3
Kasım 2010'da sekiz yıllık iktidarını deviren
Başbakan Tayyip Erdoğan, bugüne kadar hem takdir edildi hem de ağır eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Siyasi yasaklı olduğu için milletvekilliğine
Yüksek Seçim Kurulu tarafından onay verilmeyen Erdoğan, genel başkan olarak katıldığı bu
seçimde
Türkiye ve dünya
siyaset tarihinde bir ilke damgasını vurdu. Seçmenler, Başbakan adayı belli olmayan
AK Parti'yi ezici bir çoğunlukla tek başına iktidara taşıdı. Erdoğan, 2002 seçimlerinde alınan başarıyı ise, "28
Şubat sürecindeki dayatmalar karşısında bunalan insanımız, yeni bir siyaset mühendisliğine izin vermek istemedi, buna karşı demokratik tepkisini ortaya koydu" sözleriyle yorumladı. Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi'nde sekiz yıllık seçim başarısının sırrını SABAH'a anlattı:
KAYIP YILLAR: AK Parti'nin kurulduğu yılları iyi hatırlar ve Türkiye'nin siyasi tablosunu iyi düşünürseniz ortaya çıkan başarının sebeplerini daha iyi anlayabilirsiniz. Merhum Turgut
Özal döneminde gelişen hak ve özgürlükler geriye gitti, kazanılmış haklar kaybedildi, demokratik siyaset güç kaybetti, vesayetçi çevrelerin dayatmaları milleti canından bezdirdi. Ardından Türkiye, 2000 ve 2001
ekonomik krizleriyle büyük bir sarsıntı yaşadı, siyasi daralmayı ekonomik daralma izledi.
Ekonomik çöküntü sosyal ve siyasi çöküntüyü de beraberinde getirdi.
FETRET DÖNEMİ: 1993-2003 arası Türkiye için adeta 'kayıp yıllar', adeta bir 'fetret dönemi' oldu. AK Parti, böyle büyük bir
kaos ve çöküntü döneminde kuruldu. Biz seçime gitmeden millete gittik, doğrudan vatandaşa nasıl bir parti istediğini, nasıl bir siyaset arzuladığını sorduk. AK Parti'nin iktidara gelmesi, kesinlikle bir tesadüf, bir rastlantı değildi.
Millet, iktidardaki üç partiyi Meclis'in dışına itti. Millet adeta AK Parti marifetiyle siyasete el koydu.
28 ŞUBAT DAYATMASI: 2002'de biz
milletvekili adayı olamadık, ama genel başkan olarak partimizin başında seçime gittik. Halkımız bir kişiye değil, bir harekete
destek verdi. Ama bize yapılan haksızlığa karşı da haklı tepkisini ortaya koymuş oldu.
Milletvekili yapılmayışımız
halkımızın duygu dünyasında farklı bir yansıma buldu. 28 Şubat sürecindeki dayatmalar karşısında bunalan insanımız, yeni bir siyaset mühendisliğine izin vermek istemedi, buna karşı demokratik tepkisini ortaya koydu.
GÖNÜL TELİ TİTREMEYENLER: Ben şuna inanırım, gariban bir vatandaşın
yanık sesini duyduğunda gönül teli titremeyenler, yüreği burkulmayanlar, halka dönüp konuştukları zaman da halkın gönül telini titretemezler. Halkın sofrasına oturup
soğuk çorbaya kaşık sallayamayanlar, iktidara geldiklerinde halkın sofrasını zenginleştirmek için mücadele veremezler.
İLERİ DEMOKRASİ: AK Parti'nin o gün
tercih edilmesinin iki büyük sebebi ileri
demokrasi talebiyle, iyi bir
yaşam özlemiydi. Biz de iktidarımızın ilk döneminde hem demokratik reformları hayata geçirdik, hem de başarılı ekonomi yönetimiyle bozulan dengeleri yeniden kurmanın gayreti içinde olduk. Memurunun maaşını ödeyemeyecek noktaya gelen Türkiye, bugün dünyanın sayılı ekonomik güçlerinden biri haline geldi.
TUZAĞA DÜŞMEDİK: AK Parti'nin en büyük başarılarından birisi siyaseti normalleştirme konusunda sergilediği performanstır. AK Parti, siyasi kimliğini ve programını net olarak ortaya koydu. Önceki dönemde gerilim üreten konulara yönelik cesur adımlar attı, düşürülmek istenen tuzaklara düşmedi. Son sekiz yılda her biri bir hükümeti götürebilecek birçok krizle karşı karşıya kaldık, ama bunların hepsini çok başarılı bir şekilde yönettik, tüm badireleri bir bir atlattık.
Kıbrıs,
Irak, AB,
Ermenistan,
İran gibi konularda krize dönüşebilecek çok önemli gelişmeleri geride bıraktık.
GELİŞTİRİP DÖNÜŞTÜRDÜK: Biz önce kendimizi geliştirip dönüştürdük. Sonra partimizi kurduk, tabanımızı geliştirdik. Ondan sonra Türkiye'yi değiştirmeye, dönüştürmeye soyunduk. Geçmişin kalıplarını, ezberlerini, önyargılarını bozarak işe başladık. Eski alışkanlıklarla üzerimize gelenler çok oldu. 'Gizli
gündem' dediler, 'takiyye yapıyor' dediler, 'ılımlı İslamcılık' dediler, 'Türkiye İran oluyor' dediler... Ama hiçbiri tutmadı. Çünkü biz karnımızdan konuşmadık, kapalı kapılar ardında başka, milletin huzurunda başka konuşmadık. Kimliğimizi, programımızı,
hedeflerimizi net olarak ortaya koyduk, bundan da sapmadık.
LAİKLİK MERKEZLİ KUTUPLAŞMA: Rakiplerimiz, geçmişin kalıplarıyla, ön yargılarıyla bize yöneldiler ancak, gördüler ki biz ne bu kalıplara sığıyoruz, ne de bu tür oyunlara geliyoruz.
CHP zihniyeti
laiklik merkezli bir ideolojik kutuplaşma üretiyor, rakiplerini bu kriz ve gerilim ortamında zayıf düşürmeye çalışıyordu. Oysa bu kutuplaşmalar ne toplumu ne de var olan durumu, nede Türkiye'nin menfaatineydi. Biz bu oyunu bozduk. AK Parti'nin 'insan'ı ve 'hizmet'i merkeze alan bir siyaset yürüteceğini söyledik. Ezberi bozulan partiler uzun süre eski alışkanlıklarla mücadeleye devam ettiler, bundan dolayı da sürekli başarısız oldular.
CİDDİ NORMALLEŞME: İç siyaset açısından da önemli olayları aşmasını bildik. Geçmişte kısa ömürlü
koalisyon hükümetleri dönemi vardı. Şimdi ise 8 yıldır tek parti hükümeti dönemini yaşıyoruz. Bu bile Türkiye'nin ciddi bir normalleşme yaşandığını gösterir. Önemli olan karşılaştığınız krizler karşısında ortaya koyduğunuz direnç ve sorun çözme kabiliyetinizdir.
HALK DEĞİŞİME ONAY VERDİ: Öncelikle şunu vurgulamamız gerekiyor: Halkımız, 12 Eylül'de bir anayasa değişikliği paketine oy vermiş, bunu onaylamıştır. Bu değişikliğe verilen desteğin arkasında çok farklı sebepler sayılabilir. Kimisi ileri demokrasi için, kimisi hak ve özgürlüklerin gelişmesi için, kimisi vesayetçi anlayışın kırılması için, kimisi darbelere karşı duyarlılığını yansıtmak için, kimisi hukuk devleti normlarını geliştirmek için bu pakete destek verdi.
BU KADAR YÜKSEK OLMAZDI: Şunu da unutmamamız gerekiyor: Muhalefet halkoylamasını hükümet için bir güven oylamasına bir AK Parti karşıtı kampanyaya dönüştürmeye çalıştı. Halkımızın bir tepki gösterdiğini de anlıyoruz. Eğer ortada başarılı olmayan hak-hukuku savunmayan, çetelerle mücadele etmeyen, ileri demokrasi için çaba göstermeyen başarısız bir hükümet olsa, destek bu kadar yüksek olmayabilirdi.
HEDEF KİTLEMİZ 73 MİLYON: AK Parti'nin siyaset tarzı çatışmacı, ayrıştırıcı kimlik siyaseti yerine kucaklayıcı birlik siyasetine dayanıyor. Biz, 73 milyonu hedef kitlesi olarak görüyor, onların tüm sorunlarını sorunumuz kabul ediyoruz. Bu yüzden
Demokratik Açılım kapsamında farklı toplumsal kesimlerin farklı meselelerini demokratik zeminde çözmeye çalışıyoruz. Yani biz, Türkiye'nin büyümesini, güçlenmesini hedef olarak seçtik, dolaylı olarak Türkiye'yi büyütecek, güçlendirecek her şey aynı zamanda AK Parti'yi de büyütüyor, güçlendiriyor.
SİYASİ VE SOSYO EKONOMİK: "BUNU sadece AK Parti'nin yaptıklarına bakarak değil, aynı zamanda üslubuna, siyaset tarzına ve söylemlerine bakarak da yorumlamamız gerekir. Şu iki kategorinin çok başarılı algılandığını düşünüyorum: Birincisi siyasi sebepler... Demokratik reformlar, etkin dış
politika, çetelerle ve vesayetçi anlayışlarla mücadele...İkincisi, sosyo-ekonomik sebepler...
Yatırım ve hizmetler, sosyal politikalar, başarılı ekonomi yönetimi... Tabii rasyonel faktörlerin yanında duygusal faktörler de var."
'OYUMUZ BAŞIMIZI DÖNDÜRMEDİ': "AK Parti, ideolojik
sanal projelerin peşinde koşmuyor, gerçekçi, demokratik politikalarla büyük Türkiye hedefine doğru yol alıyor. Bu yüzden çok farklı toplumsal kesimler bu yaklaşıma ve bu mücadeleye destek veriyor. Biz de milletimizin verdiği desteği hak etmek için gece gündüz çalışıyor, ülkemizi sahil-i selamete ulaştırmaya çalışıyoruz. Hiçbir
oy oranı başımızı döndürmüyor, çünkü biliyoruz ki, insanımız sadece yaptıklarımız için değil, daha yapacaklarımız için bize destek veriyor."