Bekir Coşkun terk edemez !

Hakkı Görür, son günlerde çok tartışılan Bekir Coşkun olayını analiz etti.

Bekir Coşkun terk edemez !

Ülkenin sahibi milleti her Allah’ın günü Bekir Coşkun kovuyordu. Bekir Çoşkun, ülkenin sahibi milletin temsilcisi başbakan tarafından memleketten kovuldu. Allah’ın her günü başka bir hakaretle, aşağılamayla memleketin sahiplerini ülkeyi ne kadar kirlettiklerini, ne kadar ahmak olduklarını, ne kadar rezil olduklarını bir birinden berbat ifadelerle yazı diye yayınlayıp duruyordu. Hürriyet’teki en az 10 Çölaşan taklidinden birisiydi. Artık o kadar birbirlerine benzemişlerdi ki hangisi Çölaşan bazen onu bile anlamak mümkün olmuyordu. Tam da bu sebepten atılınca fark ettiğimiz hakiki Çölaşan’ın kaza kurşununa gittiği söylemiz mümkündür. Gerçekten alçakça bir adaletsizlik yapıldı ve Çölaşan’ın işine son verildi. Gerekçeleri de anlamanın imkanı yok. AKP filan dendi ama bunlar tatmin edici değil. Çölaşan’ı atıyorsanız, Bekir Çoşkun hangi yeteneğinden dolayı yazmaya devam ediyor. Ya da Özdemir İnce hangi özelliğinden, Yalçın Bayer hangi birikiminden, Oktay Ekşi hangi eleştirel duruşundan dolayı. Listeyi uzatmaya gerek yok. Hürriyet’in sayfa düzenini yapan delikanlı, isimleri bir birine karıştırsa; yani Çölaşan yerine Coşkun, Ekşi yerine Yılmaz, Özkök yerine İnce, Ülsever yerine Türkmen yer değiştirse okurun kahir ekseriyeti yazılarda bir tuhaflık hissetmez. Hürriyet böyle bir gazete. Bir aile ne de olsa. Yani diyeceğimiz Çölaşan araya gitmiştir. Lüzumsuz yere harcanmıştır. Eğer söylenen sebepler doğruysa ve bu ilkelerden dolayı Çölaşan uzaklaştırılmışsa, Hürriyetin mezkur yazar kadrosundan 3 kişi bile yerini zor koruyabilir. Neyse asıl konumuza dönelim. Bekir Coşkun’a başbakan ev sahibi olmadığını, Coşkun’un saz arkadaşlarının da bu ülkenin ev sahipleri olmadığını hatırlattığı andan beri akbudun ve taklidi taifemiz fena halde paniklediler. İşi utanmazlığa verip, “başbakan böyle diyemez, ya sev ya terk et” diyemez çığırtkanlığına çevirmek istiyorlar ama nafile. Asıl dert, yıllar sonra birisinin, hem de başbakanın kendilerine “siz ne zaman ev sahibi oldunuz bu ülkede?” diye sorması. Bu bile paniklemelerine yetti. Bu sorunun cevabı elbette yok! Oligarşinin ülkenin ev sahipliğine soyunmasının tek bir dayanağı vardır. O da millete “misafir veya kiracı” muamelesi yapması. Sağ iktidarların ekseriyetinin de bu muameleye aşağıdan bakan bir siyasal bakış ve özür dileyici bir dil ile teslim olmasıdır “misafir” havasını oluşturan. Bunların bütün nefesinin kesilmesi, “milletin evimizden defolun” demesine bağlıdır. Millet memleketin tapusunun evlatlarının kanlarıyla alındığının ve kendi elinde olduğunu hatırladığı anda oligarşi panikleyecektir. İşte Coşkunların paniklemesinin asıl nedeni budur. Başbakan muhtemelen bu denli hesaplayıp söylememiştir bu cümleyi. Zaten hesaplasa muhtemelen söylemezdi de. Başbakan’ın söylediği şey, Bekir Coşkun’un herhangi bir Anadolu kahvesinde, Abdullah Gül hakkında yazılarında yazdıklarını söyledikten sonra duyacağı en hafif laf olurdu. Peki Bekir Coşkun’un tepkisine ne demeli. Milletine her gün hakaret ettiği bu memlekete derin bir sevgi duyduğunu iddia ediyor. TSK’nın başkomutanı olacak ismi tanımadığını, daha doğrusu takmayacağını söyleyen bir isim, ucuz bir şekilde nasıl askerlik yaptığını filan anlatıyor. Müstakbel TSK başkomutanını aşağılamaktan yargılanması bile mümkünken üste çıkmaya çalışıyor. Bu tıpkı her sene düzenli olarak ezan sesinin kendilerini nasıl rahatsız ettiği önce dillendirip, sonra da üzerine eleştiriler gelince "biz daha güzel ezan dinlemek" istiyoruz diyen alnı secde görmemiş ahlaksızlığı gibidir. Elbette bunu bir çelişki olarak görmüyor. Zatı alileri memleketin sahibi oldukları için, onların şikayetleri kiracı olarak gördüklerine yönelik. Yoksa “evle” bir sorunları yok! Acaba? Bekir Coşkun, Türkiye’den başka (Kuzey Kıbrıs hariç!) dünyanın neresinde karnını doyuracak bir iş bulabilir? Dünyanın neresinde, kim Bekir Coşkun’a, hangi özelliğinden dolayı iş verir? Emekli memurların günlük laiklik serumu ötesine geçemeyen yazılarına kim ilgi duyar? Duysa ne yazar? -Yazarım? -Ne yazarsın? -Konusuz benimkisi. -Nasıl yani? -Uzmanlık alanınız? -O ne! Yapacağı her hangi bir iş görüşmesinde, muhtemelen böyle garip bir muhabbet çıkardı ortaya. Tam da bu muhabbetten dolayı Bekir Coşkun Türkiye’yi terk etmez, edemez. Düzenli bir şekilde millete aklına gelen ilk hakaretleri yapması karşılığında inanılmaz rakamlarla ödüllendirileceği tek ülke Türkiye’dir. Atış serbest devam eder. Bekir Coşkun terk edemez. Çok sevdiğinden filan değil memleketi. Başka yerde adam yerine konmayacağı için terk edemez. Zaman şaftı kaymış bütün oligarşi amigolarının yaşayabileceği tek ülke Türkiye’dir. Dünyanın başka hiçbir yerinde halkın ezici çoğunluğuna düzenli bir şekilde küfredip yaşayamazsınız. Dünyanın başka neresinde bu denli rahat olabilir. Sırtını yasla bir yerlere, bir sömürge yazarı tadında salla millete dur! Ama millet yemiyor artık. Millet “gavurun gavur olduğunu bil, ama deme” diye tembihlenmişti uzun yıllar önce. Şimdi gavura gavur diyecek cümleleri kurmaya başladı. Tedirginlik duyanların olması hayra alamettir. HABER10
<< Önceki Haber Bekir Coşkun terk edemez ! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER