AK Parti Genel Başkan Yardımcısı
Abdülkadir Aksu:
Baykal'ın tavrı sorumlu
siyasetle bağdaşmıyor
Aksu, yaptığı yazılı açıklamada
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a tepki gösterdi. Baykal'ın son dönemde yaptığı açıklamaları talihsizlik olarak nitelendiren Aksu, ''
Türkiye, AK Parti'yle, kendisiyle, geleceğiyle ve yaşadığı yüzyılla barışık bir aksiyon dönemini yaşıyor. Öyle görünüyor ki 21. yüzyıl, istisnasız dünyanın her köşesi açısından ama özellikle de bizim coğrafyamız açısından büyük gelişmelere ve rekabetlere gebe.'' dedi.
Türkiye'nin başta Güney
doğu olmak üzere önündeki meseleleri büyük bir kararlılıkla çözmeye çalıştığını belirten Aksu, ''Türkiye'nin bu gelişmelerden güçlü ve başarılı çıkması, bugüne kadar bizi yoran, halsiz bırakan, yıpratan, bizi biz olmaktan alıkoyan sorunlarını çözmesine bağlı. Bu iki kere ikinin dört olması kadar açık ve net bir gerçekliktir.'' sözlerini kaydetti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın DTP Genel Başkanı
Ahmet Türk ile yaptığı görüşme hakkında Baykal'ın sarfettiği sözlerin kendilerini çok yaraladığını bildiren Aksu, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: ''Eğer bir mesele koskoca bir ülkeyi 30 yıldır meşgul etmişse, onbinlerce insanının canına mal olmuşsa onu görmezden gelmenin, yokmuş gibi davranmanın bir yöntem olamayacağını da kabul etmek gerekir. Belki de bu sorundan daha eski bir siyasi kariyere sahip olan ve süreci eksiksiz gözlemleme imkânını siyasi yaşamı içinde bulan bir kişi olarak Sayın Baykal'ın, Sayın Genel Başkanımızın yaptığı görüşmeyi ele alış biçimi ve yaptığı değerlendirmesinde başrol görevini verdiği sözcükler, kavramlar bizi derinden yaraladı.''
Aksu, Baykal'a tepkisini şöyle dile getirdi: ''Dikkatinizi çekiyorum; Mecliste milletvekilleriyle yapılan bir görüşme için söylenen sözlerden bahsediyorum. Sayın Baykal; yani bu veciz sözü söyleyen kişi; Meclisimizin en kıdemli birkaç vekilinden de biri üstelik. Sayın Baykal'ın düşüncelerinden yararlanmayı beklerken, sivri dilinden yaralandık. Sayın Baykal'ın
önerilerini ve katkısını beklerken, ithamlarına
hedef olduk.
Sayın Baykal'a göre Genel Başkanımızın yaptığı görüşmenin muhatabı; Büyük Millet Meclisi'nde temsil edilen bir parti değil de, şüphesiz ki terör örgütünün kendisi imiş. Yazık, çok yazık. Bu nasıl bir tespittir, bu nasıl bir teşhistir. Şimdi bu mudur 35 yıllık siyasi deneyimin sonucunda söylenebilecek söz. Şimdi bu kadar kolay mıdır gerçekten bu konuyu böyle kestirip atmak. Milli meseleler ve milli menfaatler ne zamandır siyasi rekabetin zemini haline geldi. Yani dışarıda, içeride bütün gündemler tüketildi de siyasi kıvraklık yapılabilecek başka bir konu kalmadı mı da bu milli meseleye böyle iştahla negatif giriş yapılıyor, süreç baltalanmaya çalışılıyor. Sayın Baykal siz değil misiniz daha geçen ay Diyarbakır'a gittiğinizde, 'Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan sorunlar ancak diyalog yoluyla çözülür' diyen. Bölgede yaşanan gerginlik ve şiddetin ve onu besleyen çatışma ortamının daha olumlu bir noktaya dönüşmesinden memnuniyet duyduğunu söyleyen ve bu sürece katkı vermeye hazır olduğunu söyleyen siz değilmiy diniz? Ona, 'Karşımızdakilerin düşüncelerini bilmek zorundayız' diyen siz değil miydiniz?"
Baykal'ın, tutarlı olmak, geçmişiyle çelişkiye düşmemek gibi bir kaygı gözetmediğini ifade eden Aksu, bu tavrın içler acısı bir durum olduğunu söyledi. Toplumu geren, hassasiyetleri kaşıyan, buram buram siyasi taktik kokan bu açıklamayı sorumlu siyasetle bağdaştıramadıklarını kaydeden Aksu, açıklamasına şöyle devam etti: "Her meseleye; meselenin özünden değil; işgal ettikleri pozisyonun penceresinden bakmayı adet edinmek samimi ve dürüst bir tutum değildir. Sayın Baykal 'pozisyon siyaseti' yapıyor. Yani hakikate göre değil de, bulunduğu yere göre konuşuyor, davranıyor. Yoksa bunca yılın deneyimi, birikimi bu sözler olabilir mi. Bunca kıdem, siyasetteki onca, onlarca yıl bu sözleri söylenmek için mi harcandı, yani sonuç bu mudur. Eğer buysa Sayın Baykal için samimi bir üzüntü duymaktan başka bir şey kalmıyor bize. Böylesine önemli bir konuda iki saat konuşup ta tek bir öneri getirmemek siyaset ustalığına değil laf cambazlığına işaret eder. Ne yapmamız lazımdı, bizler siyasetçi olarak tribünlerde oturma lüksüne sahip değiliz. 'Aman sen de, konu netameli, neme lazım, 30 sene böyle geçmiş, bir otuz sene daha böyle geçsin mi?' demeliydik. Acıları, sönen ocakları, gerilimi görmezden mi gelmeliydik? Yoksa umutsuzca bir gün Sayın Baykal'ın
iktidara gelmesini bekleyip, sorunu çözmesini mi hayal etmeliydik. Sorun Türkiye'nin sorunu, kaybedilen canlar Türkiye'nin canları, olan bitene
seyirci mi kalacaktık?"
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı
Abdulkadir Aksu, kendilerinin 'dağdakileri nasıl indiririz' diye düşünürken, Baykal'ın 'Sizin aslında dağdakilerden bir farkınız yok' diyerek parlamenterleri dağa çıkmaya özendirdiği eleştirisini yöneltti. Aksu, sözlerine şöyle devam etti: "Peki parlamenterlerle de konuşmayacaksak kimle konuşacağız, nasıl olacak bu iş, Baykal bu konuda bir fikir veriyor mu? Bu iş önce araştırmalar yapıp, raporlar yayınlayıp sonra o raporları ortadan kaldırmaya, sümen altı etmeye, internetteki resmi sitenizden çekmeye benzemez ki. CHP için kolay, çünkü sorun sağdaysa başını sola çeviriyor, mesele soldaysa sağa çeviriyor. Konu önüne geldiğinde de arkasını dönüyor. Böyle sorumlu muhalefet olunur mu? Böylesine önemli ve derin bir konunun çözümü sadece iktidar partisinin sorumluluğu değildir. Bu iş, başta büyük millet meclisi olmak üzere tüm kurumlarımızın ve
sivil toplum örgütlerimizin sorumluğundadır. Hırs bürümüş gözlerle, iktidarı zor duruma düşürmekle Türkiye'yi zor duruma düşürmenin farkı anlaşılamayabilir. İşin acı tarafı bu yaklaşımın Türkiye'nin geleceğini kilitlediğini fark etmemeleri."
CHP ve Baykal'ın artık bir karar vermesini isteyen Aksu, açıklamasında şöyle dedi: "Sorunlar üzerinden mi yoksa çözümler üzerinden mi siyaset yapacaklar. İki ileri bir geri adımla demokrat olunmaz. Sürekli gel gitlerle de demokrat olunmaz. Demokratlık tutarlı bir duruşla ve konjonktürden, günlük pozisyonlardan etkilenmeyen bir istikametin varlığıyla hayat bulur. Herkes kendine yakışanı yapar. Mevsimlik demokratların da hali böyle oluyor işte.
Hayatları hizip kavgaları ve edindikleri statükoyu korumakla geçmiş, ilk rüzgârda üzerlerindeki demokrat şapkası uçan, siyaset kültürlerinde cesaret ve aksiyon olmayan, huzurdan değil gerilimden enerji alan arkadaşların açılımdan anladığı da bu kadar oluyor.'' (CİHAN)