Baş
bakan Recep
Tayyip Erdoğan, ''Terörü meşru bir yol olarak görenlerle, bu uğurda masum insanlarımızın canlarına kastedenlerle bizim bir işimiz olamaz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yayınlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında vatandaşlara seslendi.
Cumhuriyet'in 86. kuruluş yıl dönümünü ve Cumhuriyet Bayramını en içten duygularla kutladığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
''Adım adım 100. kuruluş yılına yaklaşmakta olduğumuz Cumhuriyetimiz, geleceğimiz adına en büyük güvencemizdir. Canları pahasına vatanlarını savunarak bu Cumhuriyeti bize armağan eden başta Cumhuriyetimizin kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kahraman ecdadımızı ve aziz şehitlerimizi bir kere daha rahmetle anıyoruz.
Bundan 86 yıl önce çok ağır bedeller ödenerek kazanılmış bir istiklal mücadelesinin ardından millet olma iradesiyle göz bebeğimiz olan Cumhuriyetimizi kurduk. Bizi asırlar boyunca aynı değerlere bağlı kalarak ve aynı ideallere inanarak birlik ve dirlik içinde yaşatan da aynı millet olma iradesiydi. Aynı şuur ve kararlılıkla geleceğe uzanan yolda birbirimize inanarak, birbirimize güvenerek,
ülkemizi daha güzel yarınlara taşımak için el ele, omuz omuza yürümeye devam edeceğiz.''
Başbakan Erdoğan, Son çeyrek asırda insanların birbirine bağlılığını zayıflatmak, aralarına mesafeler sokmak için çalışanların olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
''Bu ülkenin insanlarının siyasi, dini ya da etnik farklılıklarını istismar ederek bizi birbirimizden uzak düşürmek isteyenler olmuştur. Ama bu ülkenin insanları en karanlık, en zorlu, en acılı zamanlarda bile birbirinden asla vazgeçmedi. Bu milletin evladı olma, bu ülkenin vatandaşı olma iradesinden asla uzaklaşmadı. 'Gün gelecek, bu ülke bu badireleri de atlatacak, kardeşler hasretle yeniden birbiriyle kucaklaşacak', bu umudu hep canlı tuttuk.''
-''MİLLET OLMA ATEŞİNİ ASLA SÖNDÜRMEDİK.''
Millet olma ateşini asla söndürmediklerini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
''Şimdi hepimiz yavaş yavaş aynı kavilde toplanıyoruz. Öfkeler dinsin, kırgınlıklar unutulsun, o kucaklaşma günü gelsin diyoruz. Eksik olan tamamlansın, yanlış olan düzeltilsin, aramızda hakkaniyet tesis edilsin diyoruz.
Terörü meşru bir yol olarak görenlerle, bu uğurda masum insanlarımızın canlarına kastedenlerle bizim bir işimiz olamaz. Terörü ilk gün nasıl bir hissiyatla lanetlemişsek, bugün de aynı hissiyatla telin ediyoruz. Ancak çeyrek asırdan fazla bir zamandır kanayan bu yaranın kangrene dönüşmesine,
Türkiye'yi
esir almasına da asla izin veremeyiz. Düşmanca duyguların, asabi ön yargıların yerini, diyaloğun, muhabbetin ve kaynaşmanın alacağı yeni bir tarih sayfası açmak zorundayız. Büyük acılar yaşadık, bu ülkenin gencecik fidanlarını böyle vahim bir yanlışa
kurban verdik.''
''Herkesin başını iki elinin arasına alıp bu ağır bedeli iyice düşünmesi lazım'' diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bunu, bu ülkeyi seven herkesin istisnasız olarak yapması gerekmez mi? Artık tek bir evladımızı bile bu büyük yanlışın ellerine bırakmamak; analara, çocuklara bu acıları bir kere daha yaşatmamak için bir yol, bir yordam bulmamız gerekmez mi? Kim aksini söylüyorsa gerçeğe sırtını dönüyor. Türkiye bu ağırlığı daha fazla sırtında taşıyamaz. Türkiye bu kan kaybıyla geleceğe yolculuğunu sürdüremez.''
-''BU BİR SEVGİ, BARIŞ, KARDEŞLİK AÇILIMIDIR''-
Başbakan Erdoğan, 'Demokratik
açılım' adıyla başlattıkları bu sürecin aslında çok yönlü bir 'Milli Birlik' süreci olduğuna işaret ederek, ''Çünkü bu mesele bir millet meselesidir, bir devlet meselesidir. Bu açılımın konusu sadece
terör de değildir; ülkemizin esenliğinin, insanlarımızın kardeşliğinin önündeki her engel bu açılımın konusudur. Bu açılım bir sevgi açılımıdır, bir barış açılımıdır, bir kardeşlik açılımıdır. Bu
toplumsal bir tazelenme açılımıdır, bilinçlenme açılımıdır'' diye konuştu.
-''TEK BİR İNSANIMIZ BİLE KENDİNİ İKİNCİ SINIF VATANDAŞ HİSSETMESİN''
Erdoğan, ülkede yaşayan herkesin, temel hak ve özgürlüklerine
tartışmasız biçimde sahip olmasını istediklerini de vurgulayarak, şöyle devam etti:
''Sorun alanları minimize olsun istiyoruz. Bu ülkede yaşayan herkes, devletine inansın ve güvensin,
demokrasi içinde kendini güvende hissetsin istiyoruz. Bu ülkede millet iradesini perdeleyen, milli iradeye ipotek koyan hiçbir karanlık güç olmasın istiyoruz. Bu ülkede yaşayanlar, kazananlar ve kaybedenler diye ikiye ayrılmasın, bu ülkenin kaynakları adaletle paylaşılsın istiyoruz.
Her insanımız kendini özgürce ifade edebilsin, diline, düşüncesine, inancına, hissiyatına prangalar vurulmasın istiyoruz. Bu ülkede tek bir insanımız bile kendini ikinci
sınıf vatandaş hissetmesin, mahrum olmasın, mahzun olmasın, mazlum olmasın istiyoruz. Bu ülkenin mahrumiyet
bölgeleri olmasın, yatırımlar her köşeye ulaşsın, işsizler işe kavuşsun, evine ekmek götürsün, ocaklar şenlensin istiyoruz.''
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye kayıp yıllarına yenilerini eklemesin, daha fazla can, daha fazla kan kaybetmesin diye çaba gösterdiklerini belirterek, ''İşte onun için milli birlik projesiyle demokratik açılım sürecini sürdürüyoruz. Buna perde çekenler, perde koyanlar var. Onu da gidermek için olayı milletin vekillerinin olduğu yere taşıyoruz, Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ne'' dedi.
Başbakan Erdoğan, televizyonlardan yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında bütün çocukların ülkeleriyle gurur duymasını, geleceğe aynı umut ve heyecanla bakmasını istediklerini belirtti.
Ülke kaynaklarının mutlu ve müreffeh bir geleceğin inşası için kullanılmasını istediklerini kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
''Eksik olan neyse birlikte bulalım, tamamlayalım istiyoruz. Yanlış olan neyse irademizi koyalım, düzeltelim diyoruz. Bu ağır tecrübenin muhasebesini hep birlikte yapalım, Türkiye'nin önünü açalım diyoruz. Türkiye, kayıp yıllarına yenilerini eklemesin, daha fazla can, daha fazla kan kaybetmesin diyoruz. İşte onun için Milli Birlik projesiyle demokratik açılım sürecini sürdürüyoruz.
İnsanlarımız arasında yıkılan gönül köprüleri varsa, bunları yeniden inşa edeceğiz. Bu ülke hepimizin, bu ülkeyi huzura kavuşturmak, bu ülkeyi barışa kavuşturmak hepimizin boynunun borcudur.
Hükümet olarak biz bir adım attık, bedeli ne olursa olsun kararlılıkla sonuna kadar gideceğiz. Ancak bu sürecin başarısı için herkesin üzerine düşeni yapması lazım. Bu ülkenin siyasetçileri de aydınları da bilim insanları da sanatçıları da kanaat önderleri de
sivil toplum öncüleri de üstlerine düşeni yapacaklar. Yapanlar var, bu açılıma samimiyetle sahip çıkanlar, açık yüreklilikle bu memleket meselesine katkı yapanlar var.''
-''HÜKÜMET ADIMINI ATTI''-
Erdoğan, sürece katkıda bulunanlara, şükranlarını, kendisi ve millet adına teşekkürlerini ileterek, ''Ama yapmayanlar da var maalesef. Bu ülke meselesine layıkıyla sahip çıkmayanlar da var. Ortada bir sorun var mı kardeşim, var. Öyle ise bu sorun için, bunun ortadan kaldırılması için sadece hükümet mi çalışacak. Hükümetin dışında buna katkıda bulunması gerekenler olmayacak mı?'' diye konuştu.
Hükümetin gerekli adımı attığını, koordinatör bakanı
tayin ettiğini, siyasi partilerle, sivil toplum örgütleriyle, akademisyenlerle, medya temsilcileriyle, bu alanda söyleyecek sözü olan her kesimle görüşme gayreti içerisinde olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Ama bir de buna perde çekenler, perde koyanlar var. İşte onu da gidermek için olayı milletin vekillerinin olduğu yere taşıyoruz,
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne. Ne olursa olsun orada da adımımızı atacağız, söyleyecek sözü olanlar varsa onlarda orada söylesinler, çünkü ondan sonra süreci 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarında sürdüreceğiz, halkımızla bütünleşerek sürdüreceğiz.''
-''SÜRECİ PROVOKE, TAHRİK ETMEYE YELTENENLER DE VAR''
''Tabii ki daha da üzücü olan bu birlik beraberlik açılımını kösteklemeye, aklıselimi ortadan kaldırmaya, hatta süreci provoke etmeye,
tahrik etmeye yeltenenler de var. Maalesef yaptıklarıyla, hal ve tavırlarıyla, söyledikleriyle bu süreci baltalayanlar da var'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''İşi şova dökenler, bu ülkenin yıllar yılı yaşadığı acıları istismar edenler; öfkeleri, nefretleri, ön yargıları kışkırtanlar da var.
Herkesi aklıselim çerçevesinde hareket etmeye, sağduyulu davranmaya, bilinçli olmaya davet ediyorum. Türkiye meselelerinin üstüne cesaretle gidemediği için hem çok
vakit kaybetti, hem de çok ağır bedeller ödedi. Türkiye, nice nesillerini, çözülmeyen, çözülemeyen bu kronik meselelerine kurban etti.
Ülkemizin kalkınması, refahı, ilerlemesi için gayret göstermesi gereken nice neslimiz, bu sıkıntıların cenderesinde zayi olup gitti. Onları dünya gerçekleriyle ve Türkiye'nin ihtiyaçlarıyla uyumlu biçimde yetiştirip ülke hizmetine kazandırabilseydik bugün ülke olarak çok başka yerlerde olabilirdik. Artık boşa harcanacak tek bir günümüzün, feda edilecek tek bir insanımızın olmadığını kavramak durumundayız.''
-''ÇOCUKLARI EN İYİ ŞARTLARDA YETİŞTİREREK''-
Çocukları en iyi şartlarda yetiştirerek, ülkenin yarınlarına hazırlanması gerektiğine işaret eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Bunu başarabilirsek, Türkiye'nin geleceğine en büyük yatırımı yapmış oluruz. Çocuklarımızı en iyi şartlarda yetiştirerek, ülkemizin yarınlarına hazırlamalıyız. Bunu başarabilirsek, Türkiye'nin geleceğine en büyük yatırımı yapmış oluruz.
Bakınız bu ay, üniversitelerimizde 2009-2010 akademik yılı, törenlerle başladı. Yıldız Teknik
Üniversitesinin,
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesinin,
Ağrı İbrahim
Çeçen Üniversitesinin ve
Erzurum Atatürk Üniversitesinin açılış törenlerine bizzat katılarak bu gerçeği bir kere daha yakinen müşahede ettim.
İzmir 9 Eylülde de bunu gördüm. Bizim çocuklarımız, bizim gençlerimiz, bu ülkenin geleceğinden umutlu olmamız için gereken her türlü haslete fazlasıyla sahipler. Yeter ki biz onlara huzurlu ve istikrarlı bir Türkiye sunabilelim. Yeter ki onlara gerekli olan imkanları ve altyapıyı sağlayabilelim.
Göreve geldiğimiz günden bu yana, bu ülkenin, üniversitesiz tek bir şehri kalmasın diye ısrarla gayret göstermemizin nedeni işte budur. Gençlerimizin önüne, daha bilgili, daha donanımlı, daha özgür, daha özgüvenli şahsiyetler haline gelebilecekleri imkanları koyabilirsek, bugün uğraştığımız sorunların hiçbiriyle gelecekte uğraşmayız.
Unutmayın 10 öğrenciden birinin üniversiteye girebildiği günlerden hamdolsun bu günlere geldik. Artık şimdi bu oran çok daha fazlasıyla yükselmiş vaziyette, çok mesafe aldık. Artık iller arasında üniversiteye girme için göç oranları düştü.''
-''YENİ NESİLLER BİZLERE KAYIP YILLARIMIZI UNUTTURACAK''-
''Artık ben kendi ilimdeki üniversitede okuyacağım' diyen gençlerin oranı yükselmeye başladığına vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
''2003 yılından bu yana 41'i devlet, 22'si
vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 63 yeni üniversite kurduk. Bugün ülkemizin 94'ü devlet, 45'i
vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 139 üniversitesi var. Daha da önemlisi üniversitesi olmayan tek bir şehrimiz kalmadı, 81 vilayetimizin tamamı üniversiteye kavuştu. Bu gelişme hem bizi çok mutlu ediyor hem de ülkemizin geleceğine olan inancımızı daha da pekiştiriyor. Bundan 10 yıl önce 15 yıl önce Hakkari'de üniversite olacak, Tunceli'de Üniversite olacak denseydi acaba kim inanırdı, Ağrı'da üniversite olacak denseydi, Ardahan'da Üniversite olacak denseydi kim inanırdı, ama bakın şimdi bu illerimizde artık üniversite var.
İnanıyoruz ki bu yeni nesiller Türkiye'nin önümüzdeki yıllarını
kazanç yıllarına dönüştürecek, bizlere kayıp yıllarımızı unutturacaklar.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Geçmişten gelen anlaşmazlıkları tatlıya bağlamanın, tarihte asırlar boyunca ahenk içinde yürüyen dostluk ve kardeşlik ilişkilerini yeniden canlandırmanın arayışı içindeyiz. Hiçbir komplekse kapılmadan barışçı adımlarımızı atıyoruz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında vatandaşlara seslendi.
''Mutlaka dikkatinizi çekiyordur, ekranlar aracılığıyla gerçekleşen bu buluşmalarımızda, Türkiye'nin dış ilişkilerine, dünya vizyonuna özel bir ağırlık ve yer veriyorum'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bunun sebebi, Türkiye'nin son yıllardaki büyük atılımının en temel dinamiklerinden birinin dış
politikamız olduğuna dair inancımdır. Yurt dışına çıkanlarınız mutlaka müşahede etmiştir; dışarıdan bakıldığında Türkiye bugün dünyanın yükselen
yıldızları arasında yerini çoktan almış durumdadır. Dinamik, öz güveni yüksek, sözünü dinleten, ağırlığını hissettiren, hem kendi meseleleriyle, hem dünya meseleleriyle yüzleşme cesaretini gösterebilen bir ülke haline geldik.
Memnuniyetle ifade edeyim ki bu aktif
dış politika vizyonu, uluslararası itibarımızı her geçen gün arttırıyor. Bunun yanında bölgesel meselelerin çözümü ve komşularımızla ilişkilerimiz açısından da çok memnuniyet verici bir dönem arz ediyor.''
Başbakan Erdoğan,
Ekim ayının bu anlamda çok önemsedikleri birçok gelişmenin bir arada yaşandığı çok verimli bir ay olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
''6-7 Ekim tarihlerinde
Dünya Bankası ve
Uluslararası Para Fonu Guvernörler
Kurulunun Yıllık Toplantısı'na, 54 yıl aradan sonra ikinci kez
İstanbul'da ev sahipliği yaptık.
200 ülkeden yaklaşık 15 bine yakın ziyaretçi, bu toplantılar için ülkemize geldi, hafta boyunca dünya ekonomisinin nabzı İstanbul'da attı.
Küresel krizle ilgili son gelişmeler bu toplantılarda tartışıldı ve tarihe İstanbul Kararları olarak geçecek son derece önemli kararlar yine bu toplantılarda alındı. Bu toplantıların yapıldığı
Kongre Merkezi'nin yapımını 13 ay gibi çok kısa bir süre içinde tamamladık. Böylece, daha pek çok önemli uluslararası zirveyi gerçekleştirebileceğimiz çok güzel bir eseri İstanbul'a kazandırdık.''
Erdoğan,
Akdeniz Parlamenter Asamblesi'nin dördüncü Genel Kurul Toplantısı'nın da 23 Ekimde yine İstanbul'da yapıldığını anımsattı.
Başbakan Erdoğan, ''Son yıllarda ülke olarak üst düzeyde pek çok uluslararası zirve ve toplantıya ev sahipliği yapmanın onurunu ve gururunu yaşıyoruz. Bütün bunlar Türkiye'nin artan uluslararası itibarının önemli göstergeleridir'' diye konuştu.
-TÜRKİYE, ERMENİSTAN VE AZERBAYCAN-
Erdoğan, bu ay boyunca, başta yakın komşular olmak üzere, ''pek çok dost ülke'' ile çok yararlı diplomatik temaslarda bulunduklarını hatırlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bu ülkelerle önümüzdeki döneme ilişkin inşallah çok hayırlı kararlara
imza attık. Biz bütün komşularımızla dostane ilişkiler geliştirmenin, ortak menfaatler doğrultusunda güçlü iş birliği imkanları geliştirmenin gayreti içindeyiz. Geçmişten gelen anlaşmazlıkları da tatlıya bağlamanın, tarihte asırlar boyunca ahenk içinde yürüyen dostluk ve kardeşlik ilişkilerini yeniden canlandırmanın arayışı içindeyiz.
Hiçbir komplekse kapılmadan barışçı adımlarımızı atıyoruz. Bildiğiniz gibi uzun süredir devam eden temasların ardından 10 Ekimde
Ermenistan ile ilişkilerimizin normalleşmesine yönelik olarak resmi protokoller imzalandı.
Hemen ardından 14 Ekimde Ermenistan Cumhurbaşkanı Sayın
Sarkisyan Bursa'ya gelerek Sayın Cumhurbaşkanımız ile birlikte iki ülke arasındaki milli
futbol müsabakasını izlediler. Bizim temennimiz iki ülke arasındaki geçmişten gelen anlaşmazlıkların tarihçilere, bilim adamlarına bırakılması ve iki ülkenin komşuluk çerçevesinde ilişkilerini iyileştirmeye yönelmeleridir.''
-''KIŞKIRTMAK İSTEYENELER VAR''-
Böyle bir gelişmenin, hem bu iki ülke için, hem de bölgedeki diğer ülkeler için hayırlı olacağı kanaatini taşıdıklarını vurgulayan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Biz Ermenistan ile
Azerbaycan arasındaki Karabağ sorununun da
diyalog yoluyla aşılmasını istiyoruz. Sürecin başından beri Azerbaycan'ın menfaatlerini kendi menfaatlerimiz gibi gördük, her zeminde aynı hassasiyetle savunduk. Maalesef hem bizim ülkemizde hem de Azerbaycan içinde, bu meseleyi hakkaniyetten uzak bir tavırla istismar edenler, yalan yanlış bilgilerle iki ülkeyi birbirine karşı kışkırtmak isteyenler var.
Bizim Azerbaycan ile ayrımız gayrımız yok, olamaz da. Her vesileyle söylüyorum, biz Azeri kardeşlerimizin meselelerini kendi meselemiz gibi görüyoruz.''
Erdoğan, 14 Ekimde
heyet olarak kendisini ziyarete gelen Azeri milletvekillerine de
Mayıs ayında Azerbaycan Meclisi'nde söylediği her şeyin bugün de arkasında olduğunu bir kere daha ifade ettiğini söyledi.
-''GEÇEN YÜZYILDAN KALAN MESELELERİ...''-
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun da bu ay içinde Azerbaycan'ı ziyaret ederek gelişmeleri birinci elden Azeri
yönetimiyle ve halkıyla paylaştığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi Dış İlişkiler Komisyonumuz da Bakü'ye gitti ve Bakü'de bir dizi görüşmelerde bulundular. Bizim Azerbaycan'ın menfaatlerine halel getirecek bir girişim içinde olmamız, böyle bir şeye izin vermemiz mümkün değildir.
Dünyanın bugünkü gidişatı içinde bölgemizde anlaşmazlıkları çözmek, ilişkileri geliştirmek, her alanda iş birliği içinde olmak bütün ülkelerin menfaatinedir. Geçen yüzyıldan kalan meseleleri bugünden sonra da sürdürmek imkanı yoktur, bugünün dünyası buna müsaade etmiyor. Bu gerçeği herkesin anlaması, bilmesi lazım. Bu barışçı süreci, bu çözümden yana süreci herkesin desteklemesi, istismar etmemesi lazım.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, nükleer
silahların tamamen ortadan kaldırıldığı bir dünyada yaşamak istediklerini belirterek, ''Burada bizim anlam veremediğimiz nokta;
İran'ın nükleer programına yönelik eleştirileri yapanların aynı silahları kendi ellerinde bulundurmaya devam ediyor olmalarıdır'' dedi.
Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında vatandaşlara seslendi.
Türkiye'nin bulunduğu bölgeye, bu ay içinde önemli açılımlar getireceğine inandıkları çok yararlı temasları olduğunu anımsatan Erdoğan, şunları söyledi:
''
Suriye ile her gün iyiye giden ilişkilerimiz bu ay içinde iki ülke arasında karşılıklı olarak vizelerin kalkması ve sınırların açılmasıyla çok daha farklı bir boyut kazandı. İki ülke arasında bu sıcak bağların gereği olan temaslar süreklilik kazandı. Bu ay içinde ben de Suriye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Turkmani ile İstanbul'da bir araya geldim. İki ülke arasındaki yakın ilişkiler dünyaya örnek olacak bir olgunlukta devam ediyor, her geçen gün ivme kazanıyor.''
Erdoğan, buna benzer bir süreci bir diğer güney komşu
Irak ile de başlattıklarını belirterek, şöyle devam etti:
''15 Ekimde 9 bakan arkadaşım, milletvekillerimiz, iş adamlarımız ve bürokratlarımızla birlikte Irak'a tarihi bir ziyarette bulunduk. Tıpkı Suriye ile olduğu gibi enerjiden güvenliğe, sağlıktan eğitime, tarımdan ulaşıma, sanayiden ticarete kadar hemen her alanda iş birliği imkanlarını geliştirecek tam 48 mutabakat muhtırasına imza attık.
Irak Başbakanı Sayın Maliki ile birlikte
başkanlık ettiğimiz, ortak bir
kabine toplantısı yaptık. Irak Cumhurbaşkanı Sayın
Talabani ve yardımcılarıyla bir araya geldik, yararlı görüşmelerde bulunduk.
Şimdi benzer bir stratejik iş birliği sürecini
Kuzey komşumuz
Rusya ile de başlatmak için karşılıklı olarak hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Bu güzel gelişmeler sadece ülkelerimize kazanımlar sağlamayacak, bölgemizde barışın zeminini de güçlendirecektir.''
-PAKİSTAN ZİYARETİ-
Pakistan ve İran'a yaptıkları ziyaretlerin de bu çerçeve içinde değerlendirilebileceğine işaret eden Erdoğan, şunları söyledi:
''24 Ekimde başlayan gezimizin ilk durağı olan Pakistan, bizim öteden beri çok iyi ilişkiler içinde olduğumuz dost ve kardeş bir ülke. Milletimiz, istiklal mücadelesi sırasında Pakistan halkının verdiği desteği hiçbir zaman unutmayacaktır. Pakistanlı kadınların çeyizlerini, altınlarını satmak suretiyle bize verdiği desteği hiçbir zaman unutmayacaktır. Bu ziyaretimizin iki ülke arasındaki iyi ilişkileri daha da ileriye taşıyacak hayırlı sonuçlar doğuracağına olan inancımı burada özellikle vurgulamak istiyorum.
Oraya da yine 5 bakan arkadaşım, milletvekili arkadaşlarımız, 100'ü aşkın iş adamımız, bürokratlarımız hep birlikte gittik, orada da birçok görüşmeler yapıldı. Orada bulunduğumuz süre içinde başta Cumhurbaşkanı Zardari ve Başbakan Gilani olmak üzere birçok Pakistanlı yetkiliyle görüşme imkanı bulduk.''
Erdoğan, temasları sırasında, bölge barışı, küresel kriz ve diğer dünya meseleleri hakkında görüş alışverişinde bulunduklarını ve ülkeler arasındaki ilişkileri çok yönlü olarak daha da geliştirmek konusunda fikir birliğine vardıklarını ifade etti.
Pakistan Senatosu ve
Ulusal Meclisi'nde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, bölgesel ve küresel barışın tesisi konusundaki hassasiyetleri ifade etme imkanı bulduğunu belirten Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''İş adamlarımız da Pakistan iş çevreleriyle bir araya gelerek çok değerli bağlantılar kurdular. Bu arada Pakistanlı dostlarımız bize bir
jest yaparak Türk iş adamlarından bundan böyle vize istenmeyeceği kararını bu ziyaret sırasında açıkladılar.
Ziyaretimiz boyunca çok sıcak, çok dostane şekilde
misafir edildik, iki ülke arasındaki güçlü dostluk bağlarını bir kere daha hissettik.''
-İRAN ZİYARETİ-
Erdoğan, Pakistan ziyaretinin ardından İran'a geçerek orada da aynı sıcak, aynı dostane yakınlık içinde temaslarda bulunduklarını kaydetti.
Bölgedeki iki büyük ve güçlü ülkenin temsilcileri olarak, başta bölgesel meseleler olmak üzere dünya meseleleri hakkında karşılıklı fikir teatisinde bulunduklarını vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Başta Dini Rehber Sayın
Hamaney ve Cumhurbaşkanı Sayın Ahmedinejad olmak üzere, Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı kardeşim Sayın Rahimi olmak üzere diğer İranlı yetkililerle aynı zamanda
Meclis Başkanı Sayın Ali Berjani ile her konuda çok yararlı temaslarımız oldu.
İran ile her geçen gün gelişen
ekonomik ve ticari ilişkilerimizi daha iyi seviyeye taşımak için yeni açılımlar geliştirdik. İran Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı Rahimi ile beraber bakan arkadaşlarım İran
Sanayi ve
Ticaret Odası'nda yaklaşık 350?400 Türk ve İranlı iş adamına hitap etme fırsatını bulduk.
İran'la ikili ticaret hacmimizi 2011 itibarıyla biz 20 milyar dolar diye düşünmüşken, değerli muhatabımın, 'Niye bunu 30 milyar dolara çıkarmayalım' demesi üzerine 30 milyar dolarlık 2011 sonu itibarıyla bir hedefi kendimize belirledik ve bu konuda çalışmayı da karşılıklı olarak süratle başlattık.''
-''HİÇ KİMSE DE İKİRCİKLİ DAVRANMAMALIDIR''-
Erdoğan, buradaki temaslarında, dünya gündeminin en önemli tartışma konularından Orta Doğu'da barışın tesisi, enerji politikaları,
terörle mücadele, nükleer silahlanma gibi konuları bütün boyutlarıyla ele aldıklarını bildirdi.
Başbakan Erdoğan, İran'ın nükleer programıyla ilgili tartışmalarda üzerlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını bir kere daha ifade ettiklerini anımsatarak, şunları söyledi:
''Bizim bu konudaki tavrımız açık ve nettir. Biz nükleer silahlardan tamamen arındırılmış bir bölgede yaşamak istiyoruz.
Nükleer silahların tamamen ortadan kaldırıldığı bir dünyada yaşamak istiyoruz. Burada bizim anlam veremediğimiz nokta; İran'ın nükleer programına yönelik eleştirileri yapanların aynı silahları kendi ellerinde bulundurmaya devam ediyor olmalarıdır. Yapılması gereken bu arındırma adımlarını topyekun atmak, nükleer silahlardan tümüyle vazgeçmektir. Dünyaya barış getirecek olan tavır budur, çözüm budur.
Bu tavsiyede bulunanlar, bu emredici bu yaptırımları isteyenler önce kendileri bundan vazgeçmeleri gerekir diye düşünüyorum. Bu fikrimizi İranlı dostlarımızla, kardeşlerimizle de paylaştık. İnsanlığın rahata, huzura, esenliğe kavuşması için, dünyaya barışın
egemen olması için herkes üstüne düşeni samimiyetle yapmalıdır. Bu konuda hiç kimse de ikircikli davranmamalıdır. Bugün dünyada kanayan bütün yaraların temelinde bu samimiyetsizlik vardır. Bir tarafta aklın ve insafın kabul edemeyeceği saldırganlıklara imza atıp, diğer tarafta barıştan yana görünmek inandırıcı değildir.''
-''SİLAH SANAYİNE HARCANAN PARA NEDİR?''-
''Acaba bugün dünyada silah sanayine harcadığımız para nedir'' diye soran Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bunun hesabını yapmamız lazım. Öbür tarafta fakir, garip insanlara karşı eğitim, sağlık vesaire, bu alanlarda yaptığımız harcamaların acaba miktarı nedir. İnsanlığın geleceği için her ülke, her yönetim, her toplum kendisi gibi olmayana tahammül etmeyi de öğrenmek, bu kararlılığa sahip olmak mecburiyetindedir.
Türkiye olarak barıştan ve çözümden yana tutumumuzu bundan sonra da samimiyetle, kararlılıkla, cesaretle sürdüreceğiz.''
Başbakan Erdoğan, çok yoğun diplomatik temaslarla geçen Ekim ayı boyunca,
Makedonya Cumhurbaşkanı İvanov'u,
Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi
Boşnak Üyesi Slajdziç'i,
Finlandiya Başbakanı Vanhanen'i,
Gürcistan Başbakanı Gilauri'yi,
Yunanistan Başbakanı Papandreou'yu ve
Slovakya Başbakanı Fitzo'yu da Türkiye'de misafir ettiklerini anımsattı.
-''TÜRKİYE BÖLGE İÇİN DE BİR ŞANSTIR''-
Dış politikadaki bu yoğun takvimin, Türkiye'nin hem bölgesel ve küresel meselelerdeki açılımlarının, gayretlerinin, dinamizminin açık göstergesi olduğuna dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
''Bu tablo, Türkiye gibi büyük ve güçlü bir ülke için olması gereken tablodur. Türkiye huzur ve istikrarıyla, büyük ekonomik potansiyeliyle, tarihi ve kültürüyle bölge için de bir şanstır. Bunu bütün dünya da bugün kabul etme noktasına gelmiştir.
Yarınların Türkiye için bugünlerden çok daha büyük güzellikler
vaat ettiğine bütün samimiyetimizle inanıyoruz. Bugün yaşadığımız zorlukları da elbet aşacak, birbirimize inanıp güvenerek bize yakışan
medeniyet seviyelerine adım adım yeniden yükseleceğiz. Bu umut ve heyecanla sözlerime son veriyor, sizlere sevgi ve saygılarımı sunuyorum.''