Başbakan Erdoğan'a, ''
Türkiye ile
Suriye arasındaki sınır gibi çok hassas ve stratejik açıdan en önemli topraklarımızı, yarım yüzyıllığına
yabancı firmaların kontrolüne vermenin nasıl bir mazereti olabilir?'' sorusunu yönelten Bahçeli, Başbakana ve
AK Parti milletvekillerine, tasarının geri çekilmesi çağrısında bulundu.
MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli, öğrenci andının kaldırılmasına yönelik tartışmaları, ''Ne mutlu Türküm diyene'' sözünün silinme çabalarını anlamının mümkün olmadığını belirterek, ''Alçaklık boyutlarına ulaştığına şahit olunan bu zihniyetlerin hız kesmeden ilerledikleri çürümenin sonu, bu gidişle, Türkiye'nin adının ve
İstiklal Marşının tartışılmasına kadar varacaktır'' dedi.
Bahçeli, partisinin Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, son dönemde kılavuzluğunu hükümetin yaptığı ve adına
açılım, çözüm ve fırsat denilen süreçte bölücü
mesaj trafiğindeki artışlarla
tahriklerin hız kazandığını söyledi.
Başlatılan kamuoyunu hazırlama ve yönlendirme seferberliğinde Türkiye'nin bölünmesi ve etnik temelde ayrıştırılması sonucunu verecek reçeteleri hazırlayan taşeronlar ve pazarlamacıların piyasaya çıktığını ifade eden Bahçeli, MHP'nin yıllardır uyardığı ve dikkatleri çektiği hususların ve öngörülerin, Türkiye'nin önüne birer birer getirme gayretlerinin işaretlerinin alındığına dikkati çekti.
''Geçtiğimiz 6.5 yılın tahribatıyla, dış baskılara
boyun eğen, etnik bölücülüğe şirin görünerek
ucuz siyasi hesaplar peşinde koşan AKP hükümeti Türkiye'yi uçurumun kenarına kadar getirmiştir'' diyen Bahçeli, Türkiye'nin 1984 yılında fiilen başlayan bölücü
terörle mücadelesinin 25 yıldır sürdüğünü ve bugüne kadar irade eksikliğinden dolayı üstesinden gelinemediğini kaydetti.
Bahçeli, ''Bölücü
terörle mücadelede başarının önündeki engellerden en önemlisi, terörizmle bölücülük arasındaki ilişkiyi algılamakta sorun yaşayan, bölücülüğü masum talepler olarak görmek isteyen siyasal
iktidarların varlığıdır. Hatırlarsanız,
İmralı canisinin sığındığı ülkeden ayrılması ve nihayetinde mahkumiyet alması terörü ortadan kaldırmamış, ancak yok denecek kadar azalmasına imkan veren önemli bir stratejik
tedbir olmuştur'' diye konuştu.
-KİMLİK TAHRİBATINI HIZLANDIRACAK SÖYLEMLER-
AK Parti Hükümetinin işbaşına geldiği 2002 yılında, terör eylemlerinin 'sıfır' denebilecek bir seviyede olduğunu belirten Bahçeli, AK Parti yönetimlerinin terörü ve bölücülüğü önemsemeyerek kimlik ve kültür tahribatını hızlandıracak söylemler geliştirdiğini ve bu yolla terörü azaltacakları gibi derin bir yanılgının ve çıkmaz yolun içine girdiklerini ifade etti.
Hükümetin, terörü besleyen en önemli faktörün
demokrasi eksikliği ve sözde kimlik baskısı olduğunu düşündüğünü, sürekli bu konuyu gündemde tutarak kapanmaya yüz tutan yaraları yeniden kanattığını söyleyen Bahçeli, AB sürecinin hız kazandırdığı bölücülüğün, giderek yaygınlaştığını, federasyon ve ayrılma talepleri olarak dillendirilen
ihanet beyanlarının bile demokrasi ve sözde barış adına hoş karşılanır hale geldiğini söyledi.
-TERÖRE ZEMİN KAZANDIRAN FAKTÖRLER...-
MHP Genel Başkanı Bahçeli, ''Türkiye'nin üniter ve milli devlet yapısını, milli kimliğini ve kardeşliğini sarsması iktidar eliyle mukadder hale getirilmiş olan silahlı veya silahsız bölücülüğe cüret ve zemin kazandıran temel faktörleri'' 6 madde halinde şöyle sıraladı:
''-Bunlardan birincisi, milli kimliğin tartışmaya açılması ve bu kimliği oluşturan maddi ve manevi alt yapının adım adım tahrip edilmesidir.
-AKP zihniyetinin tahribatında ikinci önemli husus, milli kimliğe şekil ve anlam veren tarihi, sosyal ve kültürel kaynaklarımızı silikleştirme, değersiz hale getirme niyetleri ve icraatlarıdır.
-Hükümetin terörle demokrasi arasında kurmaya çalıştığı yanlış ilişkiler ağı ile bu konularda özellikle
Avrupa Birliği sürecinin dayatmalarıdır.
-Tırmanan bölücülüğün izlediği rotada Başbakanın seyir defterindeki dördüncü önemli husus, teröre bakışı ve terörle mücadeledeki zaaf ve çaresizliğidir.
-Bölücü terörün siyasallaşarak meşrulaşma arayışında hükümetin konuya ilişkin 5. önemli zaafı ise sorunu milli imkanları ve gücü kullanarak çözmek yerine Irak'ı işgal etmiş küresel gücün inisiyatifine
havale etmiş olmasıdır.
-Bölücülüğün aldığı mesafeye katkı sağlayan 6. husus ise
toplumu ayrışmaya ve tavizlere hazırlayan işbirlikçi
lobi faaliyetlerinin çalışmaları olmuştur.''
-''ÇÜRÜMENİN SONU...''-
''Bin yıldır bu topraklarda Türk
Milleti kimliğinde buluşarak muazzam eserler oluşturan beşeri beraberlik Türkiye'nin varlık ve bekasının temel dayanağı ve vazgeçilmez kudreti olmuştur'' diyen Bahçeli, sürekli gündemde tutulan etnik temelli ayrışma ve ayrıştırma çabalarıyla tehlikeli bir sürece girildiğine dikkati çekti.
Bahçeli, şunları kaydetti: ''AKP zihniyeti, 'Türk Milleti' kavramından duyduğu anlaşılmaz rahatsızlığın eseri olarak sosyo-kültürel bir zenginlik olan millet mefhumunu baştan beri ırk ve kavim körlüğü içinde değerlendirme yanlışına düşmüştür. Özellikle Başbakan Erdoğan'ın defalarca tekrarladığı '36 etnik grup' iddiaları, 'Türkiyelilik' sloganları, alt-üst kimlik hezeyanları bölücülüğün ülkemizde 80 yılda aldığı mesafeden daha fazla tahribatın yolunu açmıştır.
Daha, 1991 yılında bir siyasi partinin
İstanbul İl Başkanlığı döneminde iken hazırlattığı raporda yer alan ve yıllarca saklı tuttuğu niyetlerini hükümette iken
uygulama arayışına girmiş ve maalesef mesafe almıştır. Bin yıldır bu ülkede yaşayan Türk Milletini bölünmeye, Türk milletinin içinden yeni milletler çıkarmaya götüren çok tehlikeli ve vahim bir süreç, bu ilkel zihniyetle başlatılmıştır.''
Bahçeli, bu konudaki başlıca tespitlerini, ''
PKK terörünü masum görme ve teröre mazeret bulma etrafında şekillenen '
Kürt sorunu' tanımı ile teröre etnik pencereden bakma; Türk milletini sürekli olarak bir etnik kavram olarak algılama ve alt kimlik olarak tanımlayarak sıradanlaştırma; bu kapsamda, ülkemizdeki yerel ve alt kültürleri tekerleme halinde her fırsatta tekrarlayıp etnik duyguları kaşıma ve kamçılama; milli kimlik ile milli dil arasındaki ilişkiyi tersine çevirecek şekilde, yerel dillerin resmileştirilmesine çabalama ve TRT ekranlarını kullanma'' şeklinde sıraladı.
Devlet Bahçeli, ''Bu iptidai bakış tarzını ve adımlarını anlamadan, bugün okullarımızdaki andın kaldırılmasına yönelik tartışmaları, 'Ne mutlu Türküm diyene' sözünün silinmesi çabalarını, milli tarihimizi kambur gören teslimiyeti anlamak mümkün değildir. Alçaklık boyutlarına ulaştığına şahit olunan bu zihniyetlerin hız kesmeden ilerledikleri çürümenin sonu bu gidişle, Türkiye'nin adının ve İstiklal Marşının tartışılmasına kadar varacaktır'' diye konuştu.
-''EN ÖNEMLİ YIKIM BELGESİ, TCK 301''-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, önceki yıllarda bayrağa el uzatmak küstahlığını gösterenlere karşı tepki verenleri 'şoven' olarak suçladığını ileri süren Bahçeli, şöyle devam etti: ''Bunu, önce vatan görevi için 'askerlik yan gelip yatma yeri değildir' sözleri takip etmiş, sonra 30 bin kişinin katili olan cani, 'sayın' diyerek kutsanmış ve nihayet şehit Mehmetçiklerimize 'kelle' tanımıyla
hakaret zirveye taşınmıştır. Milli meselelerimiz sırtımızda bir kambur olarak görülmüş, yüzleşme ve ezber bozma adı altında stratejik konularda toplum, tavizlere karşı duyarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu konuda en önemli
yıkım belgesi Türklüğe hakareti düzenleyen Türk
Ceza Kanununun 301. maddesinin iktidar partisi tarafından değiştirilmesi olmuştur.
Sürekli olarak ülkemizin bir yöresini hatırlatan ve zihinlere sınırlar ve hatlar çizdirmeyi hedefleyen yıkıcı bir söylem Bizzat Başbakan'ın ağzından tekrarlanıp durmuş, bu coğrafya kafalarda tartışılır hale getirilmek istenmiştir.''
-''BAŞBAKAN, ZAMAN KAYBETMİŞTİR''-
Bahçeli, adım adım gelinen çözülmenin kilometre taşları arasında, sözde
insan hakları, özgürlükler ve demokrasinin geliştirilmesi adına, terör propagandasının ve teröre
yardım ve yataklık etmenin suç olmaktan çıkarılması,
terörist başının, avukatlarıyla ayrıcalıklı bir statüde görüştürülmesi, Başbakanın, Diyarbakır'da yaptığı sözde demokratik açılımın yer aldığına dikkati çekti.
''Başbakan, özellikle bu yaklaşımı ile bölücü terör sorununu etnik bir kimlik sorunu olarak tanımlamış, terörün siyasi hedeflerini haklı gösteren kapıyı ardına kadar açmıştır'' diyen Bahçeli, oluşturulan
psikolojik ortamla kamuoyunun tepkisizliği üzerine, devletin atalete sürüklendiğini, federasyon ve ayrılma, ayrı dil talepleri karşısında bile, adli ve idari mekanizmaların sessizliğe mahkum edildiğini söyledi.
''Tırmanan bölücülüğün izlediği rotada Başbakanın seyir defterindeki dördüncü önemli husus, teröre bakışı ve terörle mücadeledeki zaaf ve çaresizliğidir'' diyen Bahçeli, şöyle devam etti: ''Başbakan bu konuda da baştan beri bir değerlendirme yanlışına girmiş,
Kandil'de yuvalanmış teröristlerin bir gün insafa gelerek silahı bırakacaklarını bekleyerek zaman kaybetmiştir.
Sınır ötesi operasyonunu yapmamak için dile getirdiği 'bizi bataklığa çekmeye çalışıyorlar', 'ikinci
Sarıkamış faciası olur', 'daha önce defalarca yaptık sonuç alamadık' şeklinde bahaneleri henüz hafızlardadır.
Bir taraftan '
terör örgütü demeyeni muhatap almayız' diyerek, sözde kararlılık gösteren Başbakan, diğer yandan PKK'ya terörist diyemeyen
Barzani ve
Talabani ile görüşmelerini sürdürmüştür. Teröristi
imha konusunda mümkün olduğunca oyalanan AKP zihniyeti, yanlış teşhislerinin kurbanı olarak sonunda inisiyatifi PKK'ya ve Iraklı aşiret reislerine teslim etmiştir.''
Bahçeli, Hükümetin,
Kandil Dağı ve çevresini kullanan teröristlere karşı ABD engelini aşamadığını öne sürerek, ''Terörle mücadele gibi çok acil ve haklı güvenlik ihtiyacımızı umursamayan ABD yönetiminin, AKP'nin bu zayıflığını bölgedeki emelleri için kullandığı da bütün açıklığı ile ortaya çıkmıştır''diye konuştu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ''bugün fırsat, çare'' diye sunulmaya çalışılan gelişmelerin, ''taviz, teslimiyet, çaresizlik ve tahriklerle dolu'' olduğunu söyledi.
Bahçeli, partisinin
TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, son siyasi gelişmelere değindi.
Kurtuluş olarak sunulmak istenenlerin AK Parti için ''seneler içerisinde bölücülerle girdiği yakınlaşmanın kaçınılmaz neticesinden başka bir şey olmadığını'' ileri süren Bahçeli, ''Adalet ve Kalkınma Partisi ve Başbakan, yıllardır ektikleri rüzgarı, şimdi çözüm adıyla
fırtına olarak biçmek üzere harekete geçmişlerdir'' dedi.
Başbakan Erdoğan'ın siyasi açılım için kapsamlı bir paket hazırlığında olduğunu, bunun yol haritasını belirlediğini ve atılacak somut adımlara uygun zemin aradığını savunan Bahçeli, ''AKP himayesi ve şemsiyesi altındaki siyasi çözüm lobisinin üzerinde çalıştığı kapsamlı açılım paketinin, PKK taleplerinin aşamalı olarak ve zamana yayılarak karşılanmasını amaçlayan bir süreç olacağı anlaşılmıştır'' diye konuştu.
Bahçeli, ''sözde
ateşkes ve barış müzakeresi'' olarak tasarlanan bu sürecin ilk aşamasında, terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin operasyonları durdurmasının yer aldığını ileri sürerek, bunu,
Kürtçe özel televizyonlara sınırsız ve denetimsiz yayın hakkının izleyeceğini söyledi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
''İmralı canisinin tecrit koşullarını hafifletmek için yanına mahkum gönderilmesi, yerleşim birimlerinin Kürtçe isimlerinin geri verilmesi, Türk alfabesinin eklenecek yeni harflerle değiştirilmesi, üniversitelerde Kürtçe enstitüler kurulması, Kürtçenin seçmeli
ders olmasının altyapısının hazırlanması, Atatürk'ün (Ne mutlu Türküm diyene) vecizesinin kaldırılması, İlköğretim okullarında içinde 'Türk' kelimesi geçen öğrenci andının değiştirilmesi gibi idari ve yasal düzenlemeler yapılacaktır. Bunu takiben, eli kanlı teröristleri de kapsayacak siyasi af, Kürtçenin belediye hizmetleri ve siyasi faaliyetlerde yasal dil olarak kabulü ve bu dilin tüm eğitim kurumlarında ikinci dil veya seçmeli dil olarak kullanılmasının önü açılmak istenecektir.
Anayasal düzenlemeler kapsamında ise milli kimlik tanımının değiştirilerek 'Türkiyelilik' kavramının esas alınması, vatandaşlık bağının üst kimlik olarak benimsenmesi, Türkiye'nin idari yapısının değiştirilerek yerel yönetimlerin 'mahalli parlamento' olarak çalışacağı özerk bölgeler sisteminin hayata geçirilmesi öngörülmektedir.''
-''BÖLÜCÜLÜĞÜN EN KRİTİK AŞAMASI...''-
MHP lideri Bahçeli, bölücülüğün yeni safhasının en kritik aşamasının, ''ayrışmanın topluma benimsetileceği kafa karıştıran bir sürecin başlatılması'' olacağını bildirdi. Gelişmelerin bu gidişatı doğruladığını dile getiren Bahçeli, Türkiye'nin ''kırk katırla kırk satır'' arasına sıkıştırıldığını ifade etti.
Terörün 2002 yılında sıfır denecek seviyeye indiğini kaydeden Bahçeli, gelinen noktaya bakıldığında ülkenin ''nereden nereye'' getirdiğinin açık bir şekilde ortaya çıktığına işaret etti.
Bahçeli, ''Büyük ve köklü bir
aile olan Türk milleti, kültür, sevgi, saygı, evlilik, duygu, bağlılık, sevinç, hüzün ve kahramanlıkla karılmış bir harcın adıdır. Bu milleti, kabile dürtüleriyle tahrik ederek yıkmaya çalışmak, 'madem ki terörü yirmi beş yıldır önleyemedik o halde isteklerini kabul edelim' yaklaşımını 'fırsat' olarak dayatmak, hiç kimsenin haddi, hakkı ve harcı değildir ve olmamalıdır'' dedi.
-SURİYE SINIRINDAKİ MAYINLARIN TEMİZLENMESİ-
Bahçeli, konuşmasında, Suriye sınırındaki
mayınların temizlenmesine de değindi. AK Parti'nin 338 milletvekiline sahipken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, muhalefetin direnişi karşısında öfkeye kapılarak ''altı madde için iki hafta, dört günümüzü aldılar'' diye yakındığını bildiren Bahçeli, bunun, Başbakan'ın aczini gösteren ''kara mizah örneği'' olarak siyasi tarihe geçtiğini iddia etti.
Sınır boyunca yıllar içinde döşenmiş mayınların temizlenmesini kendilerinin de desteklediğine dikkati çeken Bahçeli, ''Bizim anlayamadığımız nokta, temizlenecek bu arazilerin tarımsal kullanım haklarının hülle yöntemiyle yabancı firmalara verilmesi arayışındaki ısrardır. AKP hükümetinin mayın temizleme işini milli kurumlara veya bu alandaki uzmanlığı bilinen NATO'ya bağlı
bakım ve ikmal ajansına bırakmayıp, özel bir şirkete vererek yap-işlet-devret modeliyle organik tarıma açma ısrarı, bu işin önceden bir
İsrail firmasına bağlandığına ilişkin kuşkulara güç kazandırmıştır. Mayını temizleme işlemi ile temizlenmiş araziyi 44 yıllığına tarımsal kullanma hakkını aynı paket içinde geçirme kurnazlığına soyunan hükümetin bu tavrını milli menfaatler kapsamında yorumlamak asla mümkün değildir'' dedi.
-''BU KANUNU GERİ ÇEKİN''-
Başbakan Erdoğan'a, ''Türkiye ile Suriye arasındaki sınır gibi çok hassas ve stratejik açıdan en önemli topraklarımızı, yarım yüzyıllığına yabancı firmaların kontrolüne vermenin nasıl bir mazereti olabilir?'' sorusunu yönelten Bahçeli, Başbakana ve AK Parti milletvekillerine, tasarının geri çekilmesi çağrısında bulundu. ''Türk milletinin yüksek menfaatlerini savunmak adına ettiğimiz yemini yabancı şirketlerin çıkarlarına feda etmeyin. Gelecek kuşaklar nezdinde zan ve töhmet altında kalmayın'' diyen Bahçeli, yanlıştan biran önce dönülmesi gerektiğini söyledi.
Bahçeli, konu hakkında TBMM Genel Kurulunda söz alan
İzmir Milletvekili Erdal Sipahi'nin söylediği ''Hudut kutsaldır. Hudut bir milletin namusudur'' sözlerini tekrarlayarak, ''Bu nasıl bir namus ve şereftir ki iktidar zihniyeti tarafından 44 yıllığına yabancılara emanet ve havale edilmek istenmektedir. Bunu hiçbir MHP'linin kabul etmesi ve sineye çekmesi mümkün değildir'' ifadesini kullandı.
-''KONTROLÜNÜ KAYBETMİŞ BİR RUH HALİ''-
Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın, partisinin bir il kongresinde ''paranın dini, milleti, ırkı olmaz'' dediğini ve suçüstü yakalandığını ileri sürdü. Başbakanın, ''Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi'' yönündeki sözlerini ise ''kontrolünü kaybetmiş bir ruh halinin işareti'' olarak değerlendiren Bahçeli, şöyle konuştu: ''Bu sözler ecdadını aşağılamayı özgüven zanneden zihniyet çürümüşlüğünün ülkemizde hangi boyutlara ulaştığını, hangi mevkilerde dolaştığını herkese göstermiştir. Bu konuda Türkiye ile hesaplaşmak isteyen
Rumlar ve Ermenilerle aynı safta yer alması, Türkiye için büyük bir talihsizlik, kendisi için ise altından kalkılamayacak bir kara sayfadır. Asırlardan beri her din ve kökenden milyonlarca insanın zulümden kaçarak sığındığı en güvenilir, en emin millet olan Türklüğün bu tarihi gerçeği ortadayken Başbakan bu sözleri ile 'Hepimiz Ermeniyiz' diyenlerle aynı noktada buluşmuştur.''
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan'ın; kovulma,
sürgün, göç ve
katliam gibi konuları Avrupa'nın sömürgeci tarihinde bulabileceğini söyledi. ''İllaki eski defterler aralanacak ise buna önce komşu ülkelerden ve kanlı tarihin temsilcileri olan emperyalist devletlerden sorgulamaya başlamalıdır'' diyen Bahçeli şunları kaydetti: ''Bu kafa yapısı artık belli olmuştur. Bu, Lozan'ı sorgulayan, Sevr'i imzalayan ve hatta
Kurtuluş Savaşı verdiğimiz için pişmanlık duyan, tarihimizi lanetleyen işbirlikçi zihniyetin günümüze kadar uzanmış tipik örneğidir. Bu marazi yorumların başka bir izah yolu kalmamıştır. Başbakan dilinin altındaki baklayı artık çıkartmalıdır. Başkalarının geçmişini örnek göstererek hakaret ettiği Türk milletinden duyduğu utancın ve hatta hıncın tarihi, kültürel, etnik gerekçelerini ortaya koymalıdır. Bir Başbakan tarafından, mensubu olduğu milletin geçmişini her fırsatta aşağılama alışkanlığının, milletinden utanarak her ortamda özür dilemeye meyyal zayıflığın psikolojik nedenleri mutlaka kendi geçmişinde aranmalıdır. Hangi siyasi görüşü taşırsa taşısın, bu kadar küçülmenin ve alçalmanın başka hiçbir mantıklı ve kabul edilebilir izahı yoktur.''
Bahçeli, konuşmasının sonunda, Türkiye
Odalar ve
Borsalar Birliği'nin başlattığı ve Hak-İş,
Türk-İş,
TESK,
TİSK,
Kamu-Sen, TİM,
TÜSİAD ile MÜSİAD'ın bir araya gelerek, ''Kriz varsa çare de var'' adı ile başlattıkları
ekonomik seferberliği desteklediklerini söyledi.
AA