Çelik, Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı
Başbağlar Köyü'nde, 5 Temmuz 1993'te teröristler tarafından katledilen 33 kişi için düzenlenen
anma etkinliğine katıldıktan sonra karayoluyla
Elazığ'a geldi.
Ankara'ya gitmeden önce Elazığ Havaalanı'nda gazetecilere, gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Çelik, Başbağlar ve
Sivas olaylarının çözümü için hukuki sürecin işlediğini ve belli bir noktaya gelindiğini, olaylarla ilgili yargılananların ve tutuklananların olduğunu söyledi.
Türkiye'de geçmişte yaşanan bu tür müessif olaylara, bir ayrışmayı değil, birlikte düşünmeyi gerekli kılan hadiseler olduğu çerçevesinde baktıklarını belirten Bakan Çelik, şöyle konuştu: "Sivas'ta olan bir hadise toplumumuzun belli bir kesimini ilgilendiren hadise değildir. Başbağlar'da olan hadise belli bir kesimi ilgilendiren hadise değildir. 73 milyonu ilgilendiren bir hadisedir. Her ikisinde de insanımız öldürülmüş, insanımız yakılmış ve boğulmuştur. Hedef insan olduğu için,
hedef vatandaşımız olduğu için öncelikle bakışımız onların ideolojik konumları değil, onların siyasi tercihleri değil. Onların insan olarak böyle bir muameleye karşı karşıya kalmaları, lanetlenmesi gereken bir olaydır. Bunun için bu noktada hepimizin bir ve beraber olması gerekiyor."
Bakan Çelik, insanlık suçuna karşı bir ve beraber olmak gerektiğini, bundan dolayı Sivas'a, Başbağlar'a gittiklerini kaydetti. Çelik, "Birbirleriyle bağlantılı mı? Üç gün içerisinde Sivas'ta 37 kişi, Başbağlar'da da 37 kişi hedeflenmiş ama 3'ü yaralı kalıyor, birini de teröristler götürüyor. Böyle bir
senaryo yazılmış d
emek ki. Figüranlar da oynamışlar, vatandaşlarımız da hayatlarını kaybetmişler. Bugünün Türkiyesi'nde biz yöneticiler olarak hem geçmişin aydınlatılmasıyla ilgili hem de bu ve benzer olayların gelecekte tekerrür etmemesiyle ilgili mutlak surette almamız gereken sorumluluğu biz
AK Parti iktidarı olarak almış bulunuyoruz. Ve sosyal kesimler arasında yumuşamayı sağlayacak, hoşgörüyü geliştirecek önemli mesafeleri de aldık. Bunu da rahatlıkla söyleyebilirim." diye konuştu.
BÜYÜME ORANLARI VE İŞSİZLİK
Bir gazetecinin, "Türkiye 11,7
büyüme grafiği içerisinde. Çin'den sonra en hızla büyüyen
ülke. Yalnız birtakım ekonomistler bu rakamların gerçeği yansıtmadığını söylüyor. Eğer Türkiye bu kadar büyümüşse işsizlikte azalma olurdu ya da vatandaşın cebine yansıyan parada artış olurdu diyorlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" şeklindeki sorusunu yanıtlayan Bakan çelik, bu yöndeki değerlendirmelerin siyasi olduğunu söyledi.
Küresel krizden yeni çıkan Türkiye şartlarında bunu değerlendirirken, bu ülkenin bir insanı olarak biraz da insaflı değerlendirme yapılması gerektiğinin altını çizen Bakan Çelik, şöyle devam etti:
"Bu başarıyı görmek gerekiyor. Bunu görmeme gayreti, bu inatlaşma aslında her alanda oluyor. Bu üzücü bir hadisedir.
İşsizlik olayı ve Türkiye konusu çok daha farklı bir şeydir. Bunu çok daha geniş değerlendirmek gerekiyor. Tabiî ki büyümenin amacı,
refah düzeyini, dolayısıyla işsizliği de minimize etmek, aşağıya çekmek içindir. Fakat birçok farklı nedenler var. Türkiye'nin
stok işsizliği var. Türkiye'nin
kent ve köy dediğimiz alanlarda dengesizlikleri var. Yani tarım kesiminde bulunması gereken nüfusun gelişmiş ülkeye göre belki 5-6 kat fazla nüfusu halen tarım kesiminde Türkiye barındırıyor. Bunu oradan
hizmet sektörüne ve diğer alanlara çekmeniz gerekiyor. Biz bu altyapı alanlarında, Türkiye, geçmiş yıllar itibariyle de işsizlik anlamında söylüyorum, çok daha sağlıklı bir noktaya yapısal anlamda gelmediği için, işsizliği belli bir müddet yüzde 10'lar civarında devam etmesini, biz belli bir süre
doğal karşılamak gerekiyor. Çok
seri olarak çok hızlı bir şekilde aşağı çekmek mümkün değil. Ama buna karşı hükümet olarak aldığımız önlemler var.
Teknolojideki gelişmeler de buna dahil ediliyor. Şimdi bazı sanayi tesislerini gezdiğiniz zaman, teknolojideki gelişmelere baktığınız zaman insansız iş yapmalar hakim olmaya başladı. Maalesef bir yönüyle işsizlik açısından maalesef diyorum ama diğer açıdan da teknolojik gelişmeler tabiî ki olacak yani. Bunlar olması gereken şeyler. Bunlara karşı da önlemler almak gerekiyor. Yani emek yoğun sektörlerden Türkiye çıkıyor. Geliştikçe Türkiye çıkıyor. Teknoloji yoğun sektöre geçiyorsunuz. Bu da işsizliğin bir başka boyutunu oluşturuyor. Gerek tarım kesimindeki yoğunluk, gerek teknoloji yoğun gelişmeler işsizliği belli bir süre daha yüksek rakamlarda tutacak. Ama burada mukayeseleri de sağlıklı yapmak gerekiyor. Bugün İspanya'da yüzde 20'lere işsizlik gelmişse, bugün Amerika'da yüzde 9-10'lara işsizlik gelmişse, Türkiye'nin bu bölgede bu oranda işsizliği tutması bence başarılı inancı içerisindeyim."
ANAYASA MAHKEMESİ'NİN KARARI VE ERKEN SEÇİM
Anayasa Mahkemesi'nin,
anayasa paketi ile ilgili vereceği kararın hükümet açısından olumsuz olması halinde
erken seçime gitme düşüncelerinin olup olmadığı yönündeki soruyu da değerlendiren Çelik,
Anayasa Mahkemesi'nin kararı ne olursa olsun erken seçime gitmeyeceklerini söyledi.
Gündemlerinde erken seçimin olmadığını defalarca gündeme getirdiklerini belirten Bakan Çelik, "Erken seçim gündemimize hiç gelmedi. Gelmeyecek. Büyük ihtimalle bir aylık bir öne çekme olacak. Yani Temmuz değil de haziran ayında seçim yapma eğilimimiz var. Onun dışında bir erken seçim. Gündemimizde yok." dedi.
Mahkemenin vereceği karar konusunda da değerlendirmelerde bulunan Çelik, şöyle konuştu: "Anayasa mahkemesi de anayasadaki kurallar çerçevesinde hüküm verecek diyoruz yani. Başka bir şey yok. Hukuk devletinde herkes hukuka güvenmek durumundadır. Başka güvenecek bir şeyiniz var mı? Bu anlamda hukuk devletinde hukuk herkese lazım. Herkes hukuka güvenmek durumundadır. Hukukumuz da şifai değil. Yazılı bir hukuk. Anayasayı açıyorsunuz, bakıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi anayasa değişikliklerini şekil açısından inceleyebiliyor. Şekil açısından bakar diyor. Ve o çerçevede bakması gerekir. Başka bir şeyi yok bunun. Hatırlarsınız yakın geçmişte 367 ile ilgili
tartışma vardı.
Yani yerindelik anlayışıyla hukuk vazifesini icra etmeye başlarsa bu hukuk açısından, hukuk devleti açısından sorunların çok daha uzun süre devam edeceği anlamına gelir. Türkiye hukuk devleti olmaz, Türkiye'de
demokrasi topal ve
sakat olur. Yani herkes hukuka güvenecek. Hukuk
adalet dağıtacak. Hukukun verdiği kararlar milletin vicdanında yer bulacak. Böyle bir devlete biz hukuk devleti diyoruz. Yoksa benim için iyi, senin için kötü şeklinde, ben varsam sana hayat yok, sen varsan bana hayat hakkı yok derseniz, bu demokratik bir ortam değil ki bu hukuk devleti değil ki. Bizim hukukumuz yazılı. Anayasamız da diğer mevzuatımız da açık net. Orada ne deniyorsa herkesin boynu kıldan incedir. Orada verilecek karara saygı duyarız. Ama olmayan bir karar, sizin bahsettiğiniz gibi sizin ifadenize dayanarak söylüyorum, bir ihdası söz konusunda, Yani Türkiye açısından bu Türkiye açısından bu talihsizlik olur. Yanlış olur yani. Bakın geçmişteki birkaç karar uluslararası camiada Türkiye'yi sıkıntıya sokmuştur. Türkiye'nin bir hukuk devleti olma niteliğinin tartışılmaması gerekiyor. Bunu tartıştığınız zaman bunun ekonomiye yansıması oluyor. Siz nereye yatırım yaparsınız, hukuki güvenceniz olan yere yatırım yaparsınız. Hukuki güvenceniz yoksa niye yatırım yapıyorsunuz. Neden her ülkeye yatırım yapılmaz,. Çünkü orada hukuk devleti olma niteliği konusunda sıkıntılar vardır. Onun için Türkiye bunları geride bıraktı. Şu değerlendirmeleri de ben inanıyorum ki sağlıklı bir şekilde aşacağız.
Yargı, yürütme, yasama herkes kendi alanında hizmetlerine devam edecek. Türkiye geri dönülmez bir yükselişle yoluna devam edebilir."
ALEVİ ÇALIŞTAYI
Bakan Çelik, ayrıca,
Alevi vatandaşların talepleri konusunda da birtakım düzenlemeler yaptıklarını söyledi. Türkiye'nin demokrasi çıtasının yükseldiğini, bir taraftan da taleplerin arttığını belirten Çelik, "Artan bu taleplere
cevap vermeniz gerekiyor. Alevi vatandaşlarımızın talepleri var. Tam 10 ay bunun üzerinde çalışma yaptık. Raporumuzu hazırladık. Çözüm önerileri hazır. Yani Alevi vatandaşlarımızın talepleri cevabını bulmuş olacak. Bu da toplumsal barışın milli birliğimize ciddi katkı sağlayacak. Bir sorun söz konusu değil. Bu çalıştaylar vasıtasıyla bütün o kesimler arasında birbirlerine
selam vermeyen, birbirleriyle konuşmayan bugüne kadar bir araya gelmemiş
aleviler bir araya geldi. Bugüne kadar bir araya gelmemiş alevi Sünniler bir araya geldiler. Güzel bir ortam oluşmuş oldu." şeklinde konuştu.
SİPERDE ÇÖMELME
Bakan Çelik, sınırın sıfır noktasındaki siperde yaşanan çömelme olayına da farklı bir yorum getirdi. Bu tür konuları tartışmak kadar garip, abes bir şeyin olmayacağını ifade eden Çelik, Türkiye cumhuriyeti yetkilisinin, baş
bakanının, genel
kurmay başkanının, bakanının nasıl korunacağı konusunun direkt olarak güvenlik sorunu olduğunu kaydetti. Bu konunun tartışılır bir tarafının olmadığını anlatan Çelik, şöyle konuştu:
"Ben Başbağlar'a giderken güzergahı ben çizmiyorum. Benim çizmemem gerekiyor zaten. Neden gitmesi gerekiyorsa helikopter oradan götürdüler ve yarım saat uzadığını söylediler. Neden uzadığı sorusunu sormak bana düşmez. Sayın
Başbakan cepheye gidiyor, cephede nasıl oturacak, kalacağı Sayın Başbakanın, sayın
Genelkurmay Başkanı'nın iradesinde değil ki. O bölgenin sorumlu kuvvet komutanın uhdesinde. Otur dese oturursunuz. Çömel derse çömelirsiniz, ayakta dur derse ayakta durursunuz. Neticede bunun tartışılır bir tarafı yok. Bu, kim olursa olsun o cephede. Bunun bir yiğitliği yok ki. Böyle bir şey olabilir mi? Yani orada bir yiğitlik taslamanın bir anlamı var mı? Kurallar vardır. O güvenlik kurallarına herkes uymak durumdadır. Bunu basına tartışma konusu yapmak kadar yanlış bir şey olamaz. Yok ben ayakta dururum, sen oturdun, bunlar acayip garip şeyler. O zaman çocukluğumuzdaki senin baban benim babamı döver, benim babam senin babanı döver gibi siyaseti alçaltmak, siyasetin kalitesini düşürme gibi bir tablo ortaya çıkıyor ki yani ve onda da kim galip çıkar, kim mağlup çıkar biliyoruz yani."