Bu filmin tek kötü adamı AK Parti

Bazı sahneler sokaklarda bazı sahneler Parlamentoda çekilecek. Abdullah Abdulkadiroğlu yazdı.

Bu filmin tek kötü adamı AK Parti

BU FİLMİN TEK KÖTÜ ADAMI AK PARTİ Mahkemelerin; tutukluluğun devamına karar vermesiyle CHP ve MHP'nin milletvekili seçtirdikleri Mehmet Haberal, Mustafa Balbay ve Engin Alan ile BDP'nin desteklediği 6 bağımsız parlamentoya gidemeyecekler. Zira bu kişilerin yargılandıkları suçlara bakıldığında, verilen kararın gerekçeleri son derece mantıklı. CHP, MHP ve BDP; Türkiye Büyük Millet Meclisini çalışamaz hale getirmek üzere faaliyet içinde bulundukları iddiasıyla yargılanan Ergenekon, Balyoz ve KCK sanıklarını meclise taşımak istediler. Cezaevinde bulunan Haberal, Balbay, Alan ve Kck sanıkları, Anayasa'nın tarif ettiği ve yargılandıkları suç itibariyle milletvekili dokunulmazlığı kapsamına giremiyorlar. “Anayasal düzeni bozma” ve “laik demokratik cumhuriyeti yıkma” gibi terör suçlarından sanık bir kişinin, cezaevinden milletvekili seçilmesi durumunda, onun parlamentoya gidebilmesi, ancak “kuvvetli kaçma ve delil karartma şüphesi bulunmadığı” gerekçesine dayandırılabilir. Sanık durumdaki milletvekilleri, tam da bu sebeple tutuklu yargılanıyorlar. Yani hem CHP, hem MHP, hem de BDP; terör örgütü iddiasıyla yargılanan sanıkları milletvekili adayı gösterirken, bugün karşılaşılan durumun yaşanacağını çok iyi biliyorlardı. Şimdi tartışmanın haklı gibi gösterilmeye çalışılan “millet seçti, fakat meclise gönderilmiyorlar” noktasına taşınmak istenmesi, tamamen bir ajitasyon. Bu sanıkların milletvekili adayı gösterilebildikleri, fakat milletvekili seçilmelerine rağmen meclise gönderilmedikleri söylemi üzerinden bir psikolojik harekat yürütülüyor. Şu unutulmamalı ki; bir parti milletvekili adayı göstereceği kişileri kendi belirliyor. Kişiler bir parti çatısı altında seçime girmek istiyorlarsa başvurularını o partiye yapıyorlar. Dolayısıyla burada birinci dereceden sorumlu olan, milletvekili dokunulmazlığını elde edemeyecek suçlardan yargılanan kişileri, cezaevinden aday gösteren partiler ya da bu kapsama giren bağımsız adayların bizzat kendileridir. Adaylar milletvekilliği başvurusu için gerekli evrakı, aday olmak istedikleri partiye, bağımsız adaylarsa il seçim kurullarına teslim ediyorlar. Bir başka manipülasyon meselesi de; bu kişilerin adli sicil kaydı aldıkları ve bunun YSK tarafından kabul edildiği konusu. Bu kez de tartışma; adli sicil kaydında milletvekilliğine engel bir durum olmayan şahsın, nasıl olup da seçildikten sonra meclise gidemeyeceği noktasına taşınıyor. Oysa; bu sanıkların serbest bırakılmaları gerektiğini savunan hukukçular da çok iyi biliyorlar ki; adli sicil kaydında sadece hükme bağlanmış yargılamalar yer alır. Hatip Dicle'nin durumu farklı olmak kaydıyla; yargılamaları devam eden Ergenekon, Balyoz ve Kck sanıklarının adli sicil kayıtlarında; halen yargılandıkları davaların yer almaması son derece normal ve hukuki açıdan da doğru. Aksi taktirde henüz yargılamaları tamamlanmamış kişiler adli sicil kaydında suçluymuş gibi gösterilirdi ki; bu yargısız infaz anlamına gelir. Buradan hareketle Anayasa'nın milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen 83. maddesindeki “ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak” kaydı, haklarında hüküm verilmemiş kişilerin milletvekili adayı gösterilseler bile, cezaevinden çıkamama durumuyla karşılaşabileceklerine işaret ediyor. O halde bugün, CHP de MHP de, BDP'nin desteklediği bağımsızlar da; bile bile lades demiş oluyor. Ayrıca şu anda; YSK ile tutuklu milletvekillerini yargılayan mahkemelerin görev alanları birbirine karıştırılarak bir illüzyon yapılıyor. YSK; bir kişinin mevcut durumu itibariyle milletvekili adayı olma şartlarını taşıyıp taşımadığına bakıyor. Oysa mahkemeler kişilerin işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili yargılama yapıyor. “Yargılanmak” ve “milletvekili adayı olma yeterliliğini taşımak” farklı konular. Milletvekilliği başvuruları partilere yapıldığına göre; kanunlar da olabilecekleri açıkça ifade ettiğine göre, bunun sorumluluğu tamamen partilere ve bağımsızların kendilerine ait. Şimdi; Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belliyken, parlamentodaki her üç muhalefet partisi de, seçim sonrası Türkiye'nin önünü tıkayacak adımı bile bile atmış olmadılar mı ? İzlediğimiz sahne; seçim öncesi Ak Parti'yi engelleyemeyeceklerini anlayan derin yapıların, seçim sonrasına yönelik önceden planladıkları kaos filminin daha başlangıcı. Hazır olun; şimdi bu filmin devamını seyretmeye başlayacağız. Bazı sahneler sokaklarda bazı sahneler Parlamentoda çekilecek. Filmin bazı aktörleri sokaklarda bağırıp çağıracak, bazıları Meclis'te. Ama hepsi de olup bitenden Ak Parti'yi sorumlu tutacak. Bu filmin bütün oyuncuları, sürekli Ak Parti'yi tehdit edecek. Bu filmdeki tek kötü adam; Ak Parti olacak. ABDULLAH ABDULKADİROĞLU [email protected]
<< Önceki Haber Bu filmin tek kötü adamı AK Parti Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER