Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan,
terörle mücadeleyi siyasi, askeri diplomatik boyutuyla ele aldıklarını ve uluslararası camiada şu anda
Türkiye'yi hemen hemen sahiplenmeyen
ülke kalmadığını ifade etti.
Erdoğan, ''Yaptığınız bir hareketi, 'ben yaptım oldu'
d
emekle bunu, uluslararası camiada gerçekleştiremezsiniz. Hem adımı atacaksınız hem uluslararası
destekleri alacaksınız ki, yarın bunlar karşısına bir bedel olarak ayrıca çıkmasın'' dedi.
Başbakan Erdoğan, MEB
Şura Salonu'nda
Türk-İş'in dört gün sürecek 20. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, göreve geldiklerinde ortada bir tablo bulunduğunu, 79 senede Türkiye'de
Merkez Bankasının döviz rezervinin 26.5 milyar dolar olduğunu, son 5 yıllık dönemde ise bu rezervin, 70 milyar dolara yükseldiğini anlattı.
IMF ilgili
eleştirilerin yapıldığını belirten Başbakan Erdoğan, ''IMF ile münasebetleri, eğer dikleşmeden dik durarak yürütürseniz.. 23.5 milyar dolardan biz borç devraldık. Ama şu anda IMF'ye, Türkiye'nin borcu 7.2 milyar dolar'' dedi.
Kimlerin borçlandığını, kimlerin ise bu borcu erittiğini iyi görmek gerektiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''IMF borç verdiği zaman, şu andaki borçlanma
faiziyle borç vermez, gayet düşük faizlerle borç verir. Bizler, arkadaşlarım, IMF ile münasebetleri gayet kararlı tutmuşlardır, ciddi tutmuşlardır. Ve 1958-1959'larda IMF ile münasebetlere başlayan bir Türkiye var, O günden bugüne gelen bütün
iktidarlar IMF ile masaya oturmuşlardır. Lütfen, bu oyuna gelmeyelim. IMF'ye atıp tutanların hepsi IMF ile masaya oturmuş konuşmuşlardır. Şu anda hiç bu işlerde alın teri olmayanlar, yarın hasbelkader böyle bir fırsat ellerine geçse inanıyorum ki, onlar da masaya oturacaklardır.
Dün, AB ile AB müktesebatını imzalayanlar, çok enteresandır bugün AB'ye karşı. Bunu nasıl anlatacaksınız, altında imzaları var müktesebatın. Dün altında imzası olanlar, şimdi karşı çıkıyor. Lütfen samimi olalım, bu noktalarda dürüst olalım. Bu, bir süreçtir. 1959'da gayri resmi, 1963'de ise
yasal olarak, Sayın İnönü'nün başlattığı bir süreçtir. Bu süreç bugüne kadar gelmiştir. Ama şimdi bakıyorsunuz, aynı partinin mensupları muhalefet ediyor. Bunu da anlamak mümkün değil. Bu noktalarda
dayanışma içinde olur, daha samimi, daha dürüst davranırsak Türkiye'nin alacağı mesafe farklı olur.''
TERÖRLE MÜCADELE
Türkiye'nin, ''kapalı bir dünyanın ülkesi'' olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, ''Biz, her şeyimizi dünyaya açtık. Siyasi, askeri, kültürel her alanda... Niye? İnancına güvenmeyen
inanç hürriyetinden korkar, düşüncesine güvenmeyen, düşünce hürriyetinden korkar, örgütlenme yapısına güvenmeyen örgütlenme anlayışından korkar. Bunlara dikkat etmemiz lazım'' dedi.
Süreci bu şekilde yürüttüklerini anlatan Başbakan Erdoğan, sözü terörle mücadeleye getirerek, şöyle devam etti:
''Şu anda terörle ilgili ifadeler... Biz terörü, siyasi, askeri diplomatik boyutuyla ele aldık ve uluslararası camiada, şu anda Türkiye'yi hemen hemen sahiplenmeyen ülke kalmadı. Ve Türkiye sınır ötesi bir operasyonda haklı bir yaklaşımı, hemen hemen AB üyesi ülkelerde,
Körfez ülkelerinde, ABD'de Japonya'da bütün o çevrelerde artık bu kabul görmeye başlamıştır. Yaptığınız bir hareketi, 'ben yaptım oldu' demekle bunu uluslararası camiada gerçekleştiremezsiniz. Hem adımı atacaksınız hem uluslararası destekleri alacaksınız ki yarın bunlar karşısına bir bedel olarak ayrıca çıkmasın.''
KIBRIS
Kıbrıs sorununa da değinen Başbakan Erdoğan, ''çok açık ve net söylüyorum, bİz özellikle
Kuzey Kıbrıs ile ilgili attığımız adımlarda aldığımız neticelerle övünüyoruz'' dedi. İktidar olduklarında
KKTC'de 4-5 bin dolar olan
milli gelirin, bugün 12 bin dolara çıktığını ifade etti.
Erdoğan, ''Biz,
Kuzey Kıbrıs'ta ne kaybettik de şimdi konuşuluyor. Bakınız, şu anda Avrupa'nın değişik yerlerinde, KKTC temsilcilikler açıyor. AB geldi, KKTC'ye temsilciliğini açtı. Bütün bunlar bir
gelişim. İstenilen noktaya gelindi mi?
Hayır. Ama mücadele sürüyor, sürecek'' diye konuştu.
KKTC ile
Suriye arasında
feribot seferlerinin de başladığını anımsatan Başbakan Erdoğan, bütün engellemelere rağmen bunların yapıldığını, konuyla ilgili olarak
Ürdün ile de görüşüldüğünü anlattı.
Bütün bu adımları atarken, ''bir haklılığı oluşturmak gerektiğini '' belirten Başbakan Erdoğan, ''Biz, bugüne kadar KKTC ile ilgili olarak kimseye
prim vermedik'' dedi.
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın, Pakistan'a gittiğini ve resmi kabul gördüğünü anlatan Başbakan Erdoğan, bütün bunların çalışmasını hükümetin bir çok kanaldan attığı adımlarla gerçekleştirdiğini söyledi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
''Yani bunlar, sadece
hedef saptırmaya yönelik olarak yapılan söylemlerle olmuyor. Bu mücadeledir, devam edecek. Bu mücadeleyi de kararlı şekilde sürdüren bir iktidar var.
Bu arada sözde bir
ermeni soykırımı meselesi... Bu da kararlılıkla devam ediyor. Olur, olmaz. Bize düşen, mücadelemizi sonuna kadar vermektir. Biz, bu mücadeleyi de sonuna kadar kararlı şekilde veriyoruz, vermeye devam ediyoruz.''
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, Sosyal
Güvenlik Yasa Tasarısı'nın hazırlanış sürecinde, tüm kesimlerin görüşlerinin gözönünde bulundurulduğunu belirterek, ''Şimdi bu noktada hiç kimse bu tasarı, 'yangından mal kaçırır gibi parlamentoya gelmiştir, çok acele bir şekilde çıkartılmıştır' diyemez'' dedi.
Erdoğan,
Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonu'nda düzenlenen Türk-İş 20. Genel Kurulu'nun açılışında yaptığı konuşmada, Türk-İş'in, Türkiye'de emek hareketinin, çalışma şartlarının, çalışanların haklarının korunmasında, mevcut noktalara taşınmasında tarihi katkıları olduğunu söyledi.
Sosyal güvenlik sistemine de değinen Erdoğan, geçmiş iktidarlar döneminde yapılan hataların, popülist uygulamaların, Türkiye'ye çok ağır bir bedel ödettiğini belirti. Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bugün çalışan her iki kişiden biri, bir
emeklimizi finanse etmek için çalışıyor. Yani Türkiye'de her iki çalışana bir emekli düşüyor. 1960 yılında 24 çalışana 1 emekli düşerken, süreç içerisindeki savurganlık, sorumsuzluk nedeniyle 2 çalışana 1 emekli seviyesine gelinmiştir. Bunu Türkiye uzun süreli taşıyamaz, bu bedeli uzun süre ödememiz mümkün değildir. Bunun standardı dünyada 4 çalışana 1 emeklidir. Bizim de bu dengeyi tutturmamız artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Dikkat edin şu anda emeklilerimizin yüzde 60'ı mevcut emeklilik yaş sınırının altındadır. Yani çalışabilir yaşta olan milyonlarca vatandaşımızdan prim almak yerine emekli aylığı ödüyoruz. Bununla kalıyor mu? Hayır. İkinci bir iş, ama o ikinci iş
kayıt dışı iş.''
''EMEKLİ AYLIKLARINDA İYİLEŞTİRMELER YAPTIK''
Erdoğan, emeklilere milletin
vefa borcu olduğunu, emeklilerin, yıllarca çalıştıktan, emek sarf ettikten sonra artık insanca bir
yaşam standardına kavuşmayı hak ettiklerini, emekli aylıkları konusunda hükümet olarak imkanların çok üzerinde iyileştirmeler yaptıklarını kaydetti.
Başbakan Erdoğan, 2002 yılından bugüne kadar SSK emekli aylığını yüzde 113, tarımdan Bağ-Kur emeklisi olanların aylığını yüzde 334, memur emekli aylığı yüzde 90 ve 65 yaş aylığını da yüzde 229 oranında arttırdıklarını belirterek, yapılan iyileştirmeleri yeterli bulmadıklarını ve zaman içerisinde aylıkları daha iyi yerlere getireceklerini söyledi.
''BU ÜLKEDE DOĞAN SİGORTALI OLARAK DOĞACAKTIR''
Sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilir hale getirmek zorunda olduklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu noktada bir
düzenleme yapacağız. Çalışmalarımız da devam ediyor. Getirdiğimiz yeni düzenlemeyle geliri asgari
ücretin üçte birinden olanların genel sağlık primleri
Hazine tarafından karşılanacaktır.
18 yaş altındaki herkes
prim borcu, sigortalılık ve benzeri hiçbir şart aranmaksızın sağlık hizmetlerinden yararlanabilecektir. Yani, bunun anlamı şudur; Bu ülkede doğan sigortalı olarak doğacaktır. Bu sosyal güvenlik sisteminde kelimenin tam anlamıyla bir devrimdir. Sosyaldevlet, sosyal koruma da işte bu şekilde olur. Yani demokratik, laik sosyal bir hukuk devletinin gereği budur. Vatansızlar ve sığınmacılar dahil Türkiye'de genel
sağlık sigortası kapsamında bulunmayan hiç kimse kalmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçelerini dikkate alarak ama reformun norm ve standart birliği amacına da uygun yeni bir tasarı hazırlandı. Bu tasarı, 25
Ekim 2007'de toplanan Üçlü Danışma Kurulunda sosyal taraflara sunuldu.
Siyasi parti gruplarına, üniversitelere ilgili kamu kurumlarıyla
sivil toplum kuruluşlarına gönderilerek, görüşleri istendi. Bu süreçte
işçi, işveren ve memur konfederasyonları başta olmak üzere meslek örgütlerinden, sivil toplum örgütlerinden ve kamu kurumlarından alınan görüşler hazırlanan tasarıya yansıtılmıştır. Dolayısıyla her kesimin katkı ve katılımlarını esas alan bir süreci işlettik.''
Başbakan Erdoğan, gelen tüm görüş ve öneriler ışığında tasarıya son şekli verildiğini, Bakanlar Kurulunun bilgisine sunularak,
TBMM'ye gönderildiğini anımsattı. Erdoğan, ''Şimdi bu noktada hiç kimse bu tasarı, 'yangından mal kaçırır gibi parlamentoya gelmiştir, çok acele bir şekilde çıkartılmaktadır' diyemez. Her şey kamuoyunun gözü önünde cereyan etmiştir. Tüm sosyal tarafların görüşlerine başvurulmuş, bu görüşlerden de büyük ölçüde yararlanılmıştır. Her şey bu şekilde gayet ciddiyetle ele alınarak, bir sona doğru gidiyoruz'' diye konuştu.
Zaman zaman tasarıyı eleştirenlerin bulunduğunu belirten Erdoğan, ''Ancak, bakıyoruz ki tasarının, kapağını dahi açmamışlar, incelememişler. Anayasa
tartışmalarında olduğu gibi hiç aklımızın ucundan dahi geçmeyen şeylerle yargılandığımız gibi. Az önce TBMM Başkanımızın ifade ettiği gibi, öyle şeyler konuşuldu ki hiç gündemimizde olmayan anayasayı dahi, taslağı dahi görmemiş olanların yaklaşım tarzları. Bunlar hep üzücü şeyler. Enerjimizi bu tür bilmediğimiz, görmediğimiz
taslaklar üzerinden yapmamalıyız'' diye konuştu.
Öte yandan, Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının sonlarına doğru salonun üst katında bulunan bir işçi, Erdoğan'a seslendi. Başbakan Erdoğan'a sorununu anlatmak istediğini belirten İsa Çakmak adlı işçi, Erdoğan'ın talimatı üzerine korumalar tarafından oturduğu yerden alınarak Başbakan'ın yanına götürüldü. Daha sonra Başbakan Erdoğan'ın bu kişiyle bir süre görüşerek sorununu dinlediği öğrenildi.
TCDD Genel Müdürlüğü'nde geçici işçi olarak çalışan Çakmak'ın, Başbakan Erdoğan'a, geçici işçilerin kadroya alınmasıyla ilgili çalışmanın dışında tutulduğunu, kendisinin de aralarında bulunduğu bir grup işçinin kadroya alınmasının ''bürokratlarca engellendiğini'' ileri sürdüğü ifade edildi.
Erdoğan'ın Çakmak ile görüşmesi sırasında yanlarında bulunan Demiryol-İş Sendikası Genel Başkanı
Ergun Atalay, AA muhabirinin konuya ilişkin sorusu üzerine, Çakmak'ın da aralarında bulunduğu işçilerin kadroya alınmasıyla ilgili bir sorun olmadığını, bu konudaki gecikmenin yürütülen çalışmalardan kaynaklandığını, bu bilgiyi Başbakan Erdoğan'a da aktardıklarını söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin borcuna yönelik eleştirilerle ilgili olarak, ''Ben bir ekonomist olarak konuşuyorum.
Borçlanma konuşulurken milli gelirinize göre borcun oranı tespit edilir. Milli gelire borcunuzun oranı nedir? Ona bakarsınız. Hesabınızı ona göre yapın, bilen de konuşuyor bilmeyen de konuşuyor'' dedi.
Başbakan Erdoğan, MEB Şura Salonu'nda yapılan Türk-İş'in 20. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, dış borç konusuna da değindi.
Borçlanma konuşulurken, bunların iş bilenlere danışılması gerektiğin söyleyen Başbakan Erdoğan, ''Borçlanmada kalkıp da şu anda borcun miktarı konuşulmaz. Bilerek konuşun. Ben bir ekonomist olarak konuşuyorum. Borçlanma konuşulurken milli gelirinize göre borcun oranı tespit edilir. Milli gelire borcunuzun oranı nedir? Ona bakarsınız. Hesabınızı ona göre yapın, bilen de konuşuyor bilmeyen de konuşuyor'' dedi.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Şu anda Türkiye'nin göreve geldiğimizde 79 yılda geldiği milli gelir miktarı neydi biliyor musunuz? 181 milyar dolar. Peki şimdi 2007 sonu itibarıyla 489 milyar dolara ulaşıyoruz. Aradaki fark 308 milyar dolar. 5 yılda. Bunun oranı geldiğimizde yüzde 78.4. Şimdi nedir? Bu yılın rakamını söylüyorum oran itibarıyla öyle zannediyorum ki yüzde 40'ın altına düşeceğiz. Hesap böyle yapılır.
Bu
hesap mantığıyla yaklaşırsanız, o zaman dünyanın en borçlu ülkesi ABD'dir, Japonya'dır, Almanya'dır, İtalya'dır. Ama bu işlerde bilen konuşuyor, bilmeyen konuşuyor. Gidin bunun tekniğini öğrenin, bu hesaplar neye göre yapılır. Zaten bu hesabı bilmeyenlere milletimiz gereken primi vermedi. Hesabını iyi yapacaksın.
Mesela biz göreve geldiğimizde toplanan verginin yüzde 84'ü faize gidiyordu. Şimdi yüzde 33'ü faize gidiyor, farkımız budur. Bunlar olmamış olsa, geçen yıl
Mayıs-Haziran'da dünyada yaşanan krizde Türkiye'de bu işten ciddi manada etkilenirdi. Göreve geldik, Türkiye'de nominal faiz, yüzde 63.4'dü, şimdi yüzde 16'ya düştü.
Bazıları diyor ki reel faizi konuş. Konuşurum reel faizi. Rahatım o konuda. Reel faizde de biz göreve geldiğimizde reel faiz hakikaten tehdit eder noktadaydı. şimdi reel faiz, son açıklanan enflasyon yüzde 8.4, faiz 16. Baktığınızda kaba taslak bir oran vereyim, yüzde 8 civarında şu anda bir reel faiz vardır.
Tablo bu kadar açık ortadadır. Bu ülke yüzde 40, 50, 60 reel faizleri görmüştür. Kim ödemiştir? Benim, milletim, işçi kardeşim, memur kardeşim,
çiftçi kardeşim ödemiştir. Ama şimdi bunu ödeten bir iktidar yok. Bunların hepsi rakamdır ve bunlar resmi rakamlardır. bu resmi rakamlarla konuşuyorum.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa'nın 1982 yılından bu yana ''adeta delikli bohçaya'' döndüğünü, devamlı değiştiğini, şu anda üçte biri değiştirilmiş bir anayasanın bulunduğunu ifade ederek, ''Taslağı (anayasa taslağını) okusalar, uzmanlarına sorsalar, araştırsalar, inanıyorum ki onlar da destek verecekler. Ancak, sırf eleştiri, müdahale olsun diye böyle bir yaklaşım içine girmişlerdir'' dedi.
Erdoğan,
Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonu'ndaki Türk-İş 20. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, anayasa konusunda hazırladıkları taslağı, bütün siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine, üniversitelere, ilgili tüm kuruluşlara, yazılı ve görsel medyaya göndereceklerini hatırlattı. Buralardan gelecek eleştirilerin hazırlayacakları
teklif için önemli bir adım olacağını belirten Erdoğan, şunları söyledi:
''Bu konuda bizim bir ön yargımız, ön kabulümüz yoktur. Şu anda da o istikamette ilerliyoruz. Yine biz 30 yıl sonrasına, 50 yıl sonrasına ilişkin düzenlemeleri nasıl yapabiliriz? Bazı arkadaşlar çıkıp, yarın her şey değişecekmiş gibi ortalığı karıştırmaya çalışıyorlar. Bunu gördük. Bugüne kadar gelen iktidarlar yarın her şeyi değiştirebildiler mi? Anayasamız 1982 yılından bu yana adeta delikli bohçaya döndü, devamlı değişti. Üçte biri değiştirilmiş bir anayasa var şu anda. Ve biz bunun üzerinde şu anda yoğun bir çalışmayla, inşallah geleceği kuşatacak, asgari noktada eleştirilere neden olabilecek bir anayasayı hazırlayacağız.
Taslağı okusalar, uzmanlarına sorsalar, araştırsalar, inanıyorum ki onlar da destek verecekler. Ancak, sırf eleştiri, müdahale olsun diye böyle bir yaklaşım içine girmişlerdir. Bu konuda ülkemiz çok zaman kaybetmiştir. Artık zaman kaybına tahammülümüz yoktur.''
''ANKARA'DA TÜRK-İŞ'İN OLDUĞUNU BİLİYORUZ''
Sosyal
diyalogdan vazgeçmelerinin mümkün olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, sosyal diyalog mekanizmasını işletemeyen siyasetçilerin bugün nerelerde olduğunu herkesin bildiğini söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Attığımız her adımda görüşlerinizi, katkıları, değerlendirmelerinizi alacağız ve politikalarımızı buna göre şekillendireceğiz. Ben işçilikten gelmiş bir başbakanım. Masanın her iki tarafında da oturdum.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinde, İETT'de işçi olarak çalıştım. Ondan sonra İstanbul'a
büyükşehir belediye başkanı oldum. İşçi olarak çalıştığımda sendikal faaliyette bulundum. Belediye başkanı olduktan sonra işveren tarafında oldum. O dönemde Belediye-İş'in başında olan kardeşlerim bilir. Ne tür pazarlıklar yaptığımızı, ne tür
anlaşmalarla sonuca kavuştuğumuzu o kardeşlerim gayet iyi bilirler. Bizim bu noktadaki mücadelemizin esprisi şudur: İnsanca yaşama ulaşabilmek.
Bu ülke sadece yönetenlerin ülkesi değil. Bu ülke yöneteniyle, yönetileniyle tüm milletimizin, Türk milletinin ülkesidir ve buna hep birlikte sahip çıkacağız. Biz, Ankara'da Türk-İş'in olduğunu biliyoruz, bunun farkındayız, açıkçası bundan dolayı da mutluluk duyuyoruz. Karşılıklı güveni hiç sarsmadan devam ettirmek en büyük arzumuzdur. Türk-İş Türkiye için Türk
demokrasisi için, ekonomisi için, sendikal çalışmalar için en önemli kurumlarımızdan biridir.''
Başbakan Erdoğan, AB sürecinde Türk-İş'in katkılarını önemsediklerini, bunun artarak devam etmesini beklediklerini kaydetti.
Endüstriyel ilişkilerin tüm dünyada kabuk değiştirdiğini ve dönüşüm yaşandığını anlatan Erdoğan, bugün işçi işveren ilişkilerinin, çalışma şartlarının, çalışma hayatıyla ilgili konuların geçmişe göre farklı bir noktaya geldiğini ifade etti. Erdoğan, geçmişte işçi-işveren ilişkilerinde
rekabet, tartışma üzerine kurulu olduğunu, ancak bugün diyalog, anlaşma ve uzlaşma gibi kavramların çalışma hayatına hakim olduğunu söyledi.
Erdoğan, ''Şunun artık hepimiz farkındayız; aynı gemide
yolculuk ediyoruz, aynı rotada gidiyoruz, aynı limana doğru yol alıyoruz. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum, zira hepimiz güçlü bir Türkiye, güçlü bir ekonomi istiyoruz'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, herkesin istihdamın, ihracatın, üretimin artmasını, yaşanabilir, güvenli, istikrarlı bir ülke istediğini belirterek, ''Kişi başına milli gelirin 10 bin doların üzerinde seyretmesini istiyoruz ve bu bizim hedefimiz'' dedi.
''İŞÇİ HAKLARINI SAVUNAN BİR TÜRK-İŞ VAR''
Erdoğan, enflasyonun dizginlenmesinin, enflasyon canavarından kurtulmanın ortak hedef olduğunu ve bunu da büyük ölçüde başardıklarını kaydetti. Geçmişte çalışanlarla aynı hedefi paylaştığını söyleyen iktidarların bulunduğunu belirten Erdoğan, bu iktidarların Türkiye'nin ekonomisini, itibarını, emeğini ve emekçilerini nerelere taşıdıklarını gördüklerini söyledi.
Erdoğan, geçmişte bu tür genel kurullara gelmeye cesaret edemeyen siyasetçilerin, başbakanların, bakanların olduğunu belirterek, ''Bugün Ankara'da işçi dostu bir hükümet var. İşçinin arasından gelen bir başbakan vardır. Bugün Ankara'da çalışanların sorunlarını dert edinmiş bakanlar var ve bugün Ankara'da yanlış yapıldığında eleştirecek, yol gösterecek, demokratik haklarını sonuna kadar kullanacak, sendikanın değil, işçi haklarını savunan bir Türk-İş var'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, hükümet olarak en önemli hedeflerinden birinin de çalışma hayatında diyaloğun kurulması ve kurumsal hale gelmesi olduğunu ifade ederek, sosyal diyaloğun, demokratik olgunluğun en somut göstergelerinden biri olduğunu kaydetti. Erdoğan, ''Sorunları konuşacağız, tartışacağız. İşçi, işveren, hükümet bir araya gelecek ve çözümleri birlikte üreteceğiz. Esasen son 5 yıldır yaptığımız da budur'' dedi.
ASGARİ ÜCRET
Asgari ücret konusunda 5 yıldır bir sorun yaşanmadığını da belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
''Türk-İş'in zaman zaman itirazları oluyor. İnşallah zaman içinde bu gerekçeleri de çözüm yoluna koyacağız. Geldiğimizde net asgari ücret 184 YTL seviyesindeydi. Bugün asgari ücret net 419 YTL. O günden bugüne asgari ücret tam yüzde 127 oranında artmıştır. Reel artış yüzde 40'tır. Asgari ücretin o günkü alım gücüne bakınız, bugünkü alım gücüne bakınız. Aradaki fark zaten net olarak görülecektir. Bu asgari ücret yeterli mi? Bu asgari ücret bizim gönlümüzden geçen mi? Tabii ki hayır. Ancak her zaman söylüyorum. Biz 70 milyonun sorumluluğunu her zaman omuzlarımızda taşıyoruz. İmkanlarımızı zorlayarak bugüne kadar asgari ücret olsun, diğer ücretler olsun bunları bir noktaya kadar getirdik. İnşallah bu iyileşmeler devam edecek, geçmişten gelen kayıplar da telafi edilecek.''
ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜNÜN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Erdoğan, asgari geçim indirimi uygulamasına da 1 Ocak 2008'den itibaren başlayacaklarını anımsatarak, şöyle konuştu:
''Birlikte çözüm aradığımız bir başka konu da çalışma hayatımızı düzenleyen yasalardır. Daha önce de ifade edildi. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununda önümüzdeki aylarda yapacağımız değişiklikle, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasını hedefliyoruz. Bununla ilgili olarak sizlerle yakın temas halindeyiz. Önümüzdeki süreçte de bu diyaloğumuz devam edecek. AB,
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) standartlarında bir sistemi de inşallah hep birlikte kuracağız.''
Erdoğan, çalışma hayatının en önemli sorunlarından birisinin de işsizlik olduğunu vurgulayarak, ''İşsizliği azaltmanın ve istihdamı artırmanın en etkili yolu yüksek ve sürdürülebilir
ekonomik büyümeyi yakalamaktır. Türkiye, çok
şükür bu süreci yakalamış durumdadır'' dedi.
İŞSİZLİK
Türkiye'nin 22 çeyrekte yakaladığı büyümeye paralel olarak, istihdamın da önemli ölçüde arttığını ifade eden Erdoğan, son 5 yıl içerisinde istihdam edilen kişi sayısının 2 milyon 400 bine ulaştığını söyledi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''
İşsizlik noktasında henüz arzu ettiğimiz noktada değiliz. Ancak, kısa zaman içerisinde işsizlik oranlarını da makul seviyelere çekeceğiz.
İstihdamı artırmak ve artırırken işsizliği önlemek için yeni bir
istihdam paketi üzerinden çalışmalarımızı da sürdürüyoruz. Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanımız bir heyetle şu anda bu konuda titiz bir çalışmayı sürdürüyor. Yılbaşına kadar bu konuda da somut gelişmeler ortaya çıkacaktır. Bu çalışmalarda da sizlerin değerli katkılarınızı bekliyoruz. İnanıyorum ki bu en önemli sorunu da yine biz sendikalarımızla çözüme kavuşturacağız.''
Konuşmasını bitirirken, demiryollarında geçici işçi olduğunu belirten bir vatandaşın sözleri üzerine Başbakan Erdoğan, geçici işçilerle ilgili bilgi verdi. Erdoğan, ''219 bin geçici işçiyi bu iktidar daimi işçi kadrosuna almıştır. Niye? Orada ciddi bir sıkıntı vardı, bu sıkıntı giderilsin diye. Bütün bunlar sendikalarla yapılarak atılmış adımlardır'' dedi.
AA