30 yaşındaki RP
Beyoğlu İlçe Başkanı Recep
Tayyip Erdoğan, Milli Görüşçülerin alışkın olmadığı bir metot izliyordu:
"Mutfağa ve evine hapsedilmiş kadınları siyaset sahnesine çağırmak." Erdoğan'ın izlediği stratejiye göre, mutfakta kim
iktidar olursa
Türkiye'de de o iktidardı..
Darbe sonrası kurulan Turgut
Özal'ın
ANAP'ı, Necmettin Erbakan'ın siyasi yasaklı olmasından da faydalanarak 'milli görüş' camiasının önemli bir kesimini saflarına katmıştı. Aslına bakılacak olursa kendini merkez sağa yerleştiren
Turgut Özal, Milli Görüş camiasının içinden çıkan bir isimdi. Yeni kurulan ANAP,
İstanbul'da özellikle de Beyoğlu bölgesinde yaşayan muhafazakâr
gençler arasında reis olarak tanınan Tayyip Erdoğan'a da kanca atma girişiminde bulundu. Ancak Erbakan'dan yeni bir siyasi oluşumun yakın bir süre içinde başlayacağı sinyalini alan Erdoğan, gelen teklifleri reddetti. Uzun soluklu bir mücadeleyi göze alan Erdoğan, üstadına vefalı davranmış, "Benim liderim var" demişti.
MUTFAKTAN İKTİDARA
Erdoğan, ANAP'ın kuruluşundan tam 60 gün sonra RP'nin Beyoğlu İlçe Başkanı oldu. 1970'lerin
gençlik kolu başkanı eski arkadaşlarını toparlayarak yeniden siyasal mücadeleye başladı. 30 yaşına henüz basmış Erdoğan, milli görüşçülerin pek de alışık olmadığı bir siyasi çalışma metodu izliyordu. O zamana kadar pek de evlerinden çıkmayan kadınları siyaset sahnesine sürdü. Daha sonra RP'yi iktidara da taşıyacak olan bu modele göre, Refah Partili kadınlar kapı kapı dolaşıyorlar, ev toplantıları düzenliyorlardı. Amaçları diğer kadınları partinin saflarına çekmek varoşlara ulaşmaktı. Zira Erdoğan'ın izlediği stratejiye göre "mutfakta kim iktidar olursa Türkiye'de de o iktidardı." Kaleyi içten fethetmek gerekiyordu. Kısa sürede önce İstanbul İl Teşkilatı ardından tüm RP örgütleri siyasette kadınların gücünden faydalandı. 1986 yılında ilk kez milletvekilliği ara
seçimlerinde İstanbul'dan
aday oldu. Erdoğan'ın gözünde sadece geleneksel olarak camilerden gelecek oy yoktu artık. Erdoğan partililere yaptığı bir konuşmada "meyhanelere de, diskoya da, hatta genelevlere de gitmeli ve çalışma yapmalıyız" dedi. Gerçekten geneleve giderek kadınların oylarını talep etti, onlara düştükleri "karanlık dünyadan kurtarmayı"
vaat etti. Bu ilk
milletvekilliği adaylığı yenilgiyle sonuçlansa da onun için önemli bir tecrübe oldu. Siyasseteki her yenilgi onu çalışmak için daha fazla hırslandıracak daha fazla güçlendirecekti. 1989'daki
yerel seçimlerde Beyoğlu Belediye Başkanı olmak için aday oldu. Seçimi kazanamadı ama yüzde 20 civarında oyla RP'yi, SHP'nin ardından ikinci parti yaptı.
VEKİLLİĞİ 11 GÜN SÜRDÜ
Artık Erdoğan, tüm İstanbul'da tanınan bir şahsiyetti. 1991'deki genel seçimlerde Erdoğan, İstanbul altıncı bölgeden ilk sırada
milletvekili adayı oldu, ikinci sırada Mustafa Baş vardı. Kamuoyuna 'Kutsal
ittifak' olarak yansıyan oluşum seçimler sonucu bu bölgeden bir milletvekili çıkardı. Sonunda Erdoğan milletvekili olmuştu. Kasımpaşalı genç politikacı mazbatasını aldı ve Ankara'nın yolunu tuttu. Erdoğan'ın milletvekilliği macerası sadece 11 gün sürdü. Tercihli oy sisteminin olduğu seçimde aynı partiden arkadaşı Mustafa Baş, seçim sonuçlarına
itiraz etti. Tercihli oylar yeniden sayıldı. RP'li seçmenlerin çok az bir kısmı tercihli oy kullanmıştı. Tercihleri Mustafa Baş'tı. Erdoğan'ın vekilliği iptal edildi. Kısa süren milletvekilliği macerası Erdoğan'ın moralini bozmadı, onu daha da hırslandırdı. Artık hedefi daha büyüktü. Birçok
Avrupa devletinden daha fazla nüfusa sahip olan, Türkiye'nin en büyük, en kozmopolit kentini yönetmek. 27
Mart 1994'te yapılacak yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmak için
propaganda çalışmalarını iki yıl önceden başlattı. İlk hedefi partinin imajını
toplumun gözünde değiştirmek, partiye milliyetçi muhafazakâr bir
görünüm vermekti.
Kahveye giremedi meyhaneye gitti
Sık sık esnaf ziyaretlerinde bulunan
Başbakan Erdoğan vatandaşla bire bir sohbet edip, dertlerini dinliyor.
Tayyip Erdoğan, fikir dünyasını değiştiren en önemli olaylardan birini 1986 yılı milletvekili ara seçimleri için propaganda çalışmaları yaptığı sırada yaşadı.
Gazeteci Ruşen Çakır ve Fehim Çalmuk'un "
Recep Tayyip Erdoğan, Bir Dönüşüm Öyküsü" kitabında aktardıkları olay Eyüp'te gerçekleşti.
Esnafı ziyaret eden Erdoğan ve yanındakiler yorgunluklarını hemen orada bulunan kahvehanede atmak, hem de içerdekilerle sohbet etmek istediler. Daha çok
Adıyaman Menzil'deki Nakşibendi dergâhına bağlı olanların devam ettiği kahvenin girişinde Erdoğan ve ekibi beklenmedik bir tepkiyle karşılaştı. "İçeri giremezsiniz. Biz RP'ye değil başka bir partiye oy vereceğiz." Ortam gerilmişti ki, araya bir şahıs girdi: "Efendim dükkânım karşıdaki meyhanedir. Arzu ederseniz size çay ikram edeyim." Herkes şaşkına dönmüştü. Erdoğan, "Olur" dedi. Meyhaneye doğru yöneldiler. Erdoğan bu olaydan sonra oy toplamak için toplumun her kesimine seslenmek gerektiğini anladı.
Rakipleri vurdukça daha da güçlendi
Yerel seçim kampanyası kıran kırana geçti. Bütün partiler Türkiye'nin göz bebeği İstanbul'u almak istiyordu.
Tayyip Erdoğan'ın karşısında üç güçlü aday vardı. DYP'den
Bedrettin Dalan, SHP'den
Zülfü Livaneli ve ANAP'tan
İlhan Kesici.
Seçim yaklaştıkça tarafların birbiri hakkındaki ithamları ağırlaşıyordu. Medyada, Erdoğan'ın orman arazisi üzerinde gecekonduları olduğu haberleri çıkıyordu. Rakipleri Erdoğan'a vurdukça o daha da güçleniyordu. Zira İstanbul'daki yapıların yüzde 60'ının imar ve iskan sorunu vardı.
Gecekondu insanı, haberlerin doğru olup olmamasıyla ilgilenmedi, onlar Belediye Başkanı adayının da kendileri gibi biri olduğunu hissettiler ve Erdoğan'a oy verdi. Seçim söylemini yolsuzlukla savaş ve
hizmet üzerine kuran Erdoğan seçimi kazandı. Böylece 5 yıl önce Beyoğlu'nda SHP'ye karşı kaybettiği seçimin rövanşını da almış oldu. Bu Erdoğan'ın ilk seçim zaferiydi.
'İstanbul Türkiye demektir'
İstanbul'u almak Türkiye'yi almaktır" diyen Erdoğan kendi için çalışan elemanlarına şu taktikleri veriyordu: "Güler yüzlü olun, yere tükürmeyin, korkutucu olmayın, 'niye Allah'tan korkmuyor musun' diye sormayın, insanlara böyle yaklaşmayın. Toplum hangi dili anlıyorsan o dille
selam verin. Bir Hans'a Selamün Aleyküm diyemezsiniz. Türkiye'de de öyle toplumlar var ki, Selamün Aleykümü anlamaz. İyi günler der. Selamda bu üslubu sağlamak lazım."
SABAH
Eşiyle arasındaki 'gizli anlaşma'
Gençliğinde Erdoğan'ı üzen ölüm
Başbakan'ın unutamadığı futbol anısı
Menderes'in idamına babasıyla ağladı