Erdoğan'ı öldürmek isteyenler

Başbakan Erdoğan 'neden' hedefte ve saldırı 'kimin' işi? OKUYUN.

Erdoğan'ı öldürmek isteyenler

Sedat Laçiner ve Mümtaz'er Türköne'nin kaleme aldığı analizler saldırının arka planını aralıyor. Hedef Erdoğan Başbakan Erdoğan'a geçtiğimiz hafta yapılan saldırı ne ilkti, ne de son olacak... Başbakan 2002'den bu yana çok ciddi tehlikeler atlattı. Bazı saldırılar milim tesadüfler ile atlatıldı. Şunda şüphe yok, birileri Başbakan Erdoğan'ı ne yapıp edip öldürmek istiyor... Çünkü Türkiye'nin içinden geçtiği büyük dönüşümü durdurmada ellerinde çok da fazla araç kalmadı... İktidarın ellerinden kayıp gittiğini düşünen bu mahfillere göre Erdoğan öldürülebilirse, Türkiye yeni yeni yerleştiği rotasından çıkarılabilir. Bu sayede bazıları yeniden eski ayrıcalıklı günlerine dönebilirler, bazıları yine sadece kendi mahkemelerinde yargılayabilirken, ekonomik ve siyasi çetelerin iktidarı da yeniden başlayabilir. “Bir kişinin hayatı tüm Türkiye'nin dönüşümünde bu kadar mı önemli” diyebilirsiniz. Evet bu kadar önemli... Çünkü Erdoğan sistemin tüm unsurlarının bir şekilde dayandığı kişi. Sanki en alttaki konserve kutusu gibi. Onu çektiğinizde reformlardan AK Parti'ye, oradan tüm siyasi dengelere tüm kutular devriliyor... Menderes'de de böyle olmuştu, Özal'da da... Her ikisinin ölümü de Türkiye'ye çok kıymetli yılları kaybettirdi. Menderes'i neden öldürdüler? Çok partli hayata geçince Demokrat Parti, CHP'yi siyasi, ekonomik, toplumsal, kısacası her alanda adeta ezdi geçti. Halkın ezici desteği DP'den yanaydı ve o günlerde devlet imkanlarıyla kendilerine ayrıcalıklı bir dünya yaratan sivil-askeri bürokraside bazıları, ‘devlet entellektüelleri' ve ‘devlet işadamları' demokrasi içinde kazanma şanslarının olmadığını anladılar. DP'nin reformları Türkiye'yi dönüştürürken bazı dar çevrelerin çıkarına dokunuyordu. Reformları sürükleyen ise Adnan Menderes'in karizması ve liderliğiydi. Bu nedenle ortadan kaldırılması gereken de bizzat oydu. 27 Mayıs Darbesi'nin asıl yapılma gerekçesi de bu oldu. Menderes öldürülünce DP'yi sürükleyen hava dağıldı. Ülkeyi geleceğe taşıyacak olan ‘A Takımı' öldürülerek, hapsedilerek ya da korkutularak dağıtıldı ve ülke asıllar yerine müsveddelere kaldı. Menderes gitti ve onunla kıyaslanması dahi düşünülemeyecek olan Süleyman Demirel ve benzeri isimler geldi. Aslına bakarsanız Demirel, CHP lideri İsmet İnönü'nün sağdaki izdüşümü gibiydi. Fakat sistem ona bile tahammül edemedi ve sık sık balans ayarlarları yapıldı. Özal'ın ölümü 10 yıla maloldu Menderes'in öldürülmesiyle Türkiye en az 25 yıl kaybetti. Siyasette yaşanan fetret devri sayesinde ülkeye ‘sorumsuz ama yetkileri sınırsızlar', yani bürokratlar, devlet beslemesi medya, Ankara korumasındaki işadamları ve 27 Mayıs'ın icat ettiği devleti milletten koruyan bir tür yargı hakim oldu. Sivil irade felç edilirken, iktidar adeta milletin elinden çalındı. 12 Eylül'den sonra yükselen Turgut Özal ise kısa sürede Menderes'le kaybettiklerimizi yerine koymaya başladı. Bu dönüşümün birilerini rahatsız etmemesi düşünülemezdi. Ancak Özal'ı demokrasi içinde durdurmak mümkün değildi. ‘Özal fikirleri'nin seçimlerde yenilmesi mümkün görülmüyordu. Bu nedenle bir yandan partisi içten fethedilmeye çalışıldı, diğer taraftan Özal'ın bedenini ortadan kaldıracak planlar devreye sokuldu. Bu planların bazısı uygulandı da. Özal kendi partisinin kongresinde (1988) herkese ibret olsun, o da ayağını denk alsın diye vuruldu. Kurşun birkaç santim yana kaysaydı Özal o gün de ölebilirdi. Özal 1993'de şüpheli bir ölümle hayata veda etti. Onun ölümüyle Türkiye'nin adeta kimyası bozuldu ve yine siyaset ‘B takımı'na kaldı. Yaşanan 10 yıllık fetret devri sayesinde iktidar güçlerine fiilen el koyan bürokrasi ise utanç verici pekçok insan hakları ihlallerine ve yeni bir darbeye imza attı. Şimdi ise hedefte Erdoğan var... Bakalım bu kez başarılı olabilecekler mi? SEDAT LAÇİNER - STAR --------------------------------------------------------------------- Kastamonu saldırısı Ergenekon işi Bu iddia bana değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Başbakanı'na ait. Erdoğan, Kastamonu saldırısını düzenleyenler için "Bunlar taşeron. Bunlar ihale aldılar. Aldıkları ihalenin gereğini yerine getiriyorlar" dedi. Peki, ihaleyi veren kim? İhale sahibinin kimliği Başbakan'ın adres gösterdiği 'çete' ifadesinde saklı. 'Çete' deyimi kim için kullanılıyor? SaldırıPKK resmî açıklama ile üstlendi. Demek ki PKK, taşeron rolünde. O zaman ihaleyi veren de 'çete' olmalı. Hangi çete? "Buradan çetelerin, terör örgütlerinin, kirli odakların taşeronlarına da sesleniyorum." diyor Başbakan ve çağrısını şu cümle ile yapıyor: "İnsanlığınızı, varsa sorumluluğunuzu hatırlayın, bu çirkin yoldan geri dönün." Özellikle 'sorumluluk' kelimesine dikkat edelim. Kime sorumluluğu hatırlatılır? Aslî görevinden uzaklaşanlara değil mi? Kendisine verilen sorumluluğu bir kenara bırakıp mazarrat çıkartanlar kimler? Bu tanıma, devlet içine yerleşmiş Ergenekon örgütü tam olarak uymuyor mu? Başbakan, saldırının akabinde yaptığı bu açıklamadaki 'çete' vurgusunu, önceki gün yaralı polis memurunu ziyaretinde de tekrarladığına göre, sağlam bir bilgiye dayanıyor olmalı. Ergenekon, seçime giden Türkiye'yi kaosa sürükleme planları yapmış, PKK'ya uygulatıyor. Silivri'de batan dikeni, taşeronuna Ilgaz Dağı'ndan başlayarak çıkartmaya çalışıyor. Ergenekon parmağı, Başbakan'ın açıklamasından ibaret değil. KCK, saldırıyı üstlendiği açıklamada, bu saldırının 'sadece AKP'nin polislerine yönelik' olduğunun altını çiziyor. Neden polisler? Son bir ay içinde 30 PKK militanı, ağırlıklı olarak askerin kırsal bölgelerde düzenlediği operasyonlarda öldürüldü. Son olarak 27 Nisan'da Pülümür'de, on bin askerin katıldığı bir operasyonda 7 PKK'lı hayatını kaybetti. Bu tabloda bir tuhaflık yok mu? Hedefte neden sadece polis var? Öcalan, son avukat görüşmesinde Kastamonu saldırısını düzenleyen 'Dersim'deki PKK grubu'nu aşağılıyor. Eylemleri 'gerillacılık özentisi' olarak niteliyor. Bir de şikâyette bulunuyor, "Ölüm de olmayacaktı, operasyonlar, tutuklamalar da olmayacaktı, taş da atılmayacaktı." diyor. O zaman sormamız gerekiyor: Seçim öncesi, her şeyin kırılgan olduğu bir ortamda binlerce askerin katıldığı operasyonlar neden yapılıyor? PKK 15 Haziran'a kadar ilan ettiği ateşkese riayet ederken. Aysel Tuğluk'un 'kötü şeyler olacak' sözünü farklı yorumlamayı deneyelim: Tuğluk'un sertleştiği ve ortalığı da sertleştirdiği doğru. Peki, kime karşı? Çok önemli bir ayrıntı: İmralı'da Öcalan'la görüşen ve onun talimatlarını getiren kişi Aysel Tuğluk değil mi? 15 Haziran'a kadar ateşkesin devamını isteyen ve 'Dersim PKK'sını eleştiren Öcalan değil mi? Demokratik Toplum Kongresi, YSK'nın veto krizi aşılmışken neden 'seçimleri boykot'u gündemine alıyor? Tuğluk, yeni bir strateji anlamına gelen 'biz de kendi devletimizi kurarız' anlamına gelen sözleri, durup dururken neden ediyor? Yukardan beri alıntıladığım her cümle, çok özel adreslere mesaj anlamı taşıyor. Başbakan, Ergenekonculara, 'ne yaptığınızın farkındayım', 'ayağınızı denk alın' mesajı veriyor. Öcalan, uzun süredir şiddet çağrıları yapan Cemil Bayık kanadını, Aysel Tuğluk aracılığıyla sertleşerek dengelemeye çalışıyor ve Kastamonu saldırısını deşifre ediyor. O da dolaylı olarak Ergenekon'u ima ediyor. Kastamonu saldırısını bir hafta önceden, yer göstererek haber veren Emre Uslu duruma noktayı koyuyor. Saldırıyı PKK içindeki şahinlerle devlet içindeki derin güçlerin ilişkisine dayandırıyor. Kastamonu saldırısı, bir Ergenekon-PKK ortak operasyonu. BDP, DTK aracılığıyla bu yeni durumdan vazife çıkartıyor. Ergenekon, seçimin kırılgan hale getirdiği istikrar dengelerini alt-üst ederek Silivri'deki kuşatmayı yarmaya teşebbüs ediyor. BDP ise arkasına devletin derin güçlerini alarak, kan ve barut mesajları ile güçlü bir seçim kampanyası yürütüyor. Bize de, şehit polis memuru Recep Şahin'e Allah'tan rahmet dilemek ve Ergenekon çetesinin tezgâhlarını deşifre etmek düşüyor. MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE - ZAMAN
<< Önceki Haber Erdoğan'ı öldürmek isteyenler Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER