Böylelikle
Kürt sorununu programının merkezine koyan partiler arasında,
Parlamento'da 20 milletvekilinden oluşan bir grupla temsil edilmeyi başaran ilk parti oldu.
DTP, Kürt sorununa Parlamento çatısı altında, barış ve
demokrasi içinde çözüm bulunmasını
savunmakla, şiddeti reddetmekle beraber, aynı tabanı temsil ettiği gerekçesiyle
PKK'yı "
terör örgütü" olarak nitelemeyi reddediyor. Partinin ekim ayı sonunda Diyarbakır'da yapılan toplantısında kabul edilen bildiriye son anda eklenen bir bölümde, (İmralı'da
hapis) PKK lideri Abdullah Öcalan'dan "Kürt
halk önderi" olarak söz edildi.
DTP'nin, hükümetle PKK arasında bir tür "
diyalog kanalı" rolü oynamaya çalıştığı anlaşılıyor. 21
Ekim'de PKK tarafından
esir alınan 8 askerin zabıt tutularak 3 DTP milletvekiline teslim edilmesi, bu rolün belki en somut ifadesiydi. 8 Kasım'da yapılan ikinci kongresinde DTP, Kürt sorununa çözüm olarak "
demokratik özerklik" önerisini getirdi. Kongrede genel başkanlığa, PKK üyesi olduğu gerekçesiyle yaklaşık 9 yılını hapiste geçiren 35 yaşındaki Nurettin Demirtaş seçildi. Kayıtlı 878 delegenin ancak 234'ünün oyunu alabildiği dikkatlerden kaçmayan Demirtaş, başkan seçilmesinin ardından verdiği ilk demeçte, "Nasıl 8 askeri geri getirme iradesini gösterdiysek, silahları susturma iradesini ve inisiyatifini de gösterecek durumdayız..." dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin geçen hafta başlattığı
Anayasa'nın 83. maddesinin değiştirilerek, "devletin ve milletin bütünlüğüne yönelik" suç işlenmesi durumunda milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik girişimi, en az yedi DTP'li milletvekilini
hedef alıyor. MHP'nin önerisine AKP'den ilk yorum, Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat'tan geldi. Savcıların hazırladığı iddianamelerin delilleriyle birlikte
TBMM'nin önüne geleceğini, eğer dosyalarda ciddi bir suç unsuru bulunursa gerekenin yapılacağını; ama "TBMM' nin hiçbir zaman bir (siyasî) lincin vasıtası" olmayacağını söyledi. AKP lideri
Başbakan Recep T.Erdoğan'ın yorumu ise, "Seçimle gelmiş olan milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırarak Parlamento dışına atmak doğru olmaz. Suç işlerlerse takip edecek savcılar var, yargı var... Bu doğru değil. Siyasallaşma sürecine girmelerini
teşvik etmemiz gerekir. Anayasal düzende
siyaset yapsınlar... Parlamento dışında kalırlarsa, onları da dağa gönderirsiniz..." oldu.
Başbakan'ın bu beyanatının ertesi günü (16 Kasım'da)
Yargıtay Başsavcılığı, adeta Başbakan'a
cevap verircesine, "Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle DTP'nin temelli kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Mahkeme başvuruyu kabul etti; partiyi bir yıl içinde savunma yapmaya çağıracak. Bir "partiler mezarlığı" olan Türkiye'de AB reformları bağlamında siyasî partilerin kapatılması güçleştirildi. Anayasa Mahkemesi'nde
kapatma kararları artık üçte iki çoğunlukla alınabiliyor; kapatma dışında cezalar verilebiliyor.
DTP'nin kapatılmasının kimin işine geleceğine dair en az üç teori var. Birinci teoriye göre, AKP'nin Kürtlerden giderek büyüyen bir
destek görmesinden, uluslararası kamuoyunda gittikçe tecrit olmaktan kaygılı olan PKK, DTP'yi kapattırarak Türkiye'de demokratik yoldan mücadele verme imkânı bulunmadığını göstermek, böylelikle silahlı mücadelesine yeniden meşruiyet kazandırmak istiyor... İkinci teoriye göre, DTP'nin giderek kendisinden bağımsız bir çizgi geliştirmesi ve denetimden çıkmasından çekinen PKK, provokasyonları artırarak DTP'nin kapatılmasına çalışıyor... Üçüncü teoriye göre ise, "gizli İslamcı" AKP'nin Kürt sorununu barışçı bir çözüme götürmesinden endişelenen Türk "
derin devlet"i ya da
bürokrasi içindeki "şahinler", bu gelişmeyi engellemeye kararlı...
Benim daha iyi bir teorim yok.
ŞAHİN ALPAY - ZAMAN