaşkanlığı seçimi mevcut Anayasa içerisinde yapılabilir. Yani önü arkası çok görülmeyen bir karanlığın içerisinde değiliz. Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karara göre iki şıkkı da uygulamak noktasındayız.''
-''SABRETMİŞİZ...''-
''Türkiye yeniden bir cumhurbaşkanlığı krizi yaşar mı?'' sorusuna karşılık Arınç, ''Meclis Cumhurbaşkanı seçtikten sonra kimsenin düşünmemesi lazım. Ne olabilir yani? 'Meclis Anayasa'ya göre Cumhurbaşkanı'nı seçmişse ne olur' sözünü demokratik, laik, sosyal ve üstelik bir hukuk devletine sormak
cinnet derecesinde bir soru olur'' dedi.
TBMM Başkanı Bülent Arınç, ''Şu an için açıklayamadığınız bilgilerinizi ne zaman yazacaksınız?'' sorusu üzerine şunları söyledi:
''Bunu bilmesi gerekenler biliyor ama susmamızın veya bu işleri belli kurumlarla birlikte beraberlik içinde götürmemizin başka bir nedeni var. Şimdi insan devlet hayatında çok şeyler görür, bunlarla karşılaşır ama devletin bekasını ülkenin huzurunu ve selametini düşünür. Bunu içine atar veya milletin önünde şurada burada bunları tartışmaz gerekli olan kişilerle bu konu hakkında görüşür. Şimdi, bazıları vardır ki, böyle yapmaz. Emekli olur, eline kağıt
kalem alır, bir şeyler yazar, o yazdıklarıyla bu devlet hizmetiyle karşılaştıkları bazı olayları yazar ve çizer.
Biz sorumlu insanlarız; ülkenin huzurundan, bir ülkenin geleceğinden, biz Türkiye'nin ileri gitmesinden yanayız. Bu kadar olumsuzluklarla karşılaşmışız ki bunları hep içimize atmışızdır. Sabretmişizdir. Ülke bir gün mutlaka düzelecektir. Ve her kurum görevini en iyi şekilde yapacak diye beklemişizdir. Ve halen de beklemekteyiz.''
-''HAYATIMIZ ÖZ ELEŞTİRİYLE GEÇTİ''-
Arınç, ''Bu süreçte AK Parti olarak sizin de bir hatanızın olmadığı görüşünde misiniz?'' sorusuna, ''İnsanız, mutlaka hatamız vardır. Görevle ilgili işlerde hata yapmış olabiliriz'' yanıtını verdi.
''Hiç öz
eleştiri yapıyor musunuz?'' sorusu üzerine, Arınç, ''Hiç yapmaz mıyız. Bizim hayatımız öz eleştiriyle geçti. Biz megaloman insanlar değiliz'' dedi.
Arınç, öz eleştiri sonrasında Türkiye'nin siyasetini tek bir mercek altına aldıklarını belirterek, şunları söyledi:
''Bugün karşılaştığımız olayların, geçmişte başka insanlara da yapılmış olduğunu gördük. Şimdi 'uzlaşma, uzlaşma' deniyor. Bizden istenen nedir? (Cumhurbaşkanı adayını biz belirleyelim. Siz onu ilan edin. O seçilmiş olsun). Biz, farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görürüz. Farklı düşünceler, farklı kıyafetler, farklı etnik köken, farklı inançlar birbirimizi yok etmek için bir sebep değil. Birbirimizi var etmek için ve o varlıkların huzur içerisinde yaşamaları için bir zenginlik... Ama birileri diyor ki, (siz bize benzemeye mecbursunuz. Bizim gibi düşünmeye, bizim gibi yaşamaya, bizim gibi her şeyi kabul etmeye mecbursunuz). Hayır, öyle bir şey mümkün değil.''
-''İSMET PAŞA CUMHURBAŞKANI OLURKEN UZLAŞMADAN BAHSEDİLDİ''-
Bülent Arınç, Anayasa'nın kabul ettiği hem vatandaşlık sistemi hem de temel değerler konusunda farklılıkların bir arada, özgürce yaşayacağını, buna inandıklarını dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı:
''Uzlaşma ne zaman aranmış Türkiye'de biz arayalım? Bazı temaslar yapıldı. Geç yapıldı,
erken yapıldı... İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olurken uzlaşmadan bahsedildi. DP, kendi iktidarında, kendi içinden Celal Bayar'ı öne çıkardı. O zaman kimse uzlaşma lafı etti mi? 1961 ihtilalinden sonra,
Cevdet Sunay'ların, daha sonra
Cemal Gürsel'lerin seçiminde uzlaşma mı arandı? Fahri Korutürk bir uzlaşmanın sonucu muydu, yoksa tıkanmış olan cumhurbaşkanını seçmek için kenarda köşe de birisi aranırken bulunmuş, sakin sade diplomatlıktan gelen bir asker olarak mı bulundu? Kenan
Evren cumhurbaşkanlığına bir Anayasal uzlaşma aranarak mı seçildi?
Özal seçilirken uzlaşma mı arandı?
Demirel seçilirken uzlaşma mı arandı? Demirel seçilirken uzlaşma seçimine katılmayanlar, uzlaşma lafı mı ettiler?
Yani bakınız, bunlar sadece bugün için söyleniyor... Ve Anayasa Mahkemesi 101'den 104'e, 105'e kadar cumhurbaşkanlığı lafları edilirken,
yetkiler anlatılırken, uzlaşmanın 'u'su bile yokken, önce uzlaşma lafı ediliyor. 367'yi de ona dayanak olarak getiriyor. Ve ne gariptir ki, 102. maddeye gerekçe bulabilmek için 103. maddedeki cumhurbaşkanı yemininden işe başlıyorlar. Bugünlük bu kadarla yetiniyorum ama bu gerekçe ileride hem birilerini mahcup edecektir hem de birileri tarafından Türkiye'de hukukun ne şekilde anlaşıldığı konusunda bir ipucu verecektir.''
AA