Cumhurbaşkanı Gül, resmi temaslarda bulunmak için gittiği Kuveyt’ten dün öğleden sonra döndü. Zaman Gazetesi'nde yer alan habere göre Kuveyt’ten ayrılmadan önce kendisini takip eden gazetecilerle sohbet edip, gündeme ilişkin sorularını cevaplayan Gül, BDP’nin seçim kampanyası sırasında sık sık gündeme getirdiği ‘özerklik’ konusunda önemli uyarılarda bulundu. Bu tür taleplerin ‘aşırı ve yanlış’ olduğunu, Türkiye gerçekleriyle bağdaşmadığını belirtti. Gül, “Avrupa Yerel Yönetim Şartı’na şerh koymuştuk. Zaten fiili olarak uygulamıyoruz. Yerel yönetimlere daha çok çeşitli yetkiler verme açısından bunların ötesine yürümenin doğru olmadığını, şartlanmanın da doğru olmadığını söyleyebilirim.” dedi. Yolsuzlukların vicdanlarda hiçbir şüphe kalmayacak şekilde aydınlatılması gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özgürlükçü politikaların Türkiye için hayati önemde olduğunu dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Gül, kamuoyunda ‘muhaberat devleti’ yolunu açacağı endişesine sebep olan MİT yasası teklifi gibi ‘reaksiyonel’ düzenlemeleri de tasvip etmediğini anlattı. “Bizim için özgürlükçü politikaların esas olması gerekir.” ifadelerini kullanan Gül, ayrıca halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı ile başbakan arasında yetki krizi çıkabileceğini, bunu aşmanın yolunun ise yeni anayasadan geçtiğini dile getirdi. “Hangisi daha ağırlıklı olmalı?” sorusuna ise “Ben parlamenter sistemin Türkiye’ye daha uygun olduğunu söyledim. Bütün ‘check-balance’larını içinde taşıyan sistem daha doğru olur.” cevabını verdi.
Kuveyt’ten ayrılmadan önce gazetecilerle sohbet eden Abdullah Gül’e yöneltilen sorular ve cevapları şöyle:
Anayasa Mahkemesi’nin Twitter yasağını kaldıran kararı hakkındaki değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
Benim için sürpriz değil. Burada önemli olan, Anayasa Mahkemesi’nin oybirliği ile aldığı karar. Kurumlara güvenmek lazım. Sonunda hukukun üstünlüğü bu memlekette ispatlanır. En yüce mahkeme Anayasa Mahkemesi. Anayasa Mahkemesi bir zamanlar siyasi kararlar verenlerden oluşuyordu… 7 sene önce bu tip kararlarda siyasi kararlar vardı. Şimdi bakın nasıl mutluluğunuzu gösteriyorsunuz.
Peki, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) bu kararı alamaz mıydı?
Aslında Anayasa Mahkemesi’ne ihtiyaç yoktu. Kurumlar bu kararı daha iyi yorumlarlarsa o zaman insanların mahkemeye gitmeye ihtiyacı olmayabilir.
Demokrasi sadece seçilmek değil, demokratik kurumların iyileşmesi de önemli. Türkiye’de bağımsız olması gereken denetleme kurumlarına müdahale edildiği konusunda eleştiriler var...
Reform sürecinin amacı aslında kurumları rehabilite etmek, standartlarını yükseltmektir. Niçin Sayıştay Kanunu’nu çıkardık? Burada da ince ayarlar yapmak gerekirse onu da yapmamız gerekir. Milli Eğitim deyince milli eğitimi değiştirmeyip eğitimi reform edeceğiz. İyi yönetişim, kurumları da ilgilendiren şeylerdir. Bütün vatandaşların en süratli şekilde yapması için kurumlar ve kuramlar yerleşince o zaman siyasi mücadeleler farklı olur.
Bizim çatışmacı kültürümüz hakkında, 7 yılını tamamlamak üzere olan cumhurbaşkanı olarak ne diyorsunuz?
Bunların esas söylenme yeri TBMM idi. Bunları en üst seviyede Meclis açış konuşmalarımda seslendirdim. Biz bu siyasi gelenekten çıkmadıkça yüksek gelirli toplum olmamız zor. Bunun yolu da hukuktan geçiyor. Hukuka güvenilirlik önemli; yüksek demokratik standartlar dediğimiz bunun içinde oluyor.
Anayasa’ya göre cumhurbaşkanını halk seçecek. Geniş yetkiye sahip; ama sorumsuz. Başbakanı da halk seçiyor. Seçilmiş bir cumhurbaşkanı ile seçilmiş bir başbakanın çatışması bu anayasa zemininde olmayacak mı?
Bu işleri konjonktürel düşünmemek lazım; uzun vadeli bakmalı. 4-5 ay sonraki öyle olur; ama 4-5 yıl sonrası için de aynı uzun vadeli düşünmek lazım. Problemli şeyleri görüp o problemleri yok etmek akıllı insanların yapacağı şeyler olmalı. Önleyici tedbirler böyle alınmalı. Birçok kişi de ifade ediyor. Görev tarifleri ile ilgili, bunların tekrar düzgün şekilde yapılması doğru olurdu. Ben cumhurbaşkanı olarak yapıcı biçimde bunların düzeltilmesi için uğraştım. Eğer yeni bir anayasa süratli bir şekilde yapılmış olsa çelişkili şeyler ayıklanırdı. Ayıklanmasında da fayda var.
Büyük krize neden olabilir mi?
Olabilir…
Sizin teraziniz nasıl, hangisi daha ağırlıklı olmalı?
Ben parlamenter sistemin Türkiye’ye daha uygun olduğunu söyledim. Bütün check-balanslarını içinde taşıyan sistem daha doğru olur. Bunun check-balansları olmalı.
Siz daha önce “cumhurbaşkanının yetkileri azaltılmalı” demiştiniz?
Daha önce söyledim; ama şimdi söylemem konjonktürel olarak yanlış anlaşılır.
Gezi olaylarından beri 17 Aralık soruşturması dahil Kürt hareketi çok fazla siyasî alana girmedi. Dolaylı olarak istikrarın, hükümetin arkasında durdular. Kritik bir döneme giriyoruz. Kürt sorunu veya barış sürecinin önümüzdeki dönemde Türkiye’nin istikrarına dönük bakışınız nedir?
Türkiye’nin en önemli meselesi bu; çok önemli. Yapısal mesele ve bu konuyu ne kadar erken çözüm iradesi gösterir çözersek o kadar tahribatı az ve o kadar maliyeti az olarak düşünmüşümdür. Tabii ki en önemli husus coğrafya ve zamanın çıkardığı bugünkü konjonktür. Suriye, Irak... Eğer konjonktür Kürt hareketinin içinde olanları farklı, yanlış düşüncelere iterse iş çok zorlaşır. Ben Kürt’üm diyenler başka memleketlerde de var. Herkes kendi memleketinde özgür olsun, demokratik hukuka sahip olsun. Kendi memleketimiz içinde vicdanları demokratik kuramlara aykırı giderebileceğimiz bir noktaya gelmek istiyoruz denirse bunlar yapılabilir. Zaten çok önemli tabular yıkılmış vaziyette. 10 sene önce yaptıklarımız cesur bir şekilde yapılıp konuşulsaydı bu noktaya gelinmezdi.
Titiz ama hassas biçimde uğraşılması gereken konu bu. Bu konuda herkesin titiz olması gerekir. Bazen bu konuda çok aşırı ve yanlış söylemler duyuyoruz. Özerklik söylemleri falan. Bunların doğrusu Türkiye gerçeği ile bağdaşmadığını söylüyorum. Avrupa yerel yönetim şartına şerh koymuştuk. Zaten fiili olarak uygulamıyoruz. Yerel yönetimlere daha çok çeşitli yetkiler verme açısından bunların ötesine ben yürümenin doğru olmadığını, şartlanmanın da doğru olmadığını söyleyebilirim. Bu seçim döneminde de gördüm, bu söylemler doğru değil.
HEDEFİMİZ AB STANDARTLARINDA DEMOKRASİ OLMALI
Arap Baharı, bir süre sonra Arap kışına dönüştürüldü. Türkiye’de de denendi. Negatif dalganın 30 Mart’ta durduğunu siz burada hissettiniz mi?
Arap Baharı ile Türkiye gerek siyaset gerek demokratik yapılar açısından karşılaştırılabilir değil. Birbirine tamamen ayrı ülkeler. Türkiye’yi bunlardan ayrı tutarım. Türkiye AB ile müzakerelere başlamış bir ülke. Gümrük Birliği olan bir ülke. Problemlerini demokrasi ile çözen bir ülke. İki yıl önce bir kız okula gidebilir mi diye tartışıyorduk. Bunları demokrasi ile çözebildik. Mısır’da öyle değildi. Onların dinamikleri farklı sebeplerdendi. Bizim kendi gündemimize dönüp güçlü reform sürecini başlatmamız gerek; Türkiye’nin bütün hedefi standartları yüksek bir demokrasi, hukukun üstünlüğünün olduğu bir ülke olmalı. Avrupa Birliği’ne tam üye olabilir, olamaz; ayrı bir konu. Ama müzakereleri başarı ile taşıyan bir ülke olabilir. Türkiye, Norveç gibi de olabilir; önemli olan onlardan biri gibi olmak… Hızlı kalkınma ve yüksek hukuk içinde demokratik standartları yakalamak için eski günlere dönmek.
Yasalarla ilgili önemli bir tartışma daha var. Emniyet teşkilatı yasası, MİT yasası… Denetim hükümlerinin olmadığı, yetkilerin çok geniş tutulduğuna dair…
Şu aşamada söyleyeceğim şey, hiçbir şeyin reaksiyonel olmaması gerekir. Bizim için özgürlükçü politikaların esas olması gerekir.
Meclis’te ötelenen yolsuzluk dosyaları konusundaki görüşünüz nedir?
Yolsuzluk konusunda, bununla ilgili bu tartışmaların netleştirilmesi gerekir. Vicdanlarda hiçbir şey bırakmayacak şekilde bu konulara bakmak gerekir. Neyse ortaya çıkarmak gerekir.