Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül,
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşananların çok üzücü olduğunu ve dünyaya bugünün
Türkiyesi ile ilgili yanlış bir
imaj verilmesine yol açtığını bildirdi.
İngiltere'de yayınlanan The
Times gazetesine konuşan Gül, AK Partinin 4,5 yıldır
iktidarda olduğunu, bütün dünyanın uygulamalarını izlediğini belirterek, iktidar olarak Türkiye'yi
modernleştirdiklerini ve
ülkeyi dışarıya açmaya çalıştıklarını hatırlattı.
"Gizli bir gündemimiz olsa Türkiye'nin AB üyesi olması için bu kadar çaba harcar mıydık?" diye soran Gül, "ordunun neden kendisinin Cumhurbaşkanı olmasını engellediği" yolundaki bir soru üzerine, bunun kişisel olarak algılanamayacağını, ordunun kendisine karşı olmadığını belirtti.
Türkiye'de bazı sivillerin askeri mantığa sahip olduklarını da belirten Gül, kendisinin
Dışişleri Bakanı olarak askerle çok yakın çalıştığını "omuz omuza"
hizmet verdiklerini hatırlatarak, "Cumhurbaşkanlığı seçimi askeri değil siyasi bir konuydu" dedi.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında muhalefet partilerinin TBMM'de olmadıklarına dikkati çeken Gül, şunları söyledi:
"Eğer TBMM'de olsalardı, sorun olmayacaktı. Dolayısıyla ben kimseyi değil, siyasi partileri hatalı buluyorum.
Anayasa 1980'den beri aynıydı, biz bir virgülüne bile dokunmadık. Bu
kurallara göre üç Cumhurbaşkanı seçilmişti. Ancak bu kez
Anayasa Mahkemesi hata buldu. Oysa ben geçen dönemlerde seçilen Cumhurbaşkanlarının üçünden de fazla oy almıştım. Dolayısıyla sorun orduda değil,
evet onların bazı kaygıları vardı, ancak hükümet bunların hepsinin
yanıtını verdi."
-ASKERLER DEĞİL, SİYASETÇİLER ENGELLEDİ-
Gül, bir başka soruyu yanıtlarken, bu noktaya biraz daha açıklık getirerek, şunları kaydetti:
"Benim Cumhurbaşkanlığımı askerler değil, siyasetçiler engelledi.
Askerler, istedikleri yanıtları almışlardı. Ayrıca, siyasi partilerin TBMM'ye girmesini kimse engellemedi. Ama yine de genel kurula girmediler. Ortada asker ya da tank falan yoktu.
Genelkurmay açıklamasında da TBMM'ye girene ceza veririz gibi bir laf filan yoktu. Ama siyasetçiler çok zayıfsa ve değişik mesajlar alıyorlarsa sorun buradadır."
Türkiye'nin AB sürecine dikkati çeken ve bunun bir şakadan ibaret olmadığını hatırlatan Gül, bu çerçevede yapılan reformlara da işaret ederken, geçen dönemde bazı çalkantıların yaşandığını, ancak bunların atlatıldığını, Türkiye'de
demokrasinin işlediğini söyledi.
AK Partinin yeniden iktidar olması halinde yine kendisinin Cumhurbaşkanı
adayı olup olmayacağı sorusunu da yanıtlayan Gül, "
adaylık halen geçerli" diye konuştu. Gül, 15 yıldır siyasetin içinde
Başbakanlık yapmış şeffaf bir politikacı olarak kendisi ve eşinin inançlarının bir yana bırakılmasını ve yaptıklarıyla değerlendirilmeyi istediğini de belirtti.
Bir kez daha aday gösterilmesi halinde, laik kurumlar ve ordu tarafından kabul edilip edilmeyeceği sorusu üzerine "kesinlikle, tabii ki. Türkiye demokratik bir ülke. Türkiye bir
Orta Doğu ülkesi değil. Türkiye dışardan üçüncü, dördüncü
sınıf bir demokrasi gibi görünebilir ama değil. Demokrasi işliyor ve ne olacağına
halka ve politikacılar karar verecek. Türkiye 1960-1970'lerin Türkiyesi değil, AB ile üyelik müzakereleri yürüten bir ülke" dedi.
Gül, Cumhurbaşkanı'nın halk oyuyla seçileceğine de inandığını bildirdi.
-"HEPİMİZ LAİKLİĞİN BEKÇİSİYİZ"-
Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yapılan mitinglerin hatırlatılması üzerine de, istenirse daha büyük kalabalıkların toplanabileceğini, ancak toplumda bölünme yaratacak davranışlardan herkesin kaçınması gerektiğini söyledi.
Hükümet olarak ülkede bölünmeyi körükleyecek şeylerden dikkatle kaçındıklarını da ifade eden Gül, meydanlarda toplanan modern kalabalıkların slogan ve pankartlarında AB,
özelleştirme ve
direk yabancı yatırımlara karşı unsurların yer aldığına dikkati çekti.
Ordunun kendisini laikliğin bekçisi gibi gördüğünü hatırlatan ve bunu kabul edip etmediğini soran Times muhabirine, şu yanıtı verdi:
"
Hayır, bu eski bir görüş, laikliğin bekçisi halktır, hepimiziz. Ben de şahsen ülkemin laik bir ülke olarak kalmasını istiyorum. Ben laikliği destekliyorum. Laiklik, kimsenin bir başkasının inançlarıyla ilgilenmediği v
e devletin de hiçbir dine bağlı kural ve yasaya göre yönetilmediği bir
yönetim biçimidir. Ancak özgürlükler de var. Kişilerin temel hakları var,
ifade özgürlüğü, dini inançları,
yaşam tarzları gibi…Bunların tümü temel haklardır. Yani herhangi biri, diyelim ki eşim başını örtüyorsa bu onun kişisel tercihidir."
Gül,
Kıbrıs konusundaki üzüntülerini de dile getirirken, Ada'da çözümden yana tavır koyan Türk tarafının halen
ekonomik ambargolarla karşı karşıya bulunmasının "kabul edilemez" olduğunu vurguladı.
AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Gunter Verheugen'in, Ada'da yaşayan Türklerin
Annan planı sürenin ardından "aldatıldıklarını" söylediğinin hatırlatılması üzerine, "evet ben de kesinlikle öyle hissediyorum" diyen Gül, verilen sözlerin tutulmadığına ve bunun da AB'nin güvenilirliği açısından olumsuz olduğunu vurguladı.
-ATATÜRK'ÜN EŞİ DE BAŞÖRTÜSÜ TAKIYORDU-
301. maddeyle ilgili bir soruyu reformların süreceğini belirterek yanıtlayan Gül, Türkiye'yi
Avrupa ile bütünleştirmek isteyen
Atatürk'ün mirasının bekçiliğini kimin yaptığı sorusunu da "biz bunu yapmaktayız. Atatürk'ün bize gösterdiği
hedefi yerine getirmekteyiz" diye konuştu.
"Atatürk yaşasaydı 22 temmuzda AK Partiye oy verir miydi?" sorusu üzerine, "yaptıklarımız eminim ki gerçek Atatürkçüler tarafından memnuniyetle karşılanıyor" yanıtını veren Gül, "eşinizin başörtüsüyle bir sorunu olur muydu?" sorusunu da "hayır neden olsun, onun eşi de başörtüsü takıyordu" şeklinde yanıtladı.
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, bir soru üzerine Türkiye'de kimsenin şeriat yasalarıyla yönetilmek gibi bir talebi bulunmadığını belirterek, "yoksa niye ülkemizi AB'ye sokmaya çalışalım. Bizim hedefimiz AB'dir ve ülkemizi de bu yönde değiştirmeye çalışıyoruz" dedi.
Sorular üzerine kızının başörtüsü takıp takmaması ya da bir erkek arkadaşının olup olmamasının tamamen kişisel tercihi olduğunu belirten Gül, ailesindeki kadınların hepsinin başörtülü olmadığını da belirtti.
Times gazetesi bugünkü nüshasında ayrıca Dışişleri Bakanı ve Başbakan yardımcısı Gül'ün eşi
Hayrünnisa Gül ile yapılmış bir röportaja da yer verdi.
Hayrünnisa Gül'ü "güler yüzlü, samimi, sıcak, hayat dolu" bir kişilik olarak tanımlayan gazete, "bu hayat dolu kadının geçen ay Türkiye'de yaşanan ve ülkeyi bölen siyasi krizin tam ortasında olduğuna inanmak güç" yorumuna yer verdi.
Türkiye'deki gelişmelere geniş yer veren gazete, Bayan Gül'ün bir gizli ajandası olup olmadığı sorusuna hayır derken, "ben de hala o ajandayı arıyorum" gibi esprili bir yanıt verdiğine
dikkati çekti.
Başörtüsü gibi tümüyle kişisel tercihi olan bir konuda ön yargılara hedef olmanın kendisini üzdüğünü belirten Hayrünnisa Gül, Dışişleri Bakanı eşi olarak 50'den fazla ülkeyi ziyaret edip, pek çok yabancı devlet adamını eşiyle birlikte ağırladıklarını ve başörtüsünden dolayı hiçbir sorun yaşamadıklarını söyledi.
Reformist AK Parti iktidarının herkesin istediği gibi yaşayabildiği dünya klasında bir demokrasiyi Türkiye'de yerleştirmeye çalıştığını da belirten Gül, Türkiye'nin enerjisini doğru yolda harcaması gerektiğini, yapılacak pek çok şeyin bulunduğunu ifade etti. Gül, eşinin Cumhurbaşkanı olması halinde kadınların eğitimi için çalışacağını ve onların politik ve siyasi haklarını savunacağını da belirtti.
Times, Hayrünnisa Gül'ün modern bir
Müslüman kadın olduğunu, Times'ın erkek muhabiriyle tokalaşıp, rahat rahat sohbet ettiğini de kaydetti.
AA