Konuşmasında 15 ana başlığa değindiğini ancak bunlardan sadece
laiklik, Milli
Güvenlik Siyaset Belgesi,
türban ve cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin ön plana çıkarıldığını belirten Arınç, konuşmasına yönelik çok sayıda
faks,
mail,
mektup ve
telefon geldiğini söyledi.
Laiklik tanımının 1937'den beri Ana
yasada yer aldığına işaret eden Arınç, laiklik konusunun
Türkiye ve Avrupa'da da tartışıldığını, laikliğin
batı orijinli olduğunu ifade etti.
Bülent Arınç,
Anayasanın 24. maddesinin başlığının ''laikliğin
tarifi'' değil, din ve vicdan hürriyeti olduğunu anımsatarak, Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu vurguladı. Arınç, laikliğin kelime olarak yer aldığını ancak tarif edilmediğini belirterek, ''O zaman ikinci maddenin gerekçesine bakmak lazım. Orada, 'hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi,
ibadetini yapabilmesi ve dini
inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir' deniliyor. Laikliğin tanımı denilince ben bunu anlıyorum'' diye konuştu. Anayasanın hiçbir yerinde, ''laiklik şu anlama gelir'' şeklinde bir madde bulunmadığını kaydeden Arınç, laikliğin, devletin, Cumhuriyetin bir vasfı olduğunu, insanların laiklik vasfının olmadığını vurguladı.
''AKSİ OLURSA...''
Mecliste, ''Dini
kural böyledir, onu herkes için geçerli bir yasa haline getirelim'' diyen bir kişinin çıkamayacağını, böyle bir
teklifin hiçbir zaman
kanunlaşamayacağını belirten Arınç, ''Aksi olursa, bu Meclisin kapısına
kilit vurmamız lazım'' dedi.
TBMM Başkanı Arınç, 1988'de Anavatan Partisi'nin, ''dini inanç nedeniyle baş örtmenin serbest'' olduğuna yönelik düzenlemesini, SHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne götürdüğünü anımsatarak, mahkemenin, ''dini inanç sebebiyle bir konuda yasama karar veremez, kanun çıkaramaz'' diyerek, düzenlemeyi iptal ettiğini söyledi. Arınç, iptal gerekçesinin ''yerden göğe kadar'' haklı olduğunu dile getirdi.
''Türkiye'ye has bir laiklik uygulamasının
Fransa gibi katı bir laiklik uygulamasına benzememesi lazım'' diyen Arınç, toplumun değerlerine, kabullerine, vatandaşların inanç ve beklentilerine bakılması, örf, adet ve geleneklerinin dikkate alınması gerektiğini vurguladı. Arınç'ın, ''Devletin tekelinde din ve ibadet anlayışı olmaz, hiçbir laik düşünce bunu kabul etmez'' sözleri üzerine Altaylı ''Türkiye'de böyle bir anlayış mı var?'' diye sordu. Arınç, bu soruya ''Bana göre var'' diye karşılık verdi. Toplumda kamplaşma, çekişme olmaması için ağzına ''türban'' kelimesini almadığını ifade eden Arınç, şöyle konuştu: ''Laiklik dendiğinde başörtüsü anlaşılırsa, kamu görevlisinin çocuğu acaba üniversiteye gitmek için hangi dershaneye gitti diye bakılırsa, bu kamu görevlisi acaba evinde hangi televizyon kanalını daha çok izliyor denilirse, bu laiklik adına yapılırsa, laikliğin karşıtı olarak irtica
tehlike olarak bunların içerisine alınırsa sıkıntıdır, yanlıştır. Bu yanlışlıklar toplumsal barışı zedeler, devleti ile halkı arasında büyük mesafeler açar, huzursuzluk çıkar. Laikliğe
evet dediğimize göre, bu laikliğin uygulamalarının nasıl olması gerektiğinin tartışılarak iyi bir noktaya gelmemizi istiyorum.''
''ÇOCUKLARI AŞAĞILAMA DEMEK''
9. Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel'in, Türbanla okula gitmek isteyen Suudi Arabistan'a gitsin'' sözlerinin anımsatılması üzerine Arınç, Demirel'in çok konuştuğu zaman bile çok az şey söyleyebilen biri olduğunu kaydetti. Arınç, ''Sayın Demirel, bilmiyorsa kayıp, aynı zamanda ayıp... Türkiye'de başörtüsünden dolayı okumayanlar Arabistan'a değil, Avusturya'ya gidiyorlar. Böyle demek, o çocukları aşağılamak demek'' diye konuştu. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in
Harp Akademesindeki konuşmasına yönelik açıklamalarının anımsatılması üzerine Arınç, buradaki laiklik tanımlamasını doğru bulmadığını, bunun, ''katı,
militan'' bir laiklik tanımlaması olduğunu söyledi. Bir soru üzerine Arınç, gerçek laiklik tanımında, devletin bir organının dini hizmetlerin yürütmesini sağlamasının doğru olmadığını bildirdi.
Diyanet İşleri Başkanlığının konumunun tartışmalı olduğunu ifade eden Arınç, gerçek bir laik ülkede, Diyanet İşleri Başkanlığının olamayacağını, olmaması gerektiğini söyledi. Arınç, ''Türkiye, Diyanet İşleri Başkanlığının mevcudiyetini tartışmalıdır. Gerekirse bu kurumu kaldırmalıdır. İmamların maaşının verilmesinden, camilerin bakımına kadar, geçmişte olduğu gibi vakıflar eliyle sürdürülmelidir. Bir taraftan AB, bir taraftan gerçek laiklik ölçütleri, bir taraftan devletin tekelinde bir din tartışmaları, belki bunu özerk bir noktaya getirmekle, laiklik çok daha iyi Türkiye'de uygulanabilir, dini hizmetlerin yapılması bakımından...'' dedi.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
TBMM Başkanı Bülent Arınç,
cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik sorular üzerine,
cumhurbaşkanını seçmenin, parlamentonun görevi olduğuna işaret ederek, ''2007
Nisanına seçim yapılacak ve bu parlamento o tarihe kadar devam edecekse, seçilecektir. Bu Meclisin son gününe kadar meşruiyeti, alacağı kararlar tartışmasızdır.
Savaş kararı bile alır, yetkisini sonuna kadar kullanır, cumhurbaşkanını da seçer'' dedi. Seçimlerin 5 yıl değil, hep 4 yılda bir yapıldığına yönelik söylemlere işaret eden Arınç, milletvekillerinin 5 yıl için seçildiğini vurguladı. Arınç, ''Maç başladıktan sonra kurallar değişir mi?'' diye sordu. Cumhurbaşkanı'nın yetkilerinin bir kısmının korunup, bir kısmının Başbakan'a verilebileceğini belirten Arınç, Anayasanın 4 sayfasının Cumhurbaşkanı'nın yetkileriyle dolu olduğunu, ancak sorumluluğunu bulunmadığını söyledi. Arınç, cumhurbaşkanını halkın seçmesinden yana olduğunu, bu görüşü savunanların da biraz sesini yükseltmesi gerektiğini belirtti. Arınç, bunun Anayasa değişikliğine bağlı olduğunu vurgulayarak, ciddi Anayasa değişikliklerini zaman geçirmeden yapılması gerektiğini kaydetti. Kendisine yönelik ''
Cumhurbaşkanlığına oynuyor'' değerlendirmelerine de yanıtlayan Arınç, ''AK Parti'den bir cumhurbaşkanı
adayı çıkacaksa, bu Meclisin oyunu alacak en az 20
cumhurbaşkanı adayı bulabilirsiniz'' dedi. Genel Başkanı'nın ''evet'' dediğine, kendisinin ''hayır'' demeyeceğini, bunun
siyaset anlayışı gereği olduğunu anlatan Arınç, ''ne merdiven taşıdığını, ne de hesaplar yaptığını'' söyledi. Arınç, böyle bir teklif olması, gerçekleşme imkanının bulunması, partisinin ve Genel Başkan'ın ''hayır'' dememesi halinde, düşüneceği bir şey olduğunu belirterek,''Cumhurbaşkanlığı seçimi geldiği gün Genel Başkan'ım 'aday olmayacaksın' derse, olmam. Bu siyasi terbiyem gereğidir. Meclisin içinden 50 tane cumhurbaşkanı adayı çıkar'' diye konuştu.
Arınç, bir başka soru üzerine, DTP'nin
legal bir parti olarak faaliyette bulunduğunu, bu nedenle dikkate almak zorunda olduklarını, hukukun bunu gerektirdiğini vurguladı.
''ONUR DUYUYORUM''
Bir soruya karşılık da Arınç, iyi yetişmiş kişilerin, kendilerin ve eşlerinin
dindar olabileceğini, bir kişinin mevki ve makam karşılığında ne soyunup, ne giyinebileceğini belirtti. Arınç, ''Eşleri başörtülü olanların ataması yapılacak, diğerlerinin yapılmayacak düşüncesi varsa, fevkalade yanlış, kötü ve ayrımcılıktır'' dedi. ''
23 Nisan resepsiyonunun sönük geçtiği, komutaların kısa süre kaldığına'' yönelik haberlere işaret eden Arınç, 4 yıl içinde ne Cumhurbaşkanı ne de
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın resepsiyona katıldığını anımsattı. Arınç, komutanların 4 yıldan bu yana eşleriyle resepsiyona geldiğini anımsatarak, ''Büyük onur duyuyorum, kuruma saygı gösterdikleri için, saygı göstermemelerini beklemek abes'' dedi. TBMM Başkanı Bülent Arınç, resepsiyona 1400 kişinin katıldığını, Sezer ve Baykal'ın gelmemesi nedeniyle resepsiyonun sönük geçtiğini söylemenin, bu 1400 kişiye saygısızlık olacağını sözlerine ekledi.