Fenerli Erdoğan,
hazırlık maçında o ünlü takımı 2-1 yenince başına gelenleri unutmuyor. Fenerli topçular
tekme tokat onlara girişiyor..
Kasımpaşa'da konuşulan tek bir konu vardı. Futbol. 1959-60 sezonundan beri Birinci Milli Ligde top koşturan Kasımpaşa Spor Kulübü'nde işler iyi gitmiyordu. 1963-1964 sezonu sonunda sonuncu olarak mahalli profesyonel lige düşen futbol takımını kurtaracak
genç yeteneklere ihtiyaç vardı. O tarihlerde
sokak aralarında top oynayan, içi futbol ve Kasımpaşa aşkıyla dolu gençlerden biri de Recep
Tayyip Erdoğan'dı. Erdoğan'ın hayalinde ünlü bir
futbolcu olmak, Kasımpaşa'yı birinci lige çıkarmak vardı. Erdoğan,
babasının karşı çıkması nedeniyle bu hayaline futbolcu olarak ulaşamadı, ancak
İstanbul Belediye Başkanlığı sırasında
desteklediği Kasımpaşa Spor Kulübü, onun başbakanlığı sırasında birinci lige çıkma başarısını gösterdi.
BÜTÜN DÜNYASI FUTBOL
İmam hatipte okurken mahalle futbol takımının değişmez elemanı olan Erdoğan, kısa sürede İstanbul
Amatör Küme'de yer alan futbol kulüplerinin ilgisini çekti. 15 yaşındayken Camialtı Spor Kulübü'nden ilk
transfer teklifini aldı. 1969 yılında kulüp kendisine tam bin lira transfer ücreti ödedi. O tarihte bu miktar bir öğrenci için oldukça iyi bir paraydı. Hayatını çok sevdiği futboldan kazanma düşleri gerçekleşiyordu. Ancak baba Ahmet Erdoğan, olaylara daha gerçekçi bakıyor, futbolun oğlunun hem eğitimini engelleyeceğini, hem de bu işten ileride geçinmek için yeterince para kazanılmayacağını düşünüyordu. Tayyip Erdoğan, o günleri 1994 yılında Meydan gazetesine şöyle anlatıyordu: "Çok seviyordum futbolu. Benim için tutkuydu. Gece adeta uykularıma giriyordu. Fakat ilk dönemlerde babam futbol oynamama asla müsaade etmedi. Uzun bir süre futbolu babamdan gizli oynadım. Mesela top ayakkabılarımı hiç eve getirmezdim. Evimizin dışında kömürlüğümüz vardı. Babam görmesin diye kramponlarımı kömürlükte saklardım. Ayakkabılarıma gayet güzel bakardım. Gözüm gibi korurdum onları. Ben maçları yapar, eve gelir, o gün oyun oynadığımı babama hiç çaktırmazdım. Yaralandığım olurdu. Babam görmesin diye saklardım. Sakatlanıp ağrıdan kıvranırdım ancak babam eve gelince dişimi sıkar, sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranırdım. Ne kadar kötü olursam olayım babam anlamasın diye hiçbir şey hissettirmezdim."
BABASI ÖĞRENİYOR
Camialtı Spor Kulübü'nde oynarken Erdoğan'ın yıldızı her geçen gün parlıyordu. Bu başarısının ilk ödülü olarak İstanbul genç karmasına seçildi.
Türkiye Şampiyonası'na gitmek için noter tasdikli, veliden alınmış izin belgesine ihtiyacı vardı. Çok sevdiği, sert mizaçlı babasını ikna etmek için araya dayısını koydu. Ahmet Reis'e durum anlatılınca korktuğu başına geldi. Babası hem gizli gizli futbol oynadığını öğrendi, hem de Türkiye Şampiyonası'na katılmasına izin vermedi. Tayyip Erdoğan'ın futbol hayatında unutamadığı maçlardan birisi ise
Fenerbahçe ile oynadıkları hazırlık karşılaşması. Erdoğan'ın takımı Dereağzı'nda
Alparslan, Fuat,
Ziya gibi şöhretli oyuncuların karşısında karşılaşmayı 2-1 kazanmıştı. Maç sonrası yenilen Fenerbahçeli
futbolcular, tekme tokat Erdoğan ve arkadaşlarına girişmişti ama önemli olan kazanmaktı. Hayallerinin takımını yendiği o günü Erdoğan hiç unutamadı.
SARI LACİVERT SEVGİ
1970'li yıllarda imam hatipliler arasında Fenerbahçe'nin ayrı yeri vardı. Futbol oynasın oynamasın öğrencilerin çoğunluğu Fenerbahçe'yi destekliyordu. Bu destekte en önemli etken o zaman Fenerbahçe Kulübü Başkanlığını yapan
Emin Cankurtaran'ın
iftar davetleriydi. Cankurtaran, Ramazan'da imam hatiplileri toplu olarak iftar yemeklerine davet ederdi. Böylece Fenerbahçe ile imam hatipliler arasında bir sevgi bağı kurulmuştu.
İlkokulu 1965'te bitiren Erdoğan, ilkokul müdürünün istediği gibi imam hatipe kaydını yaptırmaya gitti. Ancak giriş için sınava girmesi gerekiyordu. Okulu ikincilikle kazandı. Artık sosyal faaliyetlerin yoğun olduğu yeni bir dünyanın içindeydi. İlk iş okulun futbol takımına yazıldı.
Atletizm ve
voleybol takımlarına seçildi.
Şiir yarışmalarına katıldı, okullar arası münazaralarda boy gösterdi.
Atatürk tarafından kurulmuş ve o devirde kendine komünizmle mücadele etme görevi biçen Milli Türk Talebe Birliği'nin (MTTB) içinde yer aldı. Kısa sürede milliyetçi muhafazakar öğrencilerin kontrolü altında olan MTTB'nin Ortaöğretim
Öğrenci Başkanı oldu. Buradaki tecrübesi siyasi kariyerinde kendisine çok
yardımcı oldu.
SİYASAL YERİNE TİCARİ İLİMLER
Siyasete olan ilgisini eğitimiyle tamamlamak işin teorisini de öğrenmek istiyordu. 1973'te
İmam Hatip'ten
mezun olduktan sonra hedefi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girmekti. Ancak o tarihlerde de imam hatip ve meslek lisesi mezunları için üniversiteye girmek sorunluydu. İmam hatiplileri sadece
Erzurum Atatürk
Üniversitesi kabul ediyordu. Erdoğan Erzurum'a gitmek yerine amacına ulaşmak için bir yıl kaybetmeyi göze aldı. Fark dersleri vererek dışardan normal bir liseyi bitirmeyi
tercih etti. Bir yıl boyunca fark derslere çalıştı ve
Eyüp Lisesi'nden diploma almayı başardı. Ancak kazanamadı. Sonradan adı
Marmara Üniversitesi İdari ve İktisadi Bilimler Fakültesi olacak İstanbul Ticari Bilimler Akademisi'ne girdi.
Yıllar geçiyor bir yandan siyasete olan ilgisi artıyor, bir yandan da futboldan vazgeçemiyordu. 1973'te MSP'yi kuran
Erbakan, imam hatipli gençler üzerinde oldukça etkiliydi. O yıl liseyi bitiren Tayyip Erdoğan ise İETT'ye transfer olmuştu. İETT'nin
işçi kadrosuna alınarak futbol oynamaya başladı. Camialtı Spor'da sembolik ücretler alarak top koşturuyordu. Artık düzenli bir maaşı vardı. Ayda 250 lira kazanıyordu. Hem üniversite eğitimini yapabilecek, hem de ailesinin geçimini sağlayabilecekti. İETT'de yedi yıl oynadı ve İstanbul şampiyonluğunu tattı. Takımın lider oyuncusu aynı zamanda önce MSP'nin
Beyoğlu ilçe ardından da İstanbul Gençlik Kolu Başkanı olmuştu. 1976 yılında onu Vefa stadında izleyen Fenerbahçe Teknik direktörü Toma Kaleperoviç, Erdoğan'ın futbolunu çok beğendi. Hemen Fenerbahçe'ye transfer edilmesini istedi. Bu haber karşısında sevinçten havalara uçtu. Sonunda hayallerinin takımında top koşturacaktı. Babasının muhalefetiyle karşılaşacağını bilen Erdoğan, iki gün kara kara düşündü. Sonunda kararını verdi: "Fenerbahçe'ye gelemiyorum."
Yüzde 46'nın sırrı ortak hikâyelerde
Güzel ailesi
seçim gecesi doğan çocuklarına Recep Tayyip adını koydu.
Başbakan telefonla arayıp hediyeler gönderdi.
Sosyolog yazar Fatma Karabıyık Barbarosoğlu,
AK Parti'nin yüzde 46.6'lık seçim başarısını - Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere-
kabine üyelerinin vatandaşla bire bir kurduğu
iletişimin gücüne bağlıyor. Barbarosoğlu, "Kitleler hiyerarşinin dilini değil, eşitliğin dilini görmek ister hayatında. AK Parti seçim propagandasını 4.5 yılın yıpranmışlığı üzerinden değil 'ortak hikâye' üzerinden kurdu" dedi. AK Parti'nin yaklaşık beş yıllık
iktidar süreci, Barbarosoğlu'nun sözünü ettiği bire bir iletişim ve ortak hikâye örnekleriyle dolu.
01.30'da Başbakan'ı arayıp köyüne su istedi, bağlandı
Kahramanmaraş'ın Andırın ilçesinin Boztopraklı köyüne bağlı Körelinuşağı mezrasından bir vatandaş, gece saat 01:30'da Başbakan'ı telefonla aradı. Erdoğan, vatandaşın "10 haneli mezramız var. Komşu köylere yol ve su geldiği halde bizim köye gelmedi" dediğini söyledi. Başbakan, en yakın yerleşim yerine 4.5 saat uzaklıktaki mezranın bağlı olduğu ilçe
kaymakamıyla görüştüğünü ve kaymakamın kendisine, "Buraya bir ay içinde suyu ulaştıracağım" sözünü verdiğini açıkladı. Kaymakam
Oktay Çağatay, mezradaki su sorununun 45 gün içinde çözülüp Başbakan'a bilgi verildiğini söyledi.
Tren kazasında ölen genç kız için Kur'an okudu
Başbakan, 2004'te meydana gelen hızlı
tren faciasında, kızını bulamadığı için kendisinden yardım isteyen ve sonra acı haberi alan Berrin Candan'ı evinde ziyaret ederek
başsağlığı diledi. Aileye "Kur'an okundu mu?" diye soran Erdoğan, hocaların gittiğini öğrenince kendisi Kur'an okudu ve dua etti. İrem'in yakınları, "Kur'an okuması bizi çok etkiledi. Manevi olarak rahatlattı" dedi. Erdoğan, ayrıca aynı kazada hayatını kaybeden iki kişinin cenaze namazlarına da katılmıştı. Erdoğan 28
Şubat 2007'de, Şirinevler'de kapağı olmayan rögara düşerek ölen 5 yaşındaki Dilara'nın babası ile annesini arayarak, "İhmal ve kusuru olanlarla ilgili idari olarak ne yapılması gerekiyorsa yapılıyor" dedi.
Köylünün meyve bahçesine davetini kırmadı
Kütahya'nın bir köyünde
yaşlı bir teyze Başbakan Erdoğan'ın yolunu kesiyor "Oğlum benim bahçem şurada, bir ferahlasan" diyor. Başbakan bu isteği kırmıyor. Teyzenin bahçesinde biraz dinleniyor. Onun kendi elleriyle hazırlamış olduğu bir sepet meyve itina ile Başbakan'ın arabasına yerleştiriliyor.
"Haydi kızlar okula" kampanyasına destek
Başbakan, 20 Nisan'da Zeytinburnu'ndan geçerken aracını durdurdu ve sahildeki vatandaşların yanına gitti. Erdoğan, kendisine ikram edilen böreği yedi ve çay içti. Erdoğan, aynı gün Kumkapı'da balıkçılarla da sohbet etti. Bir esnafın eliyle yukarıyı işaret ederek, (Köşk'ü kast ediyor) "Çıkmayın, böyle iyi'' demesi üzerine Erdoğan, ''Siz ne diyorsanız o'' karşılığını verdi.
Güneydoğu ve Doğu'daki
halk için en önemli
uygulama "sağlık" ve "Haydi Kızlar Okula" kampanyasıydı. Barbarosoğlu, bu durumu "Güneydoğu'yu 'biz'den koparmayan hamle AK Parti'nin orada almış olduğu oylar. Bu herkesin umudunu artırdı. 'Demek ki et ile tırnağız' dedi insanlar" diye değerlendirdi.
3 çocuğunu kuş gribinden kaybeden aileye ev verdi
Başbakan,
Ağrı Doğubayazıt'ta kuş gribinden üç çocuğunu kaybeden Zeki Koçyiğit'e ve kızını kaybeden Mehmet Emin Özcan'a ev temin edilmesini sağladı. Erdoğan, TBMM'de kabul ettiği Koçyiğit'e, "Sizin acınız tüm milletin acısı oldu" diyerek
Ankara Eryaman'da ev,
Kültür Bakanlığı Döner Sermaye İşletmeleri Müdürlüğü'nde (DÖSİM) iş verdi. Başbakan,
Milli Eğitim Bakanı Çelik'ten de ölümden dönen Mehmet Ali'yi okutmasını istedi. Ağrı milletvekillerine Doğubayazıtlı Özcan ailesinin durumunu da soran Erdoğan, "Mehmet Özcan'la da gidin görüşün. Nerede iş istiyorsa, nerede oturmak istiyorsa ilgilenin, aynı yardımı yapın" talimatını verdi. SABAH
Menderes'in idamına babasıyla ağladı